Din.. Şiiri - Yorumlar

Yusuf Aygun
27

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

DİNİN MİTLEŞTİRİLMESİ 2

Dinin mitleştirilmesi anlamında en büyük sorun ilmin kaynağı noktasın da ortaya çıkmaktadır.Felsefi Tasavvufla İslam literatürüne girmiş olan ve Kuranda ki bir kısım kıssaları kendine mesnet alan bu düşünceye göre (Hızır Musa kıssası Davut Belkıs kıssası gibi) ilim Vahiy ve kesb (çalışarak kazanma) dışında ilham keşif ledün burhan rüya nazar v.s yollarla da öğrenilir ve bu yollar belli nefis mertebelerine ulaşmış zevata has olup bu bilgi kaynakları tamamen ilahidir.Ve bu yolla elde edilen bilgiler (Musa Hızır kıssasında olduğu üzere) Zahirle çelişebilir ve şeraitin görünen zahiri hükümleriyle tezat teşkil edebilir işte bu düşünce bir takım zevat ve zümreye exra yorum ve tahrif hakkı tanımakta bu zevat elde ettiği bu yetki ile beraber ben hakkım (tanrı) diyebilecek kadar kendini yetkin hissetmekte ortaya koyduğu bu cürüm ise kendisi ve bağlıları tarafından ‘Biz kabuk ilmi olan şeraitle mukayyet değiliz biz ilim ehlinin anlayamayacağı bir mevki ve bilgiye sahibiz bize ilham ediliyor diyebilmekte bazen aldıklarını söyledikleri ilhamla şeraitin haram kıldığı bir çok fiili işleyebilmektedirler.Esasen son peygamber Hz. Muhammet ile kayda bağlanan vahiy bu anlayışla bu anlayışla birlikte Vehbi bilgi olarak devam ettiği argümanı mitleştirilen bu zevat tarafından istismar edilmeye devam edilmektedir.Bu hurafe ile tarih boyunca bir sürü Mehdi Mesih Evliya v.s türemiş ve türemeye de devam edecek gibi görünmektedir.Bu zevatı ve eserlerini tenkit etmek mümkün değildir çünkü bu zevatın ilimleri ve eserleri Vehbi olarak yazdırıldığından bunları tenkit etmek o ilmi gönderen zata karşı çıkmakla eş anlama gelmektedir. Bu şekilde bir mitolojik şahsiyet ve onun etrafında dokunulmazlık sağlanmaktadır. Bu şahsiyet müritlerini her türlü murakabe ve gözetim altında tutabilmekte baş parmak tırnağına bakarak sayıları ne olursa olsun ve ne halde olurlarsa olsunlar onları görebilmekte hatta gece kaç defa sağına ve soluna döndüklerini bile bilebilmektedirler.
Oluşturulan mitlerden biriside içtihat selahiyeti meselesidir.Burada içtihat edecek kişilere yüklenen yüce vasıflar aşılmaz duvarlar haline getirilmek sureti ile İslamın her türlü şarta ve probleme çözüm olma yönü yani evrenselliği ortadan kaldırılmış bu şekilde yeni meselelere din çözüm getiremeyince insanların indinde dinin evrenselliği zaafa uğradığından bu durum din düşmanları için bir fırsat olmuş ve de kainat boşluk kabul etmez kuralınca bu boşluk seküler hukuk la doldurulmuştur. Birileri içtihat kapısını kapatma yetkisini kendisinde görüp İçtihat ehliyetini de mitolojik varlıklara bırakınca İslam hukukunun en hayati damarı olan bu yol kapanmış bu anlayış içtihat edecek din alimlerinin de cesaretini kırmıştır. Bu gün yer yüzünde ki binlerce alim ve aydın bu korkuyla yeni bir şeyler ortaya koyma yerine zamanla mukayyet olan içtihatları nakil etme kolaylığını seçmektedir. Oysa Mecellede ifade edildiği gibi ‘Ezmanın tağayyürü ahkamın tağayyüruna mani değildir.’esasınca zamanın değişimi ile yeni şartlara uygun ahkam oluşturmak müçtehit alimlerin görevidir.Bulunduğu asrın imkanlarıyla mukayyet olan içtihatları günümüz toplumuna uygulamak islamın izzetine yaraşır bir durum değildir.İçtihada engel olmak devamlı bir menbağ olarak akması gereken ve dinin canlılığını sağlayan içtihat ırmağını kurutur ve maalesef bu gün bütün İslam ülkelerini emperyalist seküler hukuk yönetir hale gelmiştir bunun vebali içtihat kapısını kapatanların ve bunu ümmete lanse edenlerindir.
Bir diğer konu sınıfsal mitolojidir ki erenler dedeler kutuplar gavslar üçler beşler yediler kırklar veliler mürşitler üstatlar v.s bir çok manevi makam ihdas edilmiş bu zevat olağan üstü güçlerle donatılmış ve bağlıları bunlara rabıtayla bağlanıp bu zevattan istimdat ve medet umar hale getirilmiştir.İşlerini bu zevata havale eden dini bu zevatın buyruklarından ibaret sayan ve bunların kendilerini gözetip kolladığını düşünen hidayet ve himmeti bu zevata hasreden onların kabirlerine adak adayıp dilek dileyen ölseler de tasarruflarının devam ettiğine inanan anlayışın İslam ve medeniyet adına ortaya ne koyabileceğini varın siz düşünün.Kuranda ve sahih sünnette hiçbir karşılığı olmayan bu kavramlar Hint İran ve eski Türk kültürüyle islama girmiştir.Oysa dinde sınıfsal ruhbaniyet yoktur diyen Kurana uymayan bir dizine mitoloji kahramanı ve onlar adına üretilen bidatler kendisine isnat edilen bu kimselerin bir çoğu büyük din alimi ve fazıl kişilerdir.Fakat esas problem onların isimlerinden nem’alanan ve onların tahrif ettikleri fikirlerini kendilerine ve meşreplerine ayrıcalık edinenlerde onlar önce kutsallaştırdıkları bu zevatı ümmetin üstüne kılıç gibi doğrultmakta ve bu ulu şahsiyetlerin yüzü suyu hürmetine ümmeti maddi ve manevi sömürmektedirler.Bu o ulu şahsiyetlerin kusuru ve eksiği değildir tabi ki çünkü cahiliyye döneminde Arapların dört büyük putu olan meşhur putlarda daha önce yaşamış Salih insanlar olduğu düşünülürse aynı hastalığın Salih insanların putlaştırılması şeklinde devam ettiği söylenebilir.Bizim inancımız geçmişte yaşamış bütün alimleri ve Salihleri hayırla yad etmektir.Fakat bizim bu hayırla anışımız onlara atfedilen hurafe ve bidatlere karşı çıkmamıza engel teşkil etmez Bir alimi yada Salih insanı sevmek onu mitleştirip insan üstü vasıflar yüklemekle değil onun fikirlerinden istifade etmekle olur bu istifadenin ölçüsü ise Kuran ve Sünnet mihengine vurma bu ölçüye uyanı alma uymayanı ise reddetmekle olur.Bir alimin büyüklüğü bıraktığı Salih hizmet ve eserlerle ölçülür bazı alimlerin kendilerine ait yazılı eserleri yoksa da hizmetleri çoktur veya yetiştirdikleri talebeler vardır ilk müçtehit alimler eser kaleme almamayı başkalarının fikirlerini ipotek altına almamak için özellikle tercih etmişlerdir.İşte bu tavır mitleşme endişesindendir.Ebu Hanifenin kendisine nispet edilen küçük hacimli beş risale dışında yazılı bir eseri bulunmamaktadır ki bir çok alime göre bu eserleri de ondan talebeleri derlemiş olup kendisine ait yazma eseri bulunmamaktadır.fakat bu onun hizmetinin değerini azaltmamıştır talebeleri onun bir kısım fikirlerini kabul ederken bir kısmına da itiraz etmişlerdir.Bu şunu gösterir ki ilk dönem nesline göre bir alimin fikri tabu değildir mutlak hakikat asla değildir.tenkit edilir gerekirse de reddedilir bu selef döneminde garipsenen bir durum değilken maalesef süreç içerisinde taassup hastalığı fikirlerin ve alimlerin mitleştirilmesiyle sonuçlanmıştır.Bu mitleştirmeyle ilmi gelişme durdu ve kör taklit ve taassup dönemi başladı artık müstakil fikir serdetme yerine eski eserlere şerh haşiye zeyl yazılmaya başlandı ve bütün fikirler eski fikirlerin kompleksli gölgesinde kaldı ve netice olarak İslam dünyası bu günkü içler acısı durumuna düştü. Bir takım kötü niyetli kişiler ise alimlerin eserlerini şerh haşiye ve zeyl eklerken kendi fikirlerini o alimin ismi altında pazarlamaya bazen da o alimin fikirlerini tahrif ederek kendi sapık fikirlerini empoze etmeye başladılar.Bu konuda tabiki en büyük zülüm hadis konusunda ortaya konmuştur peygamber söyledi deyip zehirlerini ümmetin aşına kattılar peygamberi mitleştirenler hemen bu fikirleri aldı bunlar peygambere ait olamaz diyenleri ise aynı kişiler sapıklık ve dalaletle suçladılar.Peygambere yapılan bu zülüm alimlere hayliyle daha rahat bir şekilde yapıldı bu tahrifat bazen alim zatın talebeleri tarafından bile değişik gerekçelerle yapılabilmekte dikta dönemlerinde kitapları kabul ettirebilmek yasak yayın olmaktan çıkarabilmek daha anlaşılır hale getirmek başka bir dile tercüme etmek ve o dilin tercüme edilen tarafından tam bilinmeyişi gibi nedenlerle bu tahrifat gerçekleşebilmektedir.Bu durum AbdulKadir Geylani İbni Arabi Mevlana gibi alim zevatın eserlerinde çok bariz bir biçimde görülebilmektedir.Bazen bir alim hayatta iken bile bu durum başına gelebilmektedir.kaldı ki ölenin başına gelenleri tahmin etmek zor olmasa gerektir.
Diğer bir kutsama tarihle ilgilidir.İnsan psikolojisinde nostaljik olarak geçmiş hep daha iyi olarak algılanır geçmişler ve atalar devamlı doğru ve güzel şeyler yapmış olarak düşünülür buna birde vefa duygusu eklenince bu duygu bir kat daha artar tabi bu din konusunda olunca ortaya atalar dini miti çıkmakta ve aşılamaz tabular var edilmektedir.Töre ve örf de işin içine girince bu kültürü tenkit vatana millete ve geçmişe ihanet sayıldığından hakikati ortaya koymak artık çok daha güçtür.Bazen bu kültür ve mitleri kanunlarla da korunuyor
olabilmektedir o zaman olay hem maddi hem de manevi bir baskı haline dönüşmekte bu atmosferde hakikati ortaya koymak ve fikri terakki bedel isteyen bir hal almaktadır.hem toplum hem de kanun fikir sahibini baskı altında tuttuğundan geçmişte yapılan hatalarda ibret alma olasılığı da ortadan kalkmaktadır.

Tamamını Oku
  • Mehmet Meçin
    Mehmet Meçin 11.07.2008 - 15:36

    selamlar sevgiler
    yazınızı beğeniyle okudum.
    Tespitler çok yerinde ve kendimi içinde bulduğum bir yorum şekli.
    keşke noktalama işaretlerini kullansaydınız
    böylece daha rahat okur ve anlama kolaylaşırdı.
    Mehmet Meçin

    Cevap Yaz
  • Önder Gül
    Önder Gül 25.06.2008 - 17:39

    tolsty derki; muhammedilik, insan fıtratına uygun ve yaşanabilir olması nedeniyle en gerçekçi dindir. Ne yazıkki bizim dinciler bu dini de mitleştirerek fıtrata aykırı ve gerçek dışı kılmaya çalışmışlardır. Yusuf bey gibi ender yazarlarımız bu dini hurafelerden arındırma yolunu tercih ederek bu dini yaşamaya çalışanlara örnek ve önder olma yolunu tercih etmişlerdir. Önder GÜL

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta