DİNİN DÜNYEVİLEŞTİRİLMESİ (SEKÜLARİZİM)
İslam’ın en temel umdesi olan Allah için (lillahi) ve Allah adına (fi sebilihi) iş yapma olgusu dünyevileşme süreciyle kaybetmekte olduğumuz iman’i değerlerimizdir.Salih amel olarak vasıf edilen ve sırf Allah rızası ve Allah adına yapılan her tür iş bu kapsama girer.Allah Resülü iman’ın şubelerini sayarken 72 şubeden bahsetmiş ve en yüksek şubeyi kelimeyi Tevhit en düşük şubeyi ise yoldan geçenlere eza veren bir taşı kaldırmak olarak sınıflandırmıştır.Burada dikkati çeken diğer bil ölçü Allah için sevmek ve Allah için buğuz etmek yine imani bir amel olarak zikredilir.Dolayısıyla bütün işlerde bun temel ölçü esastır.İslam bir işi besmele bilinci ile yapmak bunun zıddı olan dünyevileşme ise besmeleyi ortadan kaldırıp dünyayı ve menfaati onun yerine koymak esasına dayanır.Ameller tarih boyu bu iki niyet çerçevesinde gerçekleşip durmuştur.Besmeleyi kaldırmanın diğer bir ifadesi bu gün laiklik olarak ortaya konulmaktadır.Aşkının kamudan ve hukuktan dışlanması olarak algılayacağımız bu ideoloji dünyevileşme dolayısı ile besmeleyi(Allah adına iş yapma) dışlama faaliyetidir.
Son iki yüz yıldır bu dünyevileşme batı eksenli düşünme ve batının kör hayranlığı neticesinde İslam dünyasında da hakim ideoloji haline gelmiştir.Fakat bu sapmanın temeli kurumsal olarak Emevilere kadar dayanır.Bireysel olarak ise önceden abit bir sahabe olan Salebe örneğinde vücut bulan bu dünyevileşme daha sonra Emevilerle bir yönetim biçimi haline gelmiştir.Devleti ve yönetimi kutsallaştıran hatta Arap ırkını mitleştiren tavrın çözülüşü olarak başlayan dünyevileşme ve bu ifrat duruma karşı terfidin ifadesi olan saltanat zevk,sefa ve zülüm kurulan bir düzen Abbasilerle devam eden ve Allah adına işlenen zülümler,Allah’ın yer yüzündeki gölgesi olarak ünvanlandırılan sultanlar ve bunların güya Allah adına işlediği cürüm ve işkenceler ortaya koymaktadır ki bir işi Allah adına işleniyor diye lanse etmek o işin Allah’ın rızasın uygun olduğunu ispat etmek için yetmemektedir.Burada temel ölçü ‘emredildiğin gibi dost doğru ol.’emri ilahisidir.Bir iş hem Allah adına,hem Allah için hem de Allahın koyduğu temel ilkelere uygun olacak ki orada Salih amelden söz edilebilsin.Amel görünürde kurallara uygun da olsa Allah için değilse ondan Salih amel olarak söz edilemez.bu o işin iyi niyetle yapılsa bile temel kurallara uymaması durumunda da aynı sonucu doğurur.Yahudileşme de diyebileceğimiz bu felsefenin temel argümanı dini besmeleden uzaklaştırıp sırf zahiren hukuka uygunmuş gibi gösterme diğer bir ifade ile muhafazakarlık olgusudur.Politika ile (siyaset kastedilmiyor) hayatımıza ve inancımıza musallat olan –bazan devlet baskısını ve din dışı eğilimler bahane edilerek-muhafazakarlık ve ılımlı İslam söylem ve anlayışı bu dünyevileşme ve raydan çıkışı ifade eden ideolojik kavramlardır.Bu mantığa göre aslı yerine uygun benzerini ve ılımlısını (yılışığını) koyma –Yahudiler gibi Cumartesi balıkların önünü bentle kesip Pazar avlayarak avlanma yasağına uyduğunu zannetme-modern tabiriyle ortanın sağı,merkez sağ,muhafazakar milliyetçi,reel politik gibi tabirler bu dünyevileşmeyi ifade eden kavramlar olarak ortaya atılmakta,Allah katıksız (hanif) bir inanç ve nizam isterken değişik gerekçelerle bazen da kasten İslam ülkelerinde ortaya çıkan İslam Liberalizmi, İslam Sosyalizmi, yeşil Müslümanlık ve ılımlı İslam gibi nazariyeler hep bu dünyevileşme ve aşkını dışlama ve süte su katma hastalığının tezahürleridir.Bazen dünyevileşmeye güya masumane şu gerekçede mazeret olarak sunulabilmekte:İslam karşıtları onun gerçek hali ile yaşanmasına ve savunulmasına müsaade etmiyor o zaman menderes çizelim,saman altından su yürütelim,en azından bir kısmını sulandırıp seyreltelim,ehven,i şer olanı yahut maslahat olanı yaşayalım İslam siyasetini yaşamak mümkün değil,o zaman Müslümanlar olarak mevcut sistemi işletelim v.s gibi argümanlarla kitleyi sistemin içine çekmekte ve dünyevileştirmektedir.bu argümanların ne kadarı ne ölçüde doğrudur bu başlı başına geniş ve problemli bir konudur ama ümmeti taşıdığı nokta maalesef dünyevileşmedir. bu şekilde din karşıtlarının zorbalıkla ve baskıyla beceremediği şeyi Müslüman politikacı becermekte kendisiyle beraber Müslüman kitleyi dünyevileşmenin kucağına sunmaktadır.Bu bir nevi Müslüman siyasetçi eliyle seküler rejimin kutsanmasıdır.Büyük imamların hayatlarını incelediğimiz zaman onların Emevi ve Abbasi yönetimlerinde görev almaktan şiddetle kaçındıkları hatta teklif edilen büyük makamları işkence görmek bahasına reddettikleri hatta büyük imam Ebu Hanife ‘nin bu sebeple zindanda işkence altında şehit olduğu bilinen bir tarihi gerçek olup hep bu sistemi meşrulaştırma endişesinden kaynaklanmaktadır.
Dünyevileşmenin en temel karakteri beşeri ideoloji ve sistemlerle ilahi otoriteyi sentezleme çabasıdır bu çaba dinin beşer arzu ve isteklerine kurban edilmesi olarak ta algılanabilir.bunun ismi ister laiklik ister muhafazakarlık isterse de ılımlı İslam olsun netice hep aynı noktaya çıkmaktadır.Katıksız ve halis bir din yerine batıl elbisesi giydirilmiş hak kisvesidir bu.Oysa İlahi otorite dini Allaha tahsis etmeyi emretmektedir.Bu dinin en yetkili temsilcisi olan H.z. peygamberin örnek mücadelesi incelendiği zaman onun bu tip bir sentezi şiddetle reddettiği sağ eline güneş sol eline ay verilse de böyle bir uzlaşı ve tavize yanaşmadığını ve en son aşamada ‘sizin dininiz size benim dinim bana.’Bkz.Kafirun Süresi diyerek bu sentez ve uzlaşmanın mümkün olmayacağını ve de hak ile batılın asla bir noktada buluşup uzlaşamayacağını ortaya koymuştur.Her ne sebeple olursa Olsun bu böyledir.Peygambere dahi maslahat ve reel politik olarak böyle bir uzlaşı hakkı tanınmamıştır.kaldı ki diğer kulların bu konuda hiçbir yetki salahiyetleri yoktur.
Diğer bir dünyevileşme hastalığı beşeri felsefelerle İslam’ı yorumlama yanlışlığıdır.tarihte de sıkça rastlanan Hint ve İran mistizmi yada Bizans ve Yunan felsefesi yada diğer milletlerin efsaneleri ile İslam’ı yorumlama çabası hep aynı sonucu vermiş ve ortaya Kuran ve sünnetten uzak Allah’ın kabul etmeyeceği düşünce biçimleri çıkmıştır.Bu gün de Rasyonalizm,pozitivizm v.s gibi modern düşünce ekseninde Kuran ve sünneti anlama ve yorumlama çabası bu dünyevileşmenin ürünüdür.Bu dini kendi asli bağından ve otoritesinden koparıp dünyevileştirmedir.
Modernizm ve İslam moderniz mi olarak tabir olunan İslamı modern mantık ve bilimin ölçüleriyle yorulmama çabası da yine bir dünyevileştirme biçimidir.Mucizeleri dahi bilimsel kurallar çerçevesinde anlamaya çalışan bu zihniyet İslam ahkamını da tarihsel sayma yanılgısı içerisindedir.Oysa İslam genel hükümler ve kevni yasalar anlamında kıyamete kadarki son sözünü söylemiş ve defteri kapatmıştır.Modernizmin kaynağı olan felsefe ve bilim ise şüphe ve var sayım üzerine kurulu olup daha son sözünü söyleyememiş zandan ibarettir.o zaman zanni olanla ilahi olan mukayese edilemeyeceği gibi sentez de edilemez.hele de İslamı bu zann’i değerlerle yorumlamak başlı başına cürümdür.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.