İSLAM, YAHUDİLİK VE DİN ADAMLARI
Yahudiliğin bozulma sebeplerinden biri de din adamlarını ilahlaştırma olarak belirlenir kutsal kitabımızda. Bu din adamları kutsal kitabı tahrif etmekten yarışmış, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda yeni bir kitap yazmışlardır.
Bu yazılan,- başka bir tabirle- aslında tahrif edilen kitap dinin aslı ve özünü değiştirmiştir. Karşımıza çıkan bu kitap peygamberlerine zina isnat eden, onun yerine din adamlarını yüceltmiş, onları şari yerine yerleştirmiştir. Bu yeni kanun koyucular kutsal kitabı değiştirerek ilahi olanı beşeri olanla değiştirmiş, vahiy dinini paganlaştırmışlardır.
Din adamlarını ilahlaştıran bu yeni din esaslarını baştan aşağı değiştirmiştir. “De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müsavi/anlamı eşit (ve âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek) : ‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman deyin ki: ‘Şahit olun, biz muhakkak Müslümanlarız.” (3/Âl-i İmran, 64)
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini/hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek İlah’a ibadet/kulluk etmekten başka hiçbir şey emrolunmadı. O’ndan başka hiçbir ilâh/tanrı yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (9/Tevbe, 31)
Bu ayetler gösteriyor ki hem Yahudilik, hem de Hristiyanlık din adamlarını ilahlaştırmış, onların sözlerini ayet yerine koymuş, onlar ne söyler ve emrederse doğruluğunu araştırmadan kabul edip uygulamışlardır. Böylece Allah’ın peygamberleriyle va2z ettiği dinin yerini din adamlarının keyfi uygulamaları almış, ilahi vahiy dininin yerini beşeri pagan dini almıştır.
Allah’ın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını helalleştiren din adamları tipi bu iki dinin de bozulmasına yol açmış ve en son İslam dini insanlara kurtuluş sebebi olarak gönderilmiştir.
..
20.YÜZYILIN YANILGISI
20.yüzyıl dindışı öğretilerin ayyuka çıktığı, kitlelerin adım adım dinsizliğe iticiliği bir zaman dilimi olarak anılacaktır medeniyet tarihinde. Rönesans ve reform hareketlerini batıda her alanda mutlak bir hakimiyet kuran kilise zulmüne son vermişti. Bu zulüm o derece ileriye varmıştı ki kadınları şeytan sayıp yakmaya varmış, engizisyon mahkemeleriyle toplum baştanbaşa korkunç bir zulüm dalgası altında ezim ezim ezilir hale gelmişti.
Üstelik bu zulüm din adına yapılmaktaydı. Kilisenin toplum üzerindeki bu totaliter baskısı toplumsal başkaldırı yoluyla alt edilmiş, tersine bir gelişim ve yönelişle din dışı eğilimler artmıştı. Pozitivizm, nihilizm gibi dini dışlayan felsefelerin öğretisi dünya çapında bir yayılış göstermiş, komünist ve kapitalist sistemlerin koruyucu şemsiyesi altında bütün yeryüzünü sarmıştı.
Kilisenin büyük yanlışı İslam’ı da zora sokmuş, gelişen ateist düşünceler İslam dünyasında da boy göstermeye başlamıştı. Ruhban sınıfının eski gücünü yitirmesi, laikliğin din adamlarının toplumu ezen gücüne son vermesi, İslam dünyasında da din adamlarının ikinci plana atılmasına, onların yerinin önce edebiyat sonra diğer sanat adamlarının almasına yol açmıştı.
Bu yer değiştirme de dinin toplumdan büsbütün dışlanmasına ve büsbütün baskı altına alınmasına yol açmıştı. Komünist ülkelerde mabetler kapatılmış, Marks’ın din afyondur ilkesi gereği din adamları ve dindarlar takibe uğratılmıştı.
Türkiye’ ve diğer İslam ülkelerinde de aynı yol takip edilmiş, toplum din önderlerinden koparılmış, dindışı öğretilerin cirit attığı bir eğitim sistemiyle din dışı, ateist bir nesil yetiştirilmişti. Din her alanda tu kaka edilmiş, dindarlar takibata uğratılmış, dini ayinler güvenlik güçlerince basılarak katılanlar tutuklanarak cezaevlerine yollanmıştı.
Dinin emrine uygun giyim tarzı yasaklanmış, dini yaşayış bütün uygulama alanlarından kovulmuştu. Tekkeler, zaviyeler, dergahlar ve camiler kapatılmış, inananların inançlarını yaşaması son derece kısıtlanmıştır. İnançlar salt gelenek görenek seviyesine indirilmiş, içki, kumar ve zina teşvik edilmiştir. İçki üretim ve satışı devlet eliyle yapılmış, kumar milli yaftasıyla özendirilmiştir. Kadın iffet elbisesinden soyulmuş, her ortamda bir cinsel obje olarak takdim edilmiş, erkek cinsi onun bu yönü üzerine kışkırtılarak yöneltilmiştir.
Kadının anne erkeğin baba vasfı ikinci plana itilmiş, içki ve kumarın da etkisiyle aile müessesesi büyük bir baskı altına alınmıştır. Gazinolar ve eğlence yerleri yaygınlaştırılmış, sinemalarda porno filmlerle gençlik dejenere edilmeye çalışılmıştır.
Diğer Arap ülkelerine Baas iktidarlarıyla toplum sosyalist düşüncelerle dinden koparılmaya çalışılmıştır. Çin Maoizmin etkisiyle dini öğretilere düşman kesilmiştir. Türki cumhuriyetlerde Sovyet imparatorluğunun yoğun dinsizleştirme baskısı yaşanmıştır. Afrika ise Hristiyanlaştırma politikasıyla sömürge alanı haline sokulmuş, bu yolla batılı pozitivist ladini düşüncelerin akış alanı haline getirilmiştir.
..
İSLAM VE BİLİM
Bilim İslam’da en önemli konu. İslam’ın ilk emri ‘oku’. Buna rağmen Müslümanların ilimle bağı günümüzde pek öyle sıkı fıkı görünmüyor. Oysa Peygamber Efendimiz (sav) mescidini medreseye çevirmişti. Hele Ashab-ı Suffe denilen yüce kişiler ilimle meşgul olmaktan fakir düşmüşlerdi.
İlim yolunda fakr-u zarurete düşmüş olan bu topluluk İslam’ın yayılmasını, kökleşmesini, sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlamıştı. Bu medresede ne ilimler öğrenilmiş, ne sağlam tefekkür tesisi edilmişti. Bu kutlu medresede yetişen yüzlerce insan bir ışık olup dünyayı aydınlatmıştır.
Bu medresenin müderrisi Hz. Peygamber (sav) idi. Ve her anları ilimle dolup taşıyor, ilimle din at başı beraber yürüyordu. Onlar bilmedikleri bir öğretiyi uygulamıyorlar aksine güneş gibi gördükleri, apaydınlık bildikleri, ilmek ilmek ördükleri dini yaşıyor onu hayat haline getiriyorlardı.
Oysa bu gün Müslüman inandığı dinin gereklerini bilmeden uygulamaya çabalıyor, bilmediği için tam anlamıyla uygulayamıyor. Yarım yamalak öğrenilen din yarım yamalak yaşanıyor ve gelecek nesillere aktarılamıyor. Oysa binlerce tefsiri bulunan Kur’an anlaşılmak için raflarda bekliyor. Dini en iyi anlatan Hadis kitapları unutulmuş, dinin ahkamını öğreten Fıkıh kitapları terkedilmiş. Hele dinin en iyi örneği Peygamber hayatı olan siyer kitapları unutulmuş. Üstüm ahlak sahibi zatların hayatını anlatan menakıp nameler okuyucusunu bekliyor.
Bu gün İslam adına nesillerin bildiği fazla bir şey yok. Gençlere niçin, neye ve nasıl inanacakları anlatılmıyor. Yıllarca kuru bir din dersi hiçbir yaraya merhem olmamıştı. Şimdi öğretilmek istenen derslerin de inkar fırtınası karşısında pek bir şey ifade edeceği sanılmasın.
Oysa salt Kuran dersleriyle İslam’ın anlaşılamayacağı aşikardır. Ayrıca inkarcı felsefenin yaptığı tahribatı yok etmek için gerekli Kelam derslerinden yoksun bir dini eğitimin anlamsızlığı ortadadır.
Bütün bunlarla beraber uygulaması olmayan, ahlaki öğretiyle desteklenmeyen, tasavvuf aşkını kazanmamış bir din içi boş ceviz kabuğunu yemeye çalışmaktan ibaret olacaktır. Dünyevileşmiş bir toplumun sırf ahireti de garantilemek için şekilci din anlayışı gençlere ruh ve mana aşılmaktan uzak kalacaktır. İçi boşaltılmış din anlayışı kalpleri doyurmayıp, dimağları aç bırakınca yeni nesiller için tek yol içki, uyuşturucu ve kumarla tatmin olmak olacaktır. Dinin yerine konmak istenen sanat ve spor yeterli olmayacak, seks ve uyuşturucu yanında kumar devreye girecektir.
O halde tek çare kalıyor geriye Dini dinin gösterdiği yoldan öğrenmek ve yaşamak. Yunus Emrelerin, Hacı Bayram- ı Velilerin, Hacı Bektaş Velilerin, Şahı Nakşibendilerin, Abdülhalik Gücdüvanilerin, Bayezid i-Bestamilerin, Azizi Mahmut Hüdailerin yolundan gitmekten başka çaremiz yok. Bu yol da bilmek, inanmak ve uygulamaktan başkası değil. Kuru bilgi de yeterli değil bu işe sevgi mayasını da çalmak şart. Yıllar önce derslerine katıldığım Hamdullah Hocanın bilim yoluyla Müslüman olanların sayısı çık az. Tasavvuf yoluyla İslam’a girenleri ise sayısız deyişini hiç unutamadım.
..
Eğitim Üzerine Yazılar
EĞİTİMDE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
Eğitimde özgürlük olmazsa olmazlardandır. Bu inanma ve inandığı gibi giyinme olduğu kadar inancının gereklerini yerine getirebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük eğitimin başta gelen zaruretlerindendir. Bu zaruret bu güne kadar anlaşılamamış, anlayanlarca da zamanı değil diye sürekli ötelenmiş, bu günlere gelinmiştir.
Bugün şu açık bir hakikat olarak ortaya çıkmıştır ki dini özgürlüklere engellenirse gençlik uyuşturucunun esiri olacaktır. Bu da yetmeyecek din özgürlüğü engellenirse uyuşturucu yanında çeşitli ahlaksızlıkların yayılmasına yol açacak, daha da ileriye giderek ateizm yayılacaktır. Aslında dini özgürlükleri kısıtlamanın gizli amacı da gençliği dinden uzaklaştırmak, inanç ve düşünce yoksulu haline getirerek kötü emellerine alet etmektedir. Eyyamcı, gezici, eylemci, terör örgütlerinin eleman devşirme haline gelmiştir, X, Z ve Y Kuşağı nesiller böyle oluşmuştur.
Yakın zamana kadar inançlı aileler çocuklarını sırf dinden soğutulur endişesiyle eğitimden uzak tutmuştur. Bu yüzden de inançlı kesim hep yönetilen olmuş, bir türlü yöneten mevkiine yükselmemiştir. İnanç yönünden zayıf olan yönetici tabakası ise sürekli inançlı halkı aşağılamış, itelemiş, tahkir etmiş, küçük düşürmüştür.
Bu zulüm yıllarca böyle devam etmiş devletin en yüksek makamları Satanistlerce doldurulmuş, inançlı kesimler en doğal haklarından mahrum edilmişlerdir. Camiler önünde takkeler toplatılmış, takanlar mahkemelere sürüklenmiş, mevlitler basılmış, Risale-i Nur toplantıları irticai faaliyet olarak basılmış, katılanlar derdest edilerek hapishanelere tıkılmıştır.
Bu gün okullarda mescit açılması, başörtü takma özgürlüğünün getirilmesine karşı çıkanlar dün bu tür faaliyetleri destekliyor, yapılan zulümlere ses çıkarmıyordu. Okullarda din dersi okutulmasına karşı çıkıyor, gençliğin dinsiz yetişmesi için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
..
BU BENİM HAYATIM
(Anılar)
Bizim kuşak ailesinden hiç destek görmedi. Ne yazık ki en ufak bir alaka bile görmedik. Ne harçlık aldık, ne ödevlerimize bir yardım. Ne kaynak kitabımız vardı, ne ansiklopedimiz. Ne sözlüğümüz vardı, ne bir okuyacak kitap alma imkanımız. Bir tek sınıf kitaplıklarımız vardı. İyi ki vardı yoksa okuyacak kitap bulamazdık.
Sonra ne oldu diyeceksiniz. Küçük yaşta doğru dürüst giyecek elbise bulamamıştık. Önlüklerimiz daralıncaya dek giydik. İlk alındığında da oldukça bol geliyordu. Çamur yollardan bata çıka okula gidiyor, lastik ayakkabılarımızın içi vıcık vıcık çamur oluyordu. Yolu kısaltmak için tarladan geçiyorduk. Tarla sahibi de bizi görünce kovalardı. Onu görünce biz de çamura aldırmaz tırısa kalkardık.
Hatta bir defasında Başöğretmenimiz benim ayakkabılarımın içinin su dolu olduğunu görmüş beni öğrencilerin karşısında bir suçlu gibi teşhir etmişti. Bu anı hiç unutamadım ve bu bence Beyaz Türklerin temsilcisi saydığım bu adamdan ve temsil ettiği sınıftan nefret ettim. Yıllar geçti ben bir meslek lisesini bitirdim. Aynı lisenin mezunlar derneğinde yönetim kurulu toplantısındaydık. Kapıdan içeri destursuz daldı fötrlü aksaklı biri. Hemen söze girdi: ’Siz ne yapmak istiyorsunuz. Şeriatı mı getireceksiniz. Ben Kuran-ı Kerim’i baştanbaşa okudum. Ben bu dini sizden iyi bilirim. Daha bu minvalde bir sürü şey sıraladı. Cevap vermedik. Çekti gitti. Yılar sonra bir cenaze salası işittim. Müezzin sala sonunda onun adını söyledi. Ömründe cami yüzü görmemiş adamın ölüsü camiden kalkacaktı. Esef ettim. Ama sevinmedim diyemem. Azrail intikamımı almıştı.
Din dersine giren ateist bir öğretmendi. Müzik dersine de o giriyordu. Yan sınıfın öğretmeniydi. Ondan ve onun yüzünden din gibi bağlandığı o meşhur kemanından da nefret ederdik. Bizim sınıfın öğretmeni de öbür sınıfa müzik ve din dersine giriyordu. O sınıf bizden talihli miydi bilmiyorum ama ben öyle düşünüyordum. En azından dinsiz olmayan bir öğretmen din dersi veriyordu.
Okulun adı 27 Mayıs’tı ve ben bu addan da hiç hoşlanmıyordum. Ne anlama geldiğini de pekiyi bilmiyordum. Fakat belli belirsiz bir şeyler hissediyordum demek ki. BEŞ YIL BÖYLE GEÇTİ.
Müteassıp bir aileydik. Babamın bizi okutmak gibi bir niyeti yoku. Okursanız gavur olursunuz diyordu. Komşu çocuğunu örnek gösteriyordu. Bakın diyordu namazını bırakmış. Önceleri kılıyormuş ama arkadaşlarının imam ali diye takılmalarının etkisiyle midir bilinmez namaza kendince – o sıralar öyle söylüyordu- ara vermişti. Ama hiçbir zaman kaldığı yerden devam etmedi, edemedi.
Kuran-ı Kerim kursu yöneticisi olan babam rahmetli bizi oraya yazdırmak istiyordu. Ama olmadı yer açılmadı. Amcaoğluna da biraz darıldı bu yüzden babam. Açılan yerlere kendi öz amcası oğlunun çocuklarını yerleştirmişti. Babam dernek yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen tercih edilmemişti. İyi de oldu. Kentte yeni açılan İmam hatip Okulu’na yazıldık. Bina inşaat halindeydi. Halamın oğlu rahmetli adaşım bizden önce yazılmıştı. Biz 200. olmuştuk. Babamın ihmali mi yoksa amcaoğlunun beklediği haber mi bilmiyorum onun işi ağırdan almasını sağlamıştı.
/Devam edecek/
..
YAHUDİLİK, SİYONİZM VE İSLAM
‘EY İsrail oğulları size ihsan ettiğim nimetimi hatırlayın ve bana verdiğiniz sözde durun ki ben de size verdiğim sözü tutayım. Ve benden sadece benden korkun.’ (Bakara 40)
Önce onlara verdiği nimeti hatırlatıyor. Allah. Bu nimet neydi. Bu nimet onları kölelikten ve Firavun ’un zulmünden kurtarması, Nil’in yarılarak karşıya geçmeleri, aynı düşmanları olan ve onları yollarından çevirmeyerek amacıyla veya öldürmek niyetiyle gelen Firavun ve askerlerinin aynı Nil nehrinde boğulması, çölde gökten helva bıldırcın eti indirilmesi, cahil ve sapık bir kavim iken kendilerine yol gösterici Musa peygamberin ve kutsal kitap Tevrat’ın gönderilmesi, onlara Kudüs ve çevresinin va’d edilmesi, çölde Musa as a isyan ettiklerinde Allah’ın onların başları üstüne dağları kaldırması ve pişman olup tövbe edince bu belayı onlardan gidermesi, sapıttıkları her merhalede onlara peygamberler gönderilecek doğru yola çağırılmaları. Bütün bunlar bu millete verilen nimetlerdir.
Allah’ın İsrail oğullarına verdiği ve onlardan aldığı söz neydi. Sonraki ayet bunu açıklıyor. Allah’ın onlardan İslam’a girmelerini istediğini anlıyoruz.
‘Yanınızda bulunan (Tevrat) ’ı doğrulayıcı olarak indirdiğim Kur’an’a iman edin, onu inkar edenlerin ilki olmayın! Benim ayetlerimi birkaç kuruşa değişmeyin ve benden, ama sadece benden sakının.’
Bu sözün Tevrat ve İncil’de peygamber olarak gönderileceği bildirilen Hz Muhammed Mustafa (SAV) ve Kur’an’dı. Onlardan bu peygambere uymaları ve kitaba inanmaları isteniyor, bu peygamberin ve ona gelen kitabın Tevrat ve İncili tasdik edici olduğuna dair bilgi verilerek işaret ediliyordu. Bu açık bir işaret ve delildi. Ve ona iman edecekleri sözü onlardan alınmıştı.
Onların alimleri bu gerçeği biliyor ama gizliyorlardı. ‘Hakkı batıla karıştırıp da gerçeği bile bile gizlemeyin.’ (Bakara 41)
Ayrıca bu din adamları halka ibadeti emrediyor ama kendileri yapmıyorlardı. Onlara ve onların şahsında tüm din adamları uyarılıyor: ‘Siz insanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitabı da okuyorsunuz. Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız? İslam’ın ilk geliş dönemlerinde ehl-i kitap ve münafıklar insanlara namaz ve orucu emrediyor ancak kendileri bu söylediklerini yerine getirmiyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyorlardı. ’
Onlar yapmadıkları şeyleri söylüyor Allah’ın gazabını üstlerine çekiyorlardı. Bu daha birçok aykırı davranışlarından dolayı da lanetlendiler. BU konuyu daha sonraki yazılarımda detaylı bir şekilde açıklayacağız inşaalah.
..
SÖMÜRÜ DÜZENİ VE GERÇEKLER
Din adına dünyayı yiyenler. Kimler mi bunlar? Başlangıçta iyi niyetle yola çıkmış birçok kişi. Çoğu başlangıçta bu günkü duruma geleceğini düşünmemiştir belki de. Din sömürücüleri bunlara diyorlar işte. Bence her şeyin sömürüsü var. Birileri bir ideolojiyi, birileri mukaddes değerleri bir başkası da insanların özlemlerini sömürüyor. İşte bunlardan en kötüsü ise din sömürüsü dediğimiz mukaddes değerlerin sömürüsüdür. Yazımızın konusu bu olsa da biz konuyu genelleştirerek işleyeceğiz.
İnsanoğlu bazı değerleri kendine ait kılarak o değerler peşinde bir dünya kuruyor böylece hayatlarını anlamlandırıyorlar. Ama bazı kurnazlar - ya da bunlara şanslılar mı desek- bu duyguları kendi emelleri için kullanarak servet yığma şan şöhret edinme yoluna girmişler, kısaca dersek bu masum duyguları ranta çevirmişlerdir.
Öncelikle konuyu din dışı alanda olanlara bir göz gezdirelim: Bu sömürü olayı şöhretler alanında görülmekte özellikle. Sanatçılar futbolcular bu alanın rekortmenleri. Yenidünyanın totemleri olan bu insanlar sıradan insan olduklarını unutup bir yalanın peşine düşüyor, bu yalanı kendi uydurduğu için önce kendisi inanıyor sonra başkalarına inandırıyorlar. Tabii bu işte medyanın payını da unutmamak gerek. Bu mitleri onlar besliyor onlar yaratıyor ve onların üzerinden getirim sağlıyorlar. İç içe getirim dünyası. Ve bu getirim dönüp dolaşıyor bir yaşam tarzına ulaşıyor. Karşılıklı aldanma ve aldatmalarla sürüp gidiyor bu dünya. Sanatçılar bizi eğlendiriyor biz onları ödüllendiriyoruz. Şöhret ve onun gerek moral gerek maddi getirisi bu sömürünün merkezi.
Gelelim din sömürüsüne ve bu sömürünün gitgide yaygınlaştığı dünyamıza. O kadar ki adım başında rastladığımız bu tipler gitgide artarak sıradanlaşacak, gerçek inanç erleriyle bu tipler karışacak git gide birbirinden ayrılamayacak h hale gelecektir. İçlerinde siyasi parti liderlerinin de olduğu bu tipler irili ufaklı olarak aramıza karışmışlardır. Bize düşen onları tanımak ve ayıklamaktır. Adam başlangıçta güzel söylemlerle -belki de iyi niyetle- girişmekte ama zaman içinde şekil değiştirmektedir.
Benim çok yakından tanıdığım bir kişi dindar kimliğiyle yıllar önce bir vakfa üye sonra başkan olmuştu. Aradan az bir zaman geçti bu kişi bir cami derneğine başkan oldu. İki kuruluşun başkanı kendisi olduğu için caminin mülkiyetini vakfa devretmesi zor olmamıştı. Yıllar geçti bu vakıf bir TV kurdu. Bu TV caminin müştemilatındaydı. Dernek ve vakıfların TV kurmaları yasaklanınca adan TV evine taşıdı. tuttu bu TV yi ranta çevirdi bir dönem sağcı partilerden yardım alamadığı için sol partiye angaje oldu ve beldenin aynı sol parti tarafından kazanılmasını sağladı. Caminin alt katlarını yüksek ücretle kiraya verdi. Vakfın yönetim kurulunu değişti. Vakfı aile şirketi haline getirdi. Kısa bir zaman önce öldü. Şimdilerde caminin istimlaki söz konusu. Arkada bir alanı belediye istimlak etti ve camiye tahsis etti. Eski cami yer ve binasına milyon istimlak bedeli verdi ama vakıf kabul etmedi 11 milyon istiyor. Yeni camiyi kurulan dernek yapacak. Rahmetlinin çocukları davayı sürdürüyor.
İki örnek de parti liderlerinden. Biri milliyetçi biri dinci iki parti lideri partililerden topladıkları gelirleri bankalarda kendi hesaplarında tuttular. Öldüklerinde mirasçıları paralar üzerine kavgalar yaptılar.
Bizde doğru dürüst dünya şampiyonluğu görmeyen takımlarımızdan birinin teknik direktörü 100 bin TL aylık alıyor. Kimse ona bu parayı hak edip etmediğini sormuyor hatta tartışmıyor bile. İşte bu da bir sömürü örneği.
Ama en kötüsü sizce hangisi? Ne spor ne siyaset ne de sanat adına yapılanı. En kötüsü mukaddes değerlere bağlı istismar. Çünkü dini değerler bu sömürüyü kaldıramaz. Allah’ın dinini az bir bahayla satanlar durumun düşenler ahirette bunun hesabını vereceklerini düşünmüyorlar mı? Üç günlük dünyayı ebedi saadetlerine feda ettiklerini anlayacak idrakleri körelmiş mi? Birer örneğini verdiğim bu sömürü olayları artık adım başı rastlanır oldu. Daha nereye kadar artarak gidecek bu sömürü. Artık buna bir dur demek zorunlu. Gerçekleri halı altına süpürmeden ortaya çıkaracak bir çağrı yapmak gerekecek.
..
EĞİTİMİN ASIL MECRASI
,
Eğitimin asıl mecrasına akıtılmasının zamanı çoktan geldi de geçmekte bile. Yüzyıllardır bir türlü asıl mecrasına akıtılamayan eğitimden iyi bir sonuç almak mümkün değil. Bu mecrası değişen eğitim asıl mecrasına döndürülmeden yeni bir düzen kurmak, yeni ve ahlaki nesil yetiştirmek mümkün değil.
Bu mecra dinle eğitimin ayrılığına son vermekle olabilir ancak. Eğitimde laikliği uygulayalı beri ahlaklı, vatansever nesiller yetiştirmek hayal. İlk öğretici Allah.’ Rabbim beni terbiye etti ve ne güzel terbiye etti.’diyen Efendimiz ikinci büyük eğiticidir. Bu eğitim dini öğretiden hiçbir zaman ayrılmadı. ‘Dinsiz ilim kör ilimsiz din topladır ‘diyen anlayış bu gün nedense unutuldu.
Bu dindar eğitimin mekanı cami ve medreseler, tekke ve zaviyeler, dergahlar ve ribatlardı. Ama gün geldi eğitim mabetlerden dışlandı. Ne olduysa ondan sonra oldu. O günden sonra eğitim ruhunu kaybetti, maneviyatını kaybeden eğitim kurdu, salt ezbere dayalı öğretime dönüştü.
Bu ruhsuz eğitim git gide insanlık değerlerine yabancılaştı. Eğitim kadroları ahlaklı bireyler olmaktan çıktı. Sigara, içki ve kumar müptelası kadrolar kendileri gibi bir nesil yetiştirdi. Dahası inancını kaybeden eğitim ordusu inançlara savaş açtı.
Şimdi yapılması gereken bu yanlışların sil baştan ortadan kalkması, öncelikle eğitim ordusunun inançlı, ahlaklı ve manevi değerlere bağlı kimselerden oluşmasıdır. Eğitim kurumlarının ortasına halka açık mabetlerin yapılacağı güne kadar eğitimde bir arpa boyu yol alınması mümkün değildir.
Ayrıca mabetlerin de bir büyük eğitim ocağına dönüşeceği güne kadar eğitimin toplumu kucaklaması imkansızdır. O halde yeni eğitim kurumlarını buna göre dizayn etmeli, yeni eğitim kampüslerini, ki bunlara -Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi- külliyeleri inşa etmeli, bu külliyelerin her birinde İslam din mekteplerinin bulunması, ayrıca bu külliyelerin, ilk, orta, lise ve üniversite ölçeğinde türleri inşa edilmelidir.
Halkla eğitim camiasının barışması, halkın değerleriyle eğitimin değerlerinin örtüşmesi sağlanmalıdır. Böylece milli değerlerde süreklilik sağlanmalı, aydın halk ayrılığına son verilmelidir.
..
İSRAİL SİYONİZM VE FİLİSTİN 3
Bütün dünya ile alay ediyor İsrail kendini büyük gören bir millet. Kendilerini seçkin insan, Allah’ın sevgilisi ve dostu sanan zavallı mahluk. Diğer insanları insanlık dışı bir mahluk yahut bir hayvan, başka bir deyimle ağaçlara sarılı böcek, yok edilmesi gereken haşere sayan bir zihniyet. Bu zihniyet insanlığın karşısına geçmiş kahkahalar atarak katliam yapmakta.
Bütün insanlık sus pus olmuş. Korkudan mı, aldatılmışlıktan mı, bilgisizlik yahut yanlış bilgilendirmekten dolayı mı? Ya da başka bir ihtimalle bütün dünya zalimin arkasında saf tutmuş bile bile, isteye isteye. Bu gönüllü köleliğin tohumu ne zaman ve nasıl atıldı? Buna bir bakmak, tecessüsümüzü bu alana kaydırmak gerek. Daha fazlası giderek hatta zorunludur. Bu alanın araştırılması, incelenmesi hayati önem arz etmektedir.
İslam karşısında birliğe giden bir yapı var tam anlamıyla. İslam’ı bir sapma olarak gören kitabı mukaddes cephesi o günden sonra bu din mensuplarını sapkın, anarşist ve terörist saydı. Kitaplarını birleştirdi ve muharref batıl bu iki din kendilerini yürürlükten kaldıran bu yeni dine cephe aldılar. Yahudilik başlangıçta İseviliğe baş düşman ilan etmişti. Önce ona açıkça savaş açtı. Sonra onu sinsice tahrif etmeye yöneldi. Bu konu Mevlana’nın Mesnevi’sinde çok veciz bir şekilde anlatılıyor. Sonra putperest Roma tarafından dönüştürülerek benimsendi.
Ve tahrif edilen bu iki kitabi din onları yürürlükten kaldıran İslam’la karşılaştılar. Baş edemeyeceklerini anladıkları İslam’a karşı birleştiler. Muharref Tevrat ve İncil’in Kitap-I Mukaddes olarak birleşmesi bu dayanışmanın eseri. Ayrıca kurnaz Yahudi Hristiyanlığı içinden kuşatan Evangelizm kurarak kendi ideallerine Hristiyan dünyadan gönüllü köleler edindi.
Ayrıca dünya hakimiyeti yolunda dünya finans kaynaklarını ele geçirdi. Gerek dünya bankası gerek IMF gibi finansal kuruluşları tesisi etti. Önce Avrupa’yı ele geçirdi, sonra yenidünya Amerika’ya el attı.
Ardından dünya medyasını avucunun içine aldı. Tam anlamıyla dünya hâkimiyeti elde etti. Siyonizm’in yönlendirdiği bu lanetli kavim arzu mevut sevdasına düştü. Theodore Hetzel’in sistemleştirdiği bu düşünce yapısı şimdi dünyayı parmağında oynatıyor.
İşte İsrail budur ve kendine ait bir düşünce ve inanç yapısı içinde yaşamakta, eylemlerini buna göre yapmaktadır. Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti’ni kurmak için her eylemi meşru saymakta, günahsız çocuk ve kadınlara zulm ve canice katliamlar yapmaktadır. Bu katliamları yapmakta kendine göre haklı gerekçeleri vardır her zaman. Bu gerekçelerini dünya kamuoyuna elinde tuttuğu medya ile inandırmakta, gerçekleri gizleyerek katliamları haklı göstermektedir. Dünyayı uyutarak aldatmakta, her geçen gün zulmünü artırmaktadır.
..
MÜSLÜMANLAR VE İLİM
Din adına tam bir cehalet dünyasındayız. Üstümüze vazife olmayan her şeyi biliyoruz. Ama bize en çok gerekli olan şeylerden haberdar değiliz. Ekonomi biliyoruz, siyaset desen hakeza, spor desen feriştahına kadar. Herkes her şeyi biliyor, ama kendisi için hayati olan hiçbir şeyi bilmiyor.
Tam bir cehalet dünyasında yaşıyoruz. Uzmanların bilmesi gereken şeylerle doldurmuşuz beynimizi. Ama gerekli olan hiçbir şeyden haberimiz yok. Ne derler; ’Ne ararsan bulunur derde devadan gayri’. Enformatik cehalet bu olsa gerek.
Her şeyi dolduruyoruz beynimize. Orasını tam bir çöplük haline getiriyor. Dini yönden ise tam bir cahillik deryasında yüzüyoruz. Sanki bu dünyada ebedi kalacak, öteki dünyaya hiç gitmeyecekmişiz gibi hep bu dünyayla ilgili şeyler öğrenip duruyoruz. İşimize yarayacak, yaramayacak her şeyi öğreniyoruz.
İş hayatından aile hayatına oradan gündelik ibadetlerimize kadar tam bir cehalet içindeyiz. Çocuklarımızı inançlı yetiştirmek adına tam bir ihmal, ailemizi çekip çevirmede din ve ahlak kurallarına uymada tam bir gaflet, ibadetlerimizde tam bir cehalet içindeyiz.
Cami cemaati olarak kahvehaneden eve, evden camiye, camiden kahveye bir hayatımız var. Evde kadın dırdırından kaçtığımız iki yer var; biri cami, biri kahvehane. Hiçbir meselemiz yok. Onun için her şeyi siyasetten bekliyor, günübirlik siyaset dedikodularıyla yuvarlanıp gidiyoruz.
İşte tam burada en önemli şeyleri kaçırıyor, gençliğimizin, kendimizin ve çağdaşlarımızın dinden diyanetten uzak yaşayıp gittiğimizi göremiyoruz.
Bir yandan dini eğitimsizlik, diğer yandan evlerin içini bir yılan gibi, bir ejderha gibi sarıp zehirleyen TV ve internet, ayrıca cep telefonları ve tablet dünyasının afyonlayan mesaj ve oyun dünyası ülkemizi alabildiğine tehdit etmekte, biz tüm bu olanlardan habersiz dedikodu, çok kazanma hırsıyla uçuruma yuvarlanmakta, sessiz sedasız büyük bir felakete yaklaşmaktayız.
Eğer kendimize gelmezsek, eğer gidişimizi değiştirmezsek, kendimiz, ailemizi ve çevremizi yeni bir dönüşüme tabi tutmazsak korkunç son kaçınılmaz olacaktır. Nereden başlayacağız bilemiyoruz? Ne yapacağımızı bilemiyoruz? Nasıl yapacağımızdan ise hiç mi hiç haberdar değiliz.
..