Dilruba! Güneş mi batıyor ne
Bir gölge mi düşüyor bu sevda tepesine
Neden çiçeklerin boynu bükük
Ufkun perdesinde gökyüzü neden sönük
Yapraklarda titreyen bir hüzün terennümü
Takvim, yoksa bir hicranın günümü
Nerde yakamozlar, neden sular bulanık
Düşlerim dağılıyor, gece uykum uyanık
Neden dağların ardına saklanıyor dolunay
Şimdi virane mi kalacak, göğsümdeki bu saray
Söyle Dilruba!
Yıldızlar mı kayıyor, gökte ayrılık izi
Ay mahrum mu bırakacak, Şemsi, Tebriz’i
Nereye gidiyorsun Dilruba?
Hangi denizlere akacaksın?
Gönlümün göğünde ağıt mı yakacaksın?
Neydi kusurum, bilmem ki işlediğim
Oysa ki, masmavi bir göktü düşlediğim
Şimdi divane sürgünlerle mi tanışacağım
Beyhude akan bir meçhule mi karışacağım
Ben nasıl içeyim kızılcık kasesini?
Yalnızlığın koynunda, bu kahır nefesini
Dön Dilruba sönmesin düşlerimin çırası
Saffetli bu masalın yok mu hiç hatırası
Hani ıslanacaktık beraber kıyısında Tuna’nın
Hani dolaşacaktık sayfalarında Kurtuba’nın
Bırakma çocuksu ellerimi Dilruba
Gidişinle kapanıyor kapıları baharın
Bir kelebek misali, ateşte intiharın
Kim tutacak yasını
Silme Dilruba, göğümün ebruli boyasını
Hummalı gecelerde titreyen bedenimin
Soluyor hercai renkleri evrenimin
Bu nasıl yazgıdır Dilruba?
Hıçkırıklar birikiyor boğazıma
Bir hicran damlıyor sessizce infazıma
Neden yıkılıyor düşlerimin direği?
Hangi çöllerde uyutacağım bu mecnunca yüreği
Sürgününe mahkum etme beni Fizan’ın
Hani beraber bakacaktık çinili gözlerine İsfahan’ın
Ne hüzünlü fermandır bu Dilruba?
Sarıyor has bahçemi zehirli sarmaşıklar
Bu sevda masalında sürgün düştü aşıklar
Zaman durdu, bozuldu saatimin akrebi
Kırıldı gök kuşağım, dağıldı mürekkebi
Mevsimlerden, gönlüme zemheri kış düşüyor
Bir umut ovasında, yola yokuş düşüyor
Üşüyorum, yalnızlığın ellerinde ellerim
Batıyor şafak vakti güneşten hayallerim
Karanlık mı çöküyor, ay tutuldu.
Selam yüklü turnalar kanadından vuruldu
Gitme Dilruba!
Hani beyaz bir tülle, sırtında rahvan atın
Hani serin sularından içecektik Fırat’ın
Karıştı her şey Dilruba
Yağmur ve toprak, çöl ve su
Duygular karıştı, bende ölüm korkusu
Bir ızdırabı kuşanmış beyhude yürüyorum
Hicran oklarıyla vurulup düşüyorum
Kesiyor yolumu uzletin dikenleri
Yırtılıyor sevda salımın bembeyaz yelkenleri
Ne hazin bir yolculuktur bu Dilruba
Gök kızıl, su ateş, yorgun yapraklar sarı
Yıkılmasın, tenhalara kurduğum aşiyanın hisarı
Gitme Dilruba, tuz basma içimdeki yaraya
Beraber yürüyelim, Basra’dan Buhara’ya
Yanalım iki gönül, sevdalı bir kuşakta
Ay ve güneş uyusun gök denilen kucakta
Abdurrahman Kırıkçı
Şubat / 2019
Kayıt Tarihi : 21.2.2019 12:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!