Dinle Kopuzdan, Ses Verir Sırdaşım

Bedrettin Keleştimur
417

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Dinle Kopuzdan, Ses Verir Sırdaşım

Bizim tarihimiz derken, basım ve basınımızdan söz ediyoruz… İlk Matbaa, Vilayet Matbaası olarak Vali İzzet paşa zamanında 1866 tarihinde Harput’ta kurulur. Bu matbaa’da ilk olarak Hacı Ömer Naimi Efendinin yazdığı “Kaside-i Bürde” isimli eseri yayınlanır.
Bilindiği gibi ilk “Kaside-i Bürde” Allah Resulünün övgülerine mazhar olan ve Hırka-i Saadetleriyle taltif edilen Ka’b b. Züheyrin’e aittir.
Bizim gerek basım (matbaa) ve gerekse basın tarihimizin ilk adımında, ‘devletin öncülüğü’ vardır. Batıdan tamamen farklıdır. Bizde ilk matbaa Padişah 111. Ahmet’in izniyle Lale devrinde gelmiştir. İlk gazetede, 11. Mahmut’un öncülüğünde çıkarılan Takvim-i Vakayi’dir.
Mamurat’ül Aziz Gazetesi de, Vilayet Matbaasında, 1883 tarihinde Vali Hacı Hasan Refik Bey zamanında haftada bir olarak yayınlanmaya başlar…
Yazımızın burasına, ‘bizim Tarihimiz’ isimli şiirimizden birkaç kıtayı sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum;
“Mamurat’ül Aziz
Toprağa düşen ilk tohum
Kalemin ve kelamın ilk kalesi..
Orada başladı, kutlu yürüyüş..
Satvet-i Milliye! .
Yunus diliyle,
“Hamdım, piştim..” dedik.
Başladı dağların eteklerinden
Zirvelere doğru tırmanış..
Vicdanımın sesi,
Orada yankılandı! ..
Kalemin namusu,
Orada soruldu! ..
Vatan müdafaası,
Orada anlatıldı! ..”
*** **
Bir dörtlüğümüzde, “Bülbül Bu Ne Seda” deriz! “Yüksek ayvanlarda bülbüller öter/ Bülbülün figanı âleme yeter” O muhabbetten, benliğimizi yakan o sedadan söz ettik, her dem;
“Gülün ömrü kısa, muhabbeti çok olur
Tutarsın dalın, kanatır elin ok olur
Bülbül bu ne seda, edası sarhoş eder
Benliğim aşk ateşinde yanar yok olur”
*** **

HARPUT’A DAİR!
Malazgirt Meydan Zaferi’nin hemen akabinde 1085 tarihinde Çubuk Bey zamanında fethedilen Harput’un en önemli özelliği, 9 asırlık tarihinde hiçbir zaman ‘işgal yüzü…’ gibi bir ağır ezikliği tarihinde yaşamamış olmasıdır…
Harput’ta, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin iç içe kaynaştığını bir arada görmek insana tarihi bir huzur veriyor… Harput, tarihimizin her bakımdan efsanevi şahsiyetleri ve abide eserleriyle birlikte hafızalarda canlı bir şekilde yer alır.
Harput’la ilgili yazdığımız şiirlerden birkaç kıtayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Harput’u Yaşamak” şiirimizden,
“Kartal yuvası, bir peri masalı
Ulu Cami, Sarayhatun tasalı
Camiden içeri adım basalı,
Duvarlar, sütunlar söze lâl olur.

Kayabaşı, bütün sırlar sendedir
Kılıç çalıp tepen, Belek sendedir
Her dem dolup taşan öfke sendedir
Toprağın nabzında atan nal olur.

Bir maya dilden dile söylenir
Şair Hayri'deki efkâr küllenir
Hoyratlar, 'buz olup..' cana tüllenir
Zaman içre, mevsim mevsim çal olur

Sözümüz, dünden bugünü kavrayış
Memişoğlu, Sunguroğlu arayış
Adım adımda Harput'u tarayış
Şu fani toprak, maziye şal olur”
Neyi ararız Harput’ta, tarihin büyülü efsanevi şehrini… Belek Gazinin ‘kartal yuvası’ olarak da tanımlanan Harput Kalesi’nin zindanlarına esir alarak attığı Kudüs Kralı ve Urfa Kontunu tarihi kaynaklardan öğreniyoruz…
Belek Gazi Döneminde, Erzurum’dan Halep’e kadar Artukluların merkezi durumunda olan Harput tarihte bir bilim, bir kültür, sanat ve ticaret merkezi haline gelir. …
1900’lü yıllara kadar 30 binin üzerindeki nüfusuyla coğrafyanın merkezi hüviyeti durumundaki Harput’u aramak her şairin şiirindeki özlemidir… “Çırası Mum, Boyu Selviye Benzer” isimli şiirimizden birkaç kıtayı da yine sizlerle paylaşmak istiyorum
“Harput dağ üstünde kurulmuş şehir
Sevdasını taşır, bir büyük nehir
Bir yüzü Urfa’dır, bir yüzü Kerkük
Hoyratlar, Hayriler bizlere mehir

Çırası mum, boyu selviye benzer
Sokağı kum, soyu aslıya benzer
Kokusu gül, bağı İrem Harput’un
Bülbül figan eder; yaslıya benzer! ..

Gül yüzüne kar mı düşmüş Harput’un
Sözüne efkâr mı düşmüş Harput’un
Beyaz duvaklar içinde süzülür,
Özüne inkâr mı düşmüş Harput’un

Güngörmüş yüzünü aradım durdum
Bahtın zirvesinden hayaller kurdum
Bir nefes Harput, bir içim su gibi;
Bir yanık ezgiye, Hoyrata yordum! ..”
*** **
Dün ile bugün arasında köprü kurmak… Dünü, kültürü bugüne taşımak elbette ki sosyal bilimcilerin olduğu kadar sanatçıların ve özellikle de şairlerin asli görevidir. “Damla Damla Akan Gözyaşı Değil” isimli şiirimizde, tarihi bir bağdan söz ederek yola çıktık ve yetişecek nesillerin geçmişten alabileceği derslere işaret ettik.Bu şiirimizden de birkaç mısra-ı bu yazımıza almayı uygun gördük..
“Harput Kal’asında, kartal bakışlı
Murat Ovasında, buğday nakışlı
Bu dağ, nehir, uçan kuş bizi söyler;
Fırat Havzasında civan akışlı..

Kömürhan Köprüsü bir ince elek
Fırat’ın Türküsü bir güzel dilek
Büyüsün bu diyar, özde büyüsün
Geçmişe bakıp ta versin bin Belek..

Yeni nesil ümit dolu, hınç dolu
Sana rehber olsun ecdadın yolu
Oğuz’un Kayı, Kınık nice kolu
Domaniçler sürgün versin yeniden

Kıyama kalkar su, huşu içinde
Dökülür deryaya, koşu içinde
Damla damla akan gözyaşı değil;
Yedi başak veren düşü içinde.

Bu kutsal davada harmanımız var
Derde deva olan dermanımız var
İlim ve irfandır bizim yolumuz
Suya gem vuracak fermanımız var.”
*** ***
Bu şehre ‘sırtımızı verdik…’ yüreğimizden gelen sesle konuştuk. Harput bir hasret türküsüdür. Uluğ Türkistan’a yoldur, yolaktır… Yiğit insanların harman olduğu coğrafyamın en müstesna diyarıdır. O diyardan, Kayabaşı’ndan ses vermeye çalıştık, “Sırtımı Dayadım Kayabaşı’na” isimli şiirimizde… O şiirden de sadece birkaç mısra-ı sizlerle bu yazımızda paylaşıyoruz;
“Sırtımı dayadım Kayabaşı’na
Bir gün batımında seyrine daldım
Terimi toprağına harç yaptığım
İnsanıyla murat bulduğum şehir!

Derler, ‘Elâzığ bir çanak içinde’
Sevdası, Uluğ Türkistan içinde
Çanak tutar eller gülzar içinde
Türküler, gönlümü verdiğim şehir!

Çanakkale, Yemen ve Sarıkamış
Dua tüter ocağ, gazi yüreği
Anılar, daha dün kadar taptaze,
Şefkatin yüzüne sürdüğüm şehir!

Kayı Boyu, Artuk Bey diyarısın
Dokuz asrın fetih tılsımı sende
Feryadı kopan çığ, ‘birlik ruhu’yla
İmdi özünde buluştuğum şehir!

Kayabaşı, benim sadakat taşım
Efsanelerde can bulur yoldaşım
Dinle kopuzdan, ses verir sırdaşım
Yiğit sözünde barıştığım şehir! ”
*** ***
Sizler bakmayınız Harput’un görünen yüzüne… Ne deriz, “Nice viranelerde defineler saklıdır” Harput’u, tefekkür etmeliyiz ki, sağlıklı bir yol, bir güzergâhı kendimize çizebilelim. “Vatanın Burcunda Açan Laledir” isimli şiirimizden birkaç kıtayı sizlerle paylaşmak istiyorum;
Vatanın Burcunda Açan Laledir.
“Harput’un güneyi surdur, kaledir
Bakarsan yüzüne kıyamdadır
O ne hoyratta ne de işvededir
Vatanın burcunda açan laledir.
.
Ne virane, ne de içten harabedir
Özü aşk ile dönen pervanedir
Onu göremeyen göz divanedir
Âminlerle, duaların dilidir! ! .

Kurşunlu cami, asırlık çınar..
Her fecir, vuslat ateşi yanar..
Erenler meclisi her dem de konar
Her mekân; manevi harcın elidir

Harput’un tapusunda; Vatan yazar...
Kem söz, kem yüz bu derya şehri üzer...
Bak, hele tarih ötesine nazar
Fermanında ebed-müddet âlidir! ..”

Bedrettin Keleştimur
Kayıt Tarihi : 28.1.2010 12:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bedrettin Keleştimur