DİN ŞİİRLERİ

DİN ŞİİRLERİ

Naim Yalnız

Toplumla kaynaşır,iç içe yaşar,
Manevi destektir,Din Görevlisi;
Dert ve sevincine,her zaman koşar
Manevi destektir,Din Görevlisi.

İnsanlar arası,kaynaştırıcı,
Dargını,kırgını uzlaştırıcı;
..

Devamını Oku
Yusuf Tuna

Diğer dinler batıl,
Tek Hak din İslamdır.
Çoktan oldu atıl,
Tek Hak din İslamdır.

Peygamberi Haktır,
Onda şüphe yoktur.
..

Devamını Oku
Sedat Hünker

YARADAN HALİFELİĞİ

Yaradan halifeliğinde giysi alfabesi vardır giysiler eldiven giyilir cennet parmak beden harfleri yapılır
Yaradan halifeliği yaradandır yaradansal insanlık haklık kul olmak melekler vardır
Hayvan kul hakkı zina art niyet küfür yasaktır
Ezan namaz oruç kurban nur rüya vardır
Yaradan halifeliğinin başındaki kişi yaradansal insandır ilahi amellilik niyetlilik vardır
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Allah’u Ekber

Önce Allah kavramını anlamalıyız. “Allah” dediğimizde Adem’den günümüze gelmiş ve gelecek tüm insanlar sayısınca farklı algı oluşur. Buna “Rab” algısı denir. Yani herkesin Rab algısı farklıdır. Ama Allah tek ve hepsini kapsar, bir kişinin algısına sığmaz. Bu nedenle Adem soyundan milyarlar insan bu maksat için yaratılmış.

Yani Allah bilinmek için görünmek için insanı yaratmış. Öyleyse bazı insanlarda daha kapsamlı görünmesi de doğaldır. Ama kimde daha fazla esma yansır orada sır var. Dinlerin çıkış noktası da budur. Her din sahibi kendi ritüelleriyle esmayı en verimli yansıttığını iddia eder. Ben ise derim ki herkes kendi algısında özgür olsun kendi algısına sahip çıksın ki başkasının kısır algısına mahkum olmasın. İşte sorun burada bazı din adamları sadece kendi algılarını geçerli sayar ve diğerlerinin algısını eksik olarak niteler. Bu asıl sorun olur. Çünkü insanlar eşittir. Aynı kaynaktan ruh aldı. Kendi içinde bile çelişir insanlar. Kurtarıcı ve lider arayışı bu sorunun asıl sebebi! Mevlana’nın sözünü hatırlayalım; “Bu gün yeni şeyler söylemek gerek”.

Çünkü peygamber ve kitap dönemi kapandı. Yeni peygamber ve kitap gelmeyecek. Bu aşamada din adamlarının aklına şu kurnazlığın gelmesi doğal. Dinler arası ortak noktalardan dini itaati devam ettirmek. Günümüzde yapılmak istenen de bu. Başarılı olur mu? Olmaz. Yani insanlar eski dinlerden derlenen bir dini kabul etmek yerine ya kendi dininde kalmayı ya da dinsiz olarak inancını korumayı seçer.
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Din her şeyden kıymetli, mutlaka gereklidir,
Toplumun ıslahında, ahlakında kefildir…

Din hem merhametin hem de ahlakın kardeşi,
Dürüstlüğün yandaşı, faziletin de eşi…

Din bizim her şeyimiz ve onur kaynağımız,
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

İnanç Özgürlüğü

“İnanç Özgürlüğü” kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? O kadar kolay mı bunu uygulamak? “İnanmak ne kolay! ” denir! Kolay mı? “Kolaysa başına gelsin! ” derim, ben de! “İnanma Bil” yazımda değinmiştim. İnanmak, dil ile ikrar kalp ile tasdik ile tamamlanır! İnsan eğer özgürce inanacak ise ön kabullerin de önüne konmaması gerekir! Uygulamada öyle mi? Hangi din mensubuna reşit olunca sorulur hangi dini kabul edeceği? Bebekken etiketlenir, sonradan dönerse de maazallah bazı kıvrak fetvacıların görüşüne göre de “Dininden dönenin katli vaciptir! ” Hopbbala! Bebek, kendi mi seçti de reşit olunca döndü diye katli vacip olsun! İnanç, zaten ön yargıdır! Bilinç ise inancın bireyde yerleşmiş halidir! Bebek çevresinden gördüğüne, duyduğuna inanır! Sonra da kendi bu inancını bilince çevirir! Hangi dinde inancı bilince çevirecek fırsat ya da ruhsat vardır? Yani bebekken büyüklerinin soktuğu dini irdeleyip değiştirmek istediğinde hangi birey çevresinden alkış alır? Ya da anlayış görür mü?

Tüm dinlerde inanç özgürlüğünden söz edilir! Yani özgürce inanacaksın ama o dinin yerleşik kurallarına! Hani özgür idi şahıs. Dünya’da genel olarak kabul görmüş, sözü geçen üç din kendi kurallarını tüm insanlığa kurtuluş reçetesi olarak sunuyor! Bu üç dinin de aynı coğrafyaya ait olması ve soy olarak da aynı soydan gelenlerce açığa çıkarılıp yayılması da manidar!

İnanmak konusunda olayı basite indirgemek kolaycılıktır. Yani “Allah var buna inandım! ” demekle birey kendini yerleşik dinsel inançların baskıcı taraftarlarından kurtaramaz! Taraftarlar, bireyin aklını da kendi anlayışlarına göre tanzim etmek ister! Yani İnanç onların istediği şekilde olmalı, öyle buyururlar! Sorun, iman edip etmemek değil! Sorun nasıl ve ne şekilde iman edileceği konusudur! Bireye bu alanda özgürlük asla tanınmaz! Eski zaman “Orta Çağ” söylemleri esas alınır iman konusunda! Bu nedenle yaşanan kavgalar imanlılar arasında olmuş! Haçlılar, Yahudiler ve cihatçı Müslümanlar insanları köle ederken, namusları ayaklar altına alıp kadınları cariye ederken de imandan bahsetmiş! Tarihsel süreçte en kanlı kavgalar inanç destekli olmuş! Bakınız, “Ben inandım, inanmak ne kolay; siz de inanıverin! ” diyenlerin çoğunluğu bireyin nasıl inanacağına da karışmak ister! Birileri, Vatikan’da baş seçer; hadi inanan ona uymasın da o ortamda kabul görsün! Yani inansa da seçilen başa itaat istenecek, bundan nasıl kurtulunur asıl onu irdeleyelim. Yani inanan kişi dini otoritelerin baskısından kurtulabilecek mi, “İnandım” demekle! Allah kendine inanmayı mı ister yoksa kendini bilmeyi mi? Yani Allah kendisi bilinmek istemez mi? Yoksa bilinç olmasın ezbere inanılsın o yeterli mi? Bilinç olmasa da din otoritelerini tasdik edip onlara itaat edince Allah bundan razı oluyor mu sanılıyor? Bütün mesele burada!
..

Devamını Oku
Kazım Karagöz

Din eğitiminde fen, fen eğitiminde din,
Yoksa eğer ülkede, siz kavgayı seyredin!
..

Devamını Oku
Kazım Karagöz

Din eğitiminde fen, fen eğitiminde din,
Yoksa eğer ülkede, siz kavgayı seyredin.
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Din kalbin temizliği, Rable yapılmış senet,
İnsandan, hayvanata, adalet ve merhamet…

Din ruhun temizliği, Rable yapılmış yemin,
MUHAMMED(s. a. v.) el Eminle,
Düzenlenmiş bir zemin…

..

Devamını Oku
İbrahim Kılınç

Münafık mı mü'min mi,iyi düşün, iyi tart,
Vatan elden giderse,ne din kalır ne iman.
Elde Kur'an dilde yalan,sanma müslüman,
Vatan elden giderse,ne din kalır ne iman.

Yetim,öksüz hakından,saraylar yaptıranlar,
Savcıyı ve hakimi,hileye saptıranlar,
..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

Entel dantel birileri, ahkam kesip yazmaktalar
Kendileri hep haklıdır, sağa sola kızmaktalar
İktidarın desteğiyle, zorbalıkta azmaktalar

Din muamele bilirdim, muameleyi din yapmışlar
Başkasını uyarırken, bu beyler yoldan sapmışlar

..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Din

Allah'ın emir ve arzusu ve de yol göstermesidir din.
Senin de; kimlik ve kiminliğin, hem tutacağın yoldur din.
----------
Kiminlik: 'Kime ait' olmakla ilgili.

..

Devamını Oku
Serap Atay

DİN DAN

Bir an yaşanan zaman
O an özlenen an
Din dan din dan
Hasrete vuruyor yelkovan
Yüreğime dokunan
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Tüm bu süreçler insanlığın toplumsal olan süreçlenmesini ortaya koyan sancılı gerekli olgunlaşma ve kendisini geliştirme aşamasıdırlar. Hep bu aşamalarda toplumsal yapı, belirip dağılan, tekrar yön alıp yön veren yapıdır. Tüm aşamalarda, toplumsal işleyiş bu aşamaların ana yol gösterici bel kemiği oluşla, insanoğlunun, öznel nesnellikçe kontrolü altına alınmaktadır.

Kendi üretim teknolojileri seviyesinin muktedirliği ile toplumsal yapı birey ve halkını, yaşam sigortası içine alan bir üretim tüketimler ilişkisi içine girmiştir. Bu muktedirlik kendinden önceki toplumsal oluşumlar içinde yoktur. Zaten her bir sonraki toplumsal aşama, bir öncekinin içinde adım olacakla varsa da, muktedirlik olacakla yoktur.

Her toplumsal aşamada emek vardır ama bu üretimse girişmelerin bugünkü teknolojilerine ilişkin üretim ve paylaşım düzenletilmesi yoktu. Bu neden ile toplumlar çalışamayanına; çalışamayan halk yapılarına da, bugün her tür sunumu yapmaktadır. Bu sunumlar; hemen hemen ayrımsız olacakla yurttaşlara sağlık olarak, ekonomik sağlayışlar olarak sunulur denli bir güç ve yetenektedirler. Ulus devlet, bin yılların dinlenmiş ve demlenmiş emaneti olan toplumsa yapıyı, bir avatar kalıp olacakla adeta birden bire ortaya açıvermişti.

Sınırlarına gelen imparatorluklar, taşıyamayacağı ilişkiler ağı ile hantallaşmıştı. Manifaktürsel gelişme, buğu gücünün sanayide kullanılması, var olan feodal ilişki biçimi ile taşınamazdı. Bir de buna insan öznelliğinin yönetemeyen kısır görüşlü politikaları eklenince imparatorluk ideolojisi ve imparatorluk ilişkiler kendi kesikli sürekliliği içinde iç hantallığının yüzey geriliminden ötürü bölünmeyle (ulus devletlere doğru) parçalanmıştı. Artık egemen söz sahibi din sınıfı ve feodaller olmayıp, yatırımcı kapitalistlerle deneyci pozitivizmdi.
..

Devamını Oku
İmam Sürensoy

‎ 1978 18 aralığından kürtleri ve alevileri imha etme planını doğrultusundan maraşta yapılan katliamımın 33,nçü yıl dönümü dolayısıyla katliamlara uğrayarak şehit olan bütün canları saygıyla anıyorum.faşist sistemin faşist elemanlarınca aylar önceden tertiplenen alevilerin solcuların kürtlerin evleri önceden belrlenerek imha edilmeleri sistemli bir şekilde uygulanarak katliam gerçekleştirmişlerdir....çağdaş eğitimini tamamlamış demokrasiye inanmış,insan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkan.emperyalistlerin ülkemiz üzerindeki kirli emellerini bilen bu aydın demokrat alevi ve sol kesim. bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini sürdürdükleri içn bu katliamlara uğramışlardır.sömürü düzenine ve emperyalist güçlere ve onların işbirlikçile

rine karşı demokratik taleplerini dile getirdikleri için imha edilme kararı çıkarılmıştır.Türkiyede halkların hassas oldukları kutsal yönleri kullanılarak tertiplenen olaylar din için cihat çağrısı yapılarak insanlar galyana getirilerek din için savaşın soluganları atılarak,tekbir sesleriyle aleviler demokratlar solcular ve kürtler katledilmişlerdir.. bilinçsiz toplumları yönlendirmek galıyana getirmek çok kolaydır.hele konu inançsa konu dinse hiç düşünmeden katliamlar yapıyorlar. ama ne için ve neden yaptıklARINI ASLA BİLMEDEN ASLA ANLAMADAN faşitlerin krli emellerine hizmet etmiş olurlar.yaptıklarrıyla dine hizmet etmiş olduklarını sanırlar.halbuki islamiyette insan katletmek günahtır.allahın verdiğ canı allahtan başksı alamazderlerya. onlara allahın emirlerini bile çiğnediklerini bimeden katliamlara katıldılar.DİN ADINA ALLAH ADINA İSANLARI KATLETME HAKKINI KENDİLERİNDEN GÖREREK ÇOLUK ÇOCUK,GENÇ YAŞLI,KADIN KIZ,HAMİLE,DEMEDEN NİCE CANLARI KATLETTİLER.derin devletin eliyle uygulamaya knulan bu maraş ve benzeri katliamlar.türkiyedeki amerikan emperyalizmini ve onların uzantıları olan işbirlikçilerin faşistlerin uygulamış olduğu katliamlardır.amaç türkiyede gittikçe güçlenen anti amerikan anti emperyalist anti faşist hareketini kırmak.türkiyeyi kendi çıkarları doğrultusundan dizeyen ederek ortadoğudakii hakimiyetlerini sürekli kılmak içindir.ortadoğudaki enerji kaynaklarını sürekli denetim altında tutmak içindir. bilinçlenmiş türkiye halkı buna karşı direndiği sürece emperyalistlere yaşama şansı vermeyeceği için,türkiyede işbirliçi faşistlerin vasıtasıyla iç çatışma yaratarak güçlenmesini engellemek için yapılan katliamlardır.bu yüzden şitdetle katliamları yapapanları lanetliyorum
dostlatlar bu bir şiir değil bu katlaamlara uğrayan insanlarımızı anmak tır.
..

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Atatürk’ü dinsiz olarak niteleyenler olduğu gibi, onun adından nemalanıp, Kemalizm’i bir ideoloji ve Atatürk’çülüğü yeni bir din gibi gösterme gayretinde olan kişiler de olmuştur. Çıkarcılığın, menfaatin olduğu her yerde iki yüzlü insanlar da vardır. Atatürk gerçekten de dinsiz miydi? İnançsız mıydı? Yüce Allah (c.c) ve peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hakkındaki düşünceleri nelerdi? Öldüğünde ardından yeni Türkçe’yle yazılan mevlit olduğunu bilseydi acaba nasıl bir tepki verirdi? Acaba ölüm döşeğindeyken ölüme yaklaştığı son saniyelerde ağzından çıkan son sözler ne olmuştur?

Kendisine dinsiz diyenler ile O’nu putlaştıranları bu yazımda aynı kefeye koyacağım. Çünkü, her iki taraf da riyakar insanlardır. Amacım, iki yüzlü insanların maskelerini indirmek, yüce Atatürk’e yapılan bu çirkin ve mesnetsiz iddiaların asılsız olduğunu delilleriyle ortaya koymaktır.Yazımın bu bölümünde Atatürk’ün dindarlığını, İslamiyete bakış açısını değerlendireceğim.

TBMMnin açılışı için hazırlattığı bildiri bile, tek başına Atatürkün dindar kişiliğini gözler önüne sermek için yeterlidir.

TBMMnin Açılış Bildirisi:
..

Devamını Oku
Ruhi Hatunoğlu

Dini istismar edip geçinenlere sözüm
Din maskesi altında çok halt çevirenler var
Adımla tarihe bak müslüman benim özüm
Din maskesi altında çok halt çevirenler var
***
Halidbinveliddedir ara bir yanım benim
Kırım türklerindedir diğer bir yanım benim
..

Devamını Oku
Mehmet Demir Atmalı

NASIL OYUNA GELDİK

-Tarih boyunca Dünya Hakimiyeti, her milletin arzu ve hayali olmuştur. Milletlerin birbirlerine çelme atma, hile yapma alışkanlıkları da hep var olmuştur. Geçmişte bazı Türk Devletleri Çinliler'in hileleri ile içeriden yıkılmışlardı. Bu nedenle, Türk Kavmine gönderilen “Oğuz” Peygamber'in Milletine uyarısını hatırlayalım: “Ey Türk Milleti Sözümü İşitin! Düşmanın(Çin) tatlı sözlerine, yumuşak İpek Kumaşına aldanma! ” demişti.
-Türk Milleti, 17 İmparatorluk kurmuş. Bu İmparatorlukların bünyesinde, ayrıca İki yüz devlet kurmuştur. Bu devletlerin tamamına yakını dışarıdan yıkılamamış, içeriden nifak sokularak yıkılabilmişlerdir. “iki Türk bir araya gelince devlet kurar, üç Türk bir araya gelince devlet yıkarmış” sözünde haklılık payı büyüktür. Ne yapalım, bizim de zaafımız budur. Kızılderililer(onlar da Türk imiş meğer) gibi her birimiz ayrı ayrı Reis olmak isteriz. Kızılderililer de, başına bir kuş tüyü takan Reisliğini hemen ilan eder. Birbirlerine tabii olamayınca Beyaz adam soylarını bitirdi.
-İşte düşman bu zaafımızdan faydalanarak ikicilik yaratmış, bu gün dahi bizi köşeye sıkıştırmayı başarmış durumda. İkinci bir zaafımız da; Kadına karşı olan zaafımız. Osmanlı Sarışın, Mavi ve Yeşil gözlü kadınlarla evlenmekle, Saraya ilk Casusları almış oldu. İşte çöküşün ilk temeli atılmış oldu. İsrail'in kuruluşunda da Sirklerde dans eden Mavi gözlü balerin kızların rolü büyüktür. Baltacı Mehmet Paşa'nın Katerina için Rusya'yı almaktan vazgeçtiğini hepimiz biliriz. Bunu kabul etmeyen Tarihçilerimiz var. Bu konuda iddialı değilim. Bir zaafı ortaya koymak için bu örneği verdim. Üçüncü zaafımız, İnancımız konusunda bilgisiz oluşumuz ve Dine karşı kayıtsız şartsız teslimiyetimizden dolayı, Din olarak bize yutturulan her şeyi bilgi eksikliğimizden dolayı hemen kabul edişimizdir. Dördüncü zaafımız; çok çabuk asimile oluyoruz. Bu nedenle Dilimizi bir kuşa benzetmişiz...
-Osmanlı'yı Top ve Tüfek ile yenemeyeceğini anlayan düşman; inancımızı, kültürümüzü, dilimizi, kimliğimizi yozlaştırarak bizi tuşa getirmiştir. Osmanlı'nın ve İslam Alemi'nin nasıl oyuna geldiğini, İngiliz Casusu Lavrens'in anılarından anlıyoruz. Gayet iyi Türkçe, Arapça ve Farsça bilen Lavrens, Osmanlı topraklarında Din Adamı kılığında dolaşarak, Vaazlar, Hutbeler vermiş, Müslüman Arapları Devlete karşı kışkırtmış, Arap ve Pers Milliyetçiliğini ön plana çıkarmıştır.
-Rusya'da esir düşen Kilisli bir askerimiz, anılarında şöyle diyor: “Rus komutan; “Antepli kimse var mı? ” diye sorunca, ben varım dedim. Rus komutan; “sen Antep'te Mehmet Paşa Camisini bilir misin? ” diye sordu. Evet bilirim dedim. “Ben o Cami'de 20 yıl İmamlık yaptım, size dininizi öğrettim.” dedi.”
..

Devamını Oku
Yusuf Aygun

DİNLER ARASI DİYALOG MU DİYALOGLAR ARASI DİN Mİ


Birbirini muhatap kabul edenler arasındaki iletişim olarak tanımlayabileceğimiz diyalogun üzerine oturduğu kavramlar hoşgörü,çoğulculuk,farklılıklara tahammül,İbrahim’i dinlerin birliği şeklinde sıralanabilir.
1962-1965 Vatikan Konsili dinler arası diyalogun başlangıcı olarak görülse de bu tarihi kendi tanımları çerçevesinde H.z Peygambere kadar götüren düşünce sahipleri vardır.Diyalogda taraflar söz konusu olduğundan değerler ve niyetler ister istemez olayı yönlendiren ana etkenler olacaktır,bazen diyaloga taraf olanların söylemleri ortak olsa da niyetleri farklı olabilir,bazen da niyetlerin aynı olması değerlerle çatışabilir.Biz burada olayı niyetler ve değerler çerçevesinde incelemeye çalışacağız pek tabi ki bunu yaparken gerçeklikten ve konjöktürden de bağımsız olamayız çünkü gerçekle ve pratikle bağdaşmayan niyet ve değerler nazariyattan öteye bir kıymet ifade etmez.şimdi olayı taraflar açısından değerlendirirsek; bir kere arada eşitlerin olmadığını görürüz bu başlangıçta diyalogun realitede imkanını zayıflatan bir etkendir.Bir tarafta arkasında resmi bir devlet yapısı olan bir yapı(Vatikan) ki bu yapı bir çok batı ülkesinde siyasi simge olarak güç sahibidir. Diğer tarafta ise kendi ülkesinde dahi değerleri rejim açısından risk ve tehlike addedilen mensuplarına şüpheyle bakılan hiçbir siyasi desteği ve dayanağı olmayan Müslümanlar ve onlar adına bağlayıcı bir temsiliyet hüviyeti bulunmayan kişi ve ya gruplar dolayısı ile bu yapıda konjöktür açısından bir denklik bulunmadığından diyalogun sağlıklı olarak gerçekleşmesi daha işin başında mümkün gözükmemektedir.Diğer bir faktör ise diyalogun hakim tarafı olan Ehli Kitabın (Hiristiyan ve Yahudi) ittifak halinde diyalogun zayıf tarafı olan Müslümanların yaşadığı ülkelerde işgalci konumunda bulunması,Ekümenlik arzusuyla yeni bir din merkezi oluşturma talepleri, İslam ülkelerindeki ayrılıkçı ve azınlık düzeyindeki gruplara yaptıkları siyasi ve lojistik destekler, İslam ülkelerinden hak iddia eden değişik unsurlara verdikleri destekler,İslamın ve Müslümanların hatta Hz peygamberin bizzat Papa ve diğer Ehli Kitap kanaat önderleri tarafından Terörist olarak nitelendirilmesi, Hıristiyan ülkelerin ülkelerinde yaşayan Müslümanlara karşı takındıkları ayrımcı tavırlar,İslam peygamberine karşı yapılan hakaretlerin ve iftiraların bu ülkelerde himaye ve destek bulması, İslam ülkelerini İşkal girişimlerini Haçlı seferleri olarak nitelendiren Amerika ve onun müttefiki olan ülkelerin ortak hareket etmeleri yine bu ülkelerin İsrail ve onun Zulümlerine Çanak tutup destek olmaları ve bu zulme karşı hiçbir tavır sergilemeyen diyalogun güçlü tarafı v.s gibi daha bir çok siyasi ve stratejik sebep en iyi ihtimalle diyalogun nazariyeden ibaret kalacağının göstergesi olmaya yetecektir.Aslında olay siyaseten Hıristiyanlık Yahudilik ittifakıyla İslam’ın değil bu ittifakla bir takım Müslüman din adamlarının ara bulma çabasıdır burada bir tarafta bu dinler(Hıristiyanlık ve Yahudilik) destekleyen devlet yapısı diğer tarafta bu güçten yoksun olan bireysel teşebbüsle muhataptır. Müslüman din adamları burada diyalog kuran değil merhamet dilenen ve dinlerini temize çıkarmaya çalışan, geçmişin hesabını veren ve özrünü sunan konumundadır.Bu tavra en azından yukarıdaki tanım çerçevesinde diyalog demek mümkün gözükmemektedir.Niyetler ve değerler açısından her iki tarafın ortaya koyduğu argümanları irdelememiz olayı ortaya koymamıza yardımcı olacaktır.Ayrıca her iki inanç gurubundan diyaloga karşı çıkanlarda bir vakıadır.
Vatikan için diyalog ve Misyonerlik bir birinden ayrılamayacak iki kavramdır.Vatikan için diyalog ortamı uygun zemin haline getirme operasyonudur.2.Vatikan Konsilinde misyonerlik için Diyalogun şart olduğu bilgisi verilmektedir.Bu iki olgu aynı bağlamın birbirini bütünleyen cüzleridir.Vatikan’a göre diyalog tan kasıt dünyada imajını kaybeden Hıristiyanlılığın önünü açmaktır. Papa 13. John Konsil açılışında kiliseyi günümüze taşıyacak ve onun çağdaş misyonunu yerine getirmede daha etkili hale getirmek ifadesini kullanmıştır. Yine Papa 2. Paul’Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı ikinci bin Yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı üçüncü bin yılda ise Asya Hıristiyanlaştırılacaktır’ diyerek evrensel diyalogun hedefini ortaya koymaktadır.2. Konsilde alınan kararlar dini bağlayıcılığa sahip olup kıyamete kadar bütün Papaları bağlayıcı niteliktedir.Burada dikkat çekici bir husus şudur ki bu Konsile kadar diğer din mensupları kötü iken bu Konsilden sonra Hıristiyan olmaya aday olarak tavsif edilmiştir.Nostra Aetate isimli deklarasyonda diğer dinlerle ilgili şu şekilde ifade edilir:’diğer din mensupları hakkında kilise bu dinlerdeki gerçek ve kutsal olan hiçbir şeyi reddetmez.Kendi öğretisinden bir çok yönden farklı olmakla birlikte bütün insanlığı aydınlatan ilahi gerçeğe ait bir parça ışık yansıtan doktrin,ahlaki kural hareket ve hayat tarzlarına büyük saygı duyar.Fakat yinede kilise gerçek yol ilahi hakikat ve doğru hayat olan Mesih’i ilan etmeye mecburdur.’ Görüldüğü gibi diyalogun güçlü tarafı taviz vermeyeceği noktayı çok net olarak belirlemiş ve doğruluğun ölçüsünü de Mesih öğretisine bağlamıştır. Yine Ad Gentes isimli deklarasyon da: ‘İyi unsurlar diğer inançlara Kutsal Ruh tarafından sunulmuştur.’denilerek bu felsefe açıkça ortaya konmaktadır.yine aynı deklarasyon inançları yakınlık bakımından sınıflandırırken:’ Hıristiyanlara özel bir bağı olan Yahudiler Katolik kilisesine en yakın olan kimselerdir.İkinci sırada Monoteist bir inanca sahip olan ve İbrahim’i örnek alan Müslümanlar vardır.Daha sonra münzevi yaşantı derin meditasyon ve Tanrıya güven ve sevgiyle yönelme esasına dayanan Hindu ve Budistler gelmektedir.’ Denmektedir başlangıçta bu metinde sadece Yahudiler varken derin tartışmalar neticesinde Müslümanlar ve diğer din mensupları metne eklenmiştir burada dikkate değer iki nokta vardır bu ve diğer metinlerde dikkat çeken önemli iki husus vardır birisi Yahudileri kendilerine yakın görmeleri ki bu pratikte de böyledir, ikincisi ise metinde İslam değil de Müslümanlar ifadesinin geçmesidir.dolayısı ile muhatap alınan İslam değil Müslümanlardır çünkü İslam batıl addedilmekte müntesipleri ise misyonerlik kapsamında değerlendirilmektedir.bunu daha açık 6.Paul(Müteveffa papa) ’ün yayınladığı Eclesiam Suams adlı genelgede kullandığı şu ifadelerden anlamaktayız:’Biz ne kadar diğer dinlere ve ahlaki değerlere saygı duysak ta bizim için gerçek yegane din Hıristiyanlıktır.’ Bir önceki papanın söylediği bu sözler Büyük ortağın niyetini açıkça ortaya koymaktadır.Burada şunun ifade etmek gerekir ki bütün bu deklarasyon ve genelgelerde şu açıkça ilan ediliyor; ‘Kilise İsa Mesihin temsilcisidir,diyalog misyonerlik gereğidir.1974 te Roma da yapılan diyalog toplantısında bu iki husus ifade edilmiş PapaPaul:’Diyalog Tanrının krallığına doğru bir yoldur,bunun süresini ve mevsimini sadece baba bilse de mutlaka sonuç verecektir.’diyerek diyalogun kendileri açısından nihai hedefinin ne olduğunu ve küresel emperyalizmle diyalogun ilintisini ortaya koymuştur.16.Benedict diğer seleflerine göre bu niyetini ve İslama bakışını daha açık ve düşmanca ortaya koymuş ve Hz peygambere Terörün kaynağı diyebilmiştir.bu Müslüman diyalogcuları halklarına karşı zor duruma düşürünce siyaseten bir yumuşama görünümü vermişse de bu fikri kilisenin resmi inancının gereğidir ve hiçbir papa şahsi görüşünü yansıtmaz bu bir doğmadır ve Papalar bu doğmalara göre düşünmek zorundadır.birde deklarasyonlarda kullanılan Enkülasyon kavramı vardır ki bu Hıristiyan kültürünün diğer kültürlerin bünyesine sokularak benimsetilmesidir.Bu konuda bütün basın yayın sanat v.s seferber edilmiş ve nispeten başarılı olunmuştur.Noel kutlamaları bunun en bariz örneğidir, bir çok Müslüman kadının çocuklarına Allah baba bizi görüyor dediği duyulur olmuştur. Bu farkında olmadan kültürel alt yapının oluşmasıdır.
Diyalogun Müslüman cenahında ise olayı birbirinden farklı değerlendiren farklı düşünce biçimlerinden söz etmek mümkün diyaloga karşı olanlardan tutunda diyalogu İslamın emri görenlere kadar muhtelif görüşler mevcut.Biz burada diyalogu tebliğ olarak algılayanlarla,diyalogun siyasal ve stratejik gerekliğini düşünenlerin argümanlarını değerlendirmeye tabi tutacağız.bunu yaparken onların getirdikleri yorumları kendi değer paradigmaları içerisinde tenkide tabi tutmayı yöntem olarak kullanacağız.Diyalogu tebliğ faaliyeti olarak düşünenlere göre:
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Savaş

Savaşı kimler çıkarır, savaşta kimler ölür, kimler kazançlı çıkar?

Bu üç sorunun cevabı çok şey ifade eder!

Savaşı kimler çıkarır?
..

Devamını Oku