Dinin mitleşmesi.. Şiiri - Yusuf Aygun

Yusuf Aygun
27

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Dinin mitleşmesi..

Bir değeri hayattan uzaklaştırmanın iki yolu vardır.(bilinçli ya da bilinçsiz) Birincisi yok sayıp inkâr etme ya da dünyevileştirme(kutsaldan koparma) şeklinde tezahür etmekte, ikincisi ise dini mitleştirip (efsaneleştirip) , hayattan kaldırıp, münzevileştirmek suretiyle azınlığın hayatı ve yaşam biçimi haline getirme, insanlar tarafından hayranlık duyulup yaşanılamaz hale getirme şeklinde tezahür etmektedir. Tarih boyu bütün dini değerler bu iki yolla buharlaştırılmış, özelliklede mitleştirme bunu sağlayan en etkin yol olmuştur. Bu bazen iyi niyetle de yapılmış olsa sonuç değişmemiş din insanların arasında buharlaşıp gitmiş geriye ulaşılamaz efsaneler ve efsane kahramanları kalmıştır. Maalesef bu durum metni Allah tarafından güvenceye ve korumaya alınan fakat kafalarda (bilgi düzeyinde) ve hayatlarda(ameli eylem) düzeyinde mitleşen İslam dini içinde aynen geçerlidir, korunan kitap yüksek askılarda arada sırada indirilip mitolojik günlerde okunan ve fakat hayat düzleminde hükümleri ayaklar altına alınan bir kitabe düzeyine indirgenmiştir. Şimdi bunun nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştirildiğini izah etmeye çalışalım.
İlk mitleşme dinin ana kaynaklarının ilki olan kitapta(Kuran) gerçekleşti, evvele kitap(Kuran) herkes tarafından anlaşılamaz onu ancak âlimler ve veliler anlayabilir(âlimliğin ve veliliğin ölçüleri de mitleştirildi) , kitapla ilgili şahsi rey’ini ifade eden cehennemlik olur, kitapla ilgili tefsir ve tevil hakkı sadece mitolojik kahramanlar olan zümreye ait bir haktır, ilim özelliklede teknik konular için gerekliliği tartışılamaz bir araç olsa da bu mitleştirilerek insanların Kuranı öğrenme ve algılamasının önüne engel olarak konulamaz. Hz. Aliye nispet edilen ve daha sonra Batıniler ve Tasavvuf ehli tarafından Kuranın ana maksadının dışına taşınmasına aracı kılınan Kuranın batini manalarının olduğu ve kitabın görünen manaları dışında çok değişik manalarının olduğu B(harfi Arapçada) ’nin noktasının manasının bile yazmakla bitmeyeceği ve derin anlamlarının olduğu mitolojisi ve diğer bu tarz yüzlerce rivayet bir takım insanların kuranın maksadını bırakıp onda manasının dışında ve fevkinde rumuzlar ve şifreler aramaya ve kitabın mitleştirilerek maksatlarının dışında çıkarılmasına zemin oluşturdu, bu şekilde kapanması mümkün olmayan defterler ve ihtilaflar İslam aleminde açılmış oldu. Oysa ümmi bir Arap Hz. Peygamberden kitabı dinliyor ve o hükmü hayatına tatbik ediyor ve bu anlayış medeni, kardeş, ihlaslı ve bilgili bir toplum dahası dünyaya hakim olan bir medeniyet kurmaya yetiyor idi. esasen kitapla ilgili ölçü için bakınız Ali İmran 7 burada kuranın muhkem(açık, anlaşılabilir) hükümlerinin öğrenilip yaşanılması –ki kitabın ana konusunu bu hükümle teşkil eder-Müteşabih(benzeşik, sembolik) ifadelerinin ise sadece inanılıp geçilmesi ve bunların yorumlarına takılıp gidilmemesi idi.-kaldı ki bahsi geçen bu ayet bile bu fikir sahipleri tarafında oluşturacakları fikre zemin teşkil edecek biçimde ayak oyunlarıyla tahrif edilmiştir.-diğer bir husus aslında konsept olarak amacının dışına taşınan ve Leh’fi Mahfuz la mahfuzla alakalı olan ‘yaş ve kuru ne varsa hepsi bir kitaptadır.’ Ayetinin kuranla ilgili gibi gösterilmek suretiyle Kuranda olmayan şeyleri onda arar gibi yapıp kendi kültürlerini ve yabancı unsurları-felsefi mitler ve bilimsel teoremler- Kurana sokma çabasıdır-bunun ilk örneği Hurufilik ve felsefi tasavvufun temeli olan İşrakiliktir.- oysa bahsi geçen ayet Allahın sonsuz bilgisini ifade eden Leh’fi Mahfuz la alakalıdır ve Kuran bu bilgiden cüzi bir kesit alarak Hz. Peygamber vasıtasıyla insanlığa kıyamete kadarki zaman dilimi için gönderilmiş bir hayat nizamı sunmaktadır. Kuran ne felsefi bir nazariye ne çözümlenecek bir denklem ve bulmaca ne de bilimsel bir nazariyeler bütünü değildir, bir mitoloji asla değildir o,inananlar için bir hidayet,rahmet ve hayat nizamıdır,onda insanlığa lazım olan temel hükümler vardır ve o, hayatın genel hükümlerinin bilgisini verir bundan sonrası ona tabi olanların temel hükümlerden yapacağı içtihatlara bırakılmıştır. Diğer bir mitleştirme ise saygı(!) bahanesi ile kitaba (Kuran) dokunmayı belli kural ve litörallere bağlama anlayışıdır. ‘ona temiz olandan başkası dokunamaz’ ayetini hiç mi hiç alakası olmayan bir biçimde maksadının dışına taşıyarak böyle bir mit oluşturulmuş bu gayretkeşlik takva ve saygı(!) istismarıyla-ki bu şeytanın ve dostlarının hayır kapısından yanaşmasıdır- Kuran ve onun bağlılarına olay cazip gösterilmek suretiyle Kurandan insanların uzaklaştırılmasının bir adımı daha atılmıştır. Oysa ayetin öncesi ve sonrası(siyak ve sibak) incelendiğinde konunun bu anlayışla hiç alakalı olmadığı Allahın Kuranı ve onun geldiği membaı (lef’i Mahfuz) şeytanlardan ve cinlerden ve onların kirli emellerinden koruduğuyla alakalı olduğu anlaşılır şu temel espri bilinmelidir ki ‘ mümin her haliyle temizdir.’ Dolayısıyla her haliyle Kuranı okur ve okumalıdır, esasen bunu men edenler anlayışlarını şeytanın İğvasından temizlemeleri şarttır. Üstelik bunu iddia edenler bu ayetin indiği dönemde ayetlerin birçok basit ve ilkel malzemeye yazılıp yatak altlarında saklandığını ve dokunulacak bir Mushafsın ortada olmadığını göz ardı etmektedir atalardan Kuran olan odada ayağını uzatıp uyumadı mitolojileri anlatma yerine sahabenin üstüne yattığı ve oturduğu yazıları nasıl dünyaya hâkim kıldığı kâğıdın değil hükmün kutsal olduğu artık dantelli kılıflarda çok yükseklere asılan ve anlaşılmayan yaldızlı kâğıt yığınının değil hayat nizamı ve kanun kitabı olan Kuranın önemli olduğunu anlamanın zamanı gelmiş ve geçmiştir. Kitabı okumak için abdest almaya ve bağdaş kurmaya gerek yoktur, sahabe onu otururken, yatarken ve yaslanırken hatta devesinin üstünde seyahat ederken kısaca zaman ve imkan ayrımı yapmadan bir mit olarak değil bir hayat reçetesi olarak okumuştur.bkz….bununla ilgili son olarak söylenmesi gereken şey şudur sahih hadis kaynakları Kuranın abdestsiz hatta cünüp kuran okunabileceği ile ilgili rivayetlerle doludur,hatta İmam Buhari’nin bu konuda müstakil bir risalesi bile vardır. Buna rağmen aykırı rivayetler de mevcuttur bu demek oluyor ki dini mitleştirenler anlayışlarını ortaya koymak için Allah Resulünü bile istismar etmişlerdir.Bir de kitabın efsunlaştırılması vardır ki o da kitabı ölüye,hastaya ve deliye okumaktır aslında kitap diriler ve akıllılar için iken onu bu hale getirmek dahası onu muska ve efsun yapıp üflemek ve bu nefesten hayır beklemek birde bunu ticarete dökmek ona yapılacak en büyük zülümdür.
Diğer bir mitleştirme peygamberlik misyonu ile ilgilidir. Tarih boyunca bu misyon ya Yahudilerin yaptığı gibi hafife alınmış peygamberler katledilmiş ve onlara yakışmayacak yakıştırılmalarda bulunulmuş –ki Yahudiler bu yakışıksız fikirleri Allaha dahi yapabilmiştir-yada Hıristiyanların yaptığı gibi mitleştirilmiş ve peygamberler ilahi vasıflarla vasfedilmiş hatta Hz. İsa örneğinde olduğu üzere ilah sayılmıştır bu vasıf adına ilah denmese dahi mitleştirme anlamında bu ümmette de rastlanabilecek aşırılıklar şeklinde anlayışlar şeklinde ortaya çıkabilmektedir, peygamberi postacı mesabesine indirgemeye çalışanlar olduğu gibi onu insan üstü görmek isteyen ona mitolojik bir varlık gibi bakmayı onu yüceltmek olarak algılayanlarda vardır. Bu iki tavrı da Kuranda şiddetle kınanmaktadır. Hz. peygamberle ilgili bir takım anlayışların mitleştirmekten kaynaklandığı ve sağlıklı bir inanca yol açmadığı ortadadır, bu konuda peygamberimizin çocuklukta peygamberliğine bir dizi mitoloji atfedilmiş, peygamber yarıştırma sevdasıyla peygamberliğinden vefatına bir dizi mucize kendisine yakıştırılmıştır. Oysa onun bunları yapmaya gücü olmadığı gibi risaleti için böyle şeylere ihtiyacı da yoktur onun en büyük mucizesi Kurandır.bkzAraf188
Ayrıca o bir mitoloji kahramanı değil örnek alınması gereken (üsvey’i hasene) bkz.Ahzab 21 bir kul ve resüldür.bkz Fussilet6 doğumundan peygamberliğine peygamberliğiyle ilgili bir çok mitoloji uydurulmuştur(Kalbinin çocukken yarılması, amcasıyla bir seyahatte iken bir rahibin kendisini görmesi ve gelecekte peygamber olacağını söylemesi, çölde giderken başında bulut gezip gölge etmesi, doğumundan önce ve sonra zuhur eden olaylar gibi) eğer bu tip olaylar doğru olsa idi peygamber kendisine gelen risalete hayret eder ve şoka girer mi idi, peki o kendisine gelen vahye niçin şaşırdı,ve Kuran ondan niçin peygamberlikle ilgili bir fikrin yoktu diye bahsediyor bkz Kasas 86 yine onun risaletinden sonra Kuranda zikredilmeyen bir çok mitoloji anlatılmakta bu rivayetler onu mitleştirme çabasının bir ürünüdür.O bu şekilde insanların hayatından çıkarılmış, mevlit ve naatlara malzeme edilmiştir. Suyuti gibi bir alim Peygamberin idrar ve dışkısının necis olmadığından, onun kokusun doğal misk olduğunu, elbisesine sinek konmadığını ve burada zikretmekten haya ettiğimiz ve insan değil adeta melek bir peygamber tarifi yapmaktadır bkz.El Hasais oysa peygamber normal bir insandır ve kuran buna vurgu yapmaktadır, onu örnek almak onun sahih sünnetini –ki bu sünnet Kuran ekseninde koruma altına alınmıştır-taklitle mümkündür, sünnet ise onun İslamı biçimidir yoksa bir meleği hayranlıkla kutsama yada bir Arap adetleri ve kıyafetleri takip değil şekil değil özdür sünnet 1400 sene önce yaşamış bir mitoloji kahramanının mitlerini anlatmak değil onu bu gün bir iman ilkesi olarak hayata taşıma çabasıdır onda güzel örnekler vardır demek budur Kitap örnek değil resul örnektir onun için Hz Ayşe ‘o yürüyen kurandı’ demiş resulsüz kuran olamayacağını ima etmiştir evet peygamber kitapsız olabilir ama kitap peygambersiz olmaz kitabı yaşatan uygulayan ve öğreten peygamber dolayısıyla sünnettir.
Bu anlamda önemli mitlerden biride sahabe topluluğudur. Çünkü bu topluluk H.z peygamber gibi bir örnekten beslenmiş ilk nümü ney’i timsallerdir. Fakat mitleştirilip hata yapmaz günah işlemez gökteki yıldızlar haline4 getirildiklerinden efsaneleşen bu varlıklar ümmetin hayatından sökülüp alınmıştır. Oysa sahabenin yaşantısı oldukça gözetlenebilir ve örnek alınabilir tablolardan oluşur, yaptıkları fedakârlıklar, çektikleri açlık sefalet ve işkenceler, sabır ve sebatları ve Islama sadakatleri hicretleri, mallarını paylaşımları cihatları güzel ahlakları örnek alınabileceği gibi bir birini iktidar uğruna öldürmeleri de ibret alınabilecek bunu da rahmet sayanların bu ibreti algılama şansı yoktur çünkü bu fikir sahiplerine göre sahabenin bir birini öldürmesi içtihat farklılığıdır ve bunu anlamayan Filistin’i ve Afganistan’ı dahası İslam dünyasını anlayamaz, daha doğrusu insanı anlayamaz.
Aynı mitleştirme Mezhep imamları ve Hadis imamları hakkında da geçerlidir. 40 yıl gece abdestiyle sabah namazı kılan, keçiyi yemle kandırdı diye hadisi alınmayan, bir dinlemede binlerce hadisi ravisiyle ezberleyebilen fikirleri sahih hadise terste olsa bir hikmeti bulunan ve de içtihatları aşılmayan –ki gerçek imamların hiç biri bu nu iddia etmediği halde- mitler haline getirildiler bu içtihadı dondurdu ve insanlar fikirlerini söylemeye korkar oldular.+
En fazla kutsallaştırılan kurumların başında devlet başkanlığı ve devletin kendisi gelir, Kuran şura emrini vermişken, bkz Şura38,Ali İmran 159,Bakara 233 ve bunun ölçüsünü de işin ehline verilmesi olarak belirtmişken bkz Nisa 58,Enfal 28,Müminün 8 maalesef bir kısımları olayı veraset davasına çevirirken bir kısımları ehli olmayan akrabalarını iktidara getirmek ve onların iktidarını sağlamlaştırmak için olu gibi Müslüman kanı akıtmıştır ve bunu İslam adına yapmıştır.kendisini Allahın yer yüzündeki gölgesi ilan edenden devletin bekası için kardeş katlini caiz görene kadar hep bu mitleştirilmiş devlet ve iktidar anlayışının sonucudur bu gün derin devlet anlayışı da bu kültürün devamıdır.
Kurtuluşu dünyadan ve insanın asli vazifesi olan dünyayı imar ve ihya ve adaletle hükmetme (siyaset’i şeriyye) görevinden kaçmakta gören, münzevi hayatı ise kurtuluşun yegâne çaresi olarak sunup bir lokma bir hırka felsefesini İslam dünyasına bir dünya anlayışı ve yaşam modeli çoğu mutasavvıf aslında kendileri de birer mit(ulu şahsiyet) olan şeyhler ve dervişler ve de tabiri caizse bu anlayışın afyonuyla emperyalizmin kıskacında şükredip tespih çekerek siyasetten uzak yaşayan veliler! Torbadan çıkarır gibi keramet sergileyen hep bu mitleştirilmiş din anlayışının müessisleridir.
Netice olarak şu denilebilir ki Kuran ve sünnet koruma altında iken ve ortada iken maalesef Müslümanlar dinin asli unsurlarını yabancı unsurların etkisiyle ve bazen da taassuptan dolayı mesleğini meşrebini mezhebini ve önderini dinin aslı yerine koyarak mitleştirmiş ve dini bu mitler vasıtasıyla aslından uzaklaştırmak suretiyle yaşanmaz hale getirmişlerdir.

YUSUF AYGÜN/ İLAHİYATÇI
[email protected]

Yusuf Aygun
Kayıt Tarihi : 26.3.2008 20:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fatima Humeyra Kavak
    Fatima Humeyra Kavak

    Hocam Allah sizden razi olsun, bu anlamli ve günümüze isik tutan eserinizden, Rabbim ögrendiklerimizle amel etmeyi bizlere nasip eylesin...
    Bu kiymetli satirlari Güldeste Siir Grubu/mla paylasiyorum..
    ....Tesekkürler... Selam ve dualarimla.

    Cevap Yaz
  • Cebbar Korkmaz
    Cebbar Korkmaz

    Gerçekçi son derece güzel bir yorum çoğuna katılıyorum hadislerin din olarak benimsenmesi peygamberin allahtan üstün tutulması islama inananları islamdan korkuturhale getirmiştir korku dehşet saçan bir din din değildir özellikle arap monarşisinin kendi zorbalıklarını dinmiş gibi göstererek halkı soyup soğana cevirmeleri adalet mekanizmasını kendi çıkarları doğrultusunda öç almaya çevirmeleri islamiyeti yok etme derecesine getirmiştir islam en adil dünya görüşünü sunmasına ve en dürüst insanı yaratmaya yönelik felsefik yönü tüm dünya görüşlerinden üstün olmasına rağmen malesef hurafe ve çıkarcıların yanlış uygulamalar yüzünden inananları dinden kaçma noktasına getımiştir asıl adaleti dağıtan müslümanlar olmaları gerekirken demokrasiyi batıdan emperyalistlerden ögrenir duruma düşmüşlerdir çok yazık kutlarım saygılarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Yusuf Aygun