Şimdi bütün sevdalı sayfaları yakıyorum
Kırıyorum kelimelerde harflerin zincirini
Yeniden yazmak için adını
Gecenin o mahmur mehtabını
Gözlerinde yanıp düşen güneşi
Gülüşünle tutuşan kor ateşi
Yeniden çizmek istiyorum Dilruba
Söyle, neden buğulu kirpiklerin
Hangi ırmaklar üzdü seni? Dargınsın
Yollar mı bezdirdi seni yıllar mı?
Neden yorgun argınsın?
Duyuyor musun Dilruba?
Bir mum gibi yanıyor uykularım
Rüyalarıma tutsak vuslatın esiriyim
Zaman eriyor hülyamın kollarında
Yollarını gözleyen bir hicran şairiyim
Dindir içimde kopan fırtınayı Dilruba
Seninle zindanı, Yusuf’u konuşalım
İçimizde kanayan Kudüs’ü dolaşalım
Sevdalı köprüleri aşarak
Issız kanyonları dolaşarak
Yürüyelim anılar mahzeninde.
Aşkın medinesi, Babil Bahçeleri’nde
İçelim vuslat şerbetini asma gölgelerinde
Çağlasın, içimin kuruyan ırmakları
Kaçıncı erbainidir, bu baharın Dilruba
Daha kaç mevsimi eskitir bu hicranlı bilmece
Daha kaç gecenin koynuna sığınacağım
Hangi yetim rüyalarda teselli bulacağım
Nasıl taşırım ben bu yükü Dilruba
Nasıl söndürürüm bu ateşi?
Kaderime yazılan, bir aşk sernâmesidir
Efkârımdaki ateş, gönül havalesidir
Leyla görsün suyun nasıl yandığını
Uyuyan bir kalbin nasıl uyandığını
Seyredelim seninle nazlı Nil’i Sina’dan
Beraber taşlayalım ayrılığı Mina’dan
Gülüşlerime bakma öyle Dilruba
İçine sessizce ağlamalarımı
Can çekişen yaralı mısralarımı
Hüzün tüten bekleyişlerimi gizledim
Yokluğun çalkalanıyor göğsümde
Bir kor gibi, gönül örsümde
Söndür ızdırap gülşenimi Dilruba
Bir dua gibi in bulutların ardından
Bir göl kıyısında sessizce buluşalım
Gurubun son deminde ateşle tutuşalım
Ağlayalım beraber çilesine Şam’ın
Endülüs’te yakılan, yıkılan ihtişamın
Gizlerinde kaybolan güneşi arayalım
Elhamra’da ulu bir çınara yaslanalım
Dilruba hangi mevsimin çiçeğisin sen
Sabahı bekleyen bir geceyim ben
Nemli gözlerini diktiğin yerde
Gurubun en kızıl demindeyim
Bir hüzün sarıyor bedenimi
Bir kan damlası avuçluyor ellerimi
Hüseyin’i bir ağıt içiyorum Kerbela’dan
Bir kandil yak Dilruba, Süreyya’dan
Yokluğun kanatıyor dudaklarımı
Çırparak yorgun düşen kanatlarımı
Uçmak istiyorum sevdamın şafağına
Gözlerinden süzülen gök kuşağına
Seninle Gül toplayalım Hicaz’dan
Dinleyelim Hafız divanını Şiraz’dan
Ne zaman geleceksin Dilruba
Çatlıyor gönlümün sabırsız harabesi
Yandı kelimeleri, susuyor alfabesi
Nasıl yazsam sana, bilemiyorum
Bir kum tanesi gibi savrulup duruyorum
Hadi gel, bekletme Dilruba
Beraber ağlayalım kaderine Bağda’dın
Biz kumruları değiliz Sadabad’ın
İki gök arasında kederlenen bir ahın
Çizelim resmini beraber Mihrimah’ın
Biz değil miyiz bir sevdanın çilesi
Biz değil miyiz bu resmin her tanesi?
Buluşalım Dilruba, her akşam gurubunda
Seninle, fecrin ışıldayan ruhunda
Arıyorum Dilruba, maverada izini
Gözlerinde boğulduğum o sevda denizini
Takvimler, berceste bir zamanı sayıklıyor
Mehtap, karanlığı geceden ayıklıyor
Kehkeşanlarda telaş, gökyüzünde serenat
Bir vuslat serencamı anlatırken Şehrazat
Geldin ötelerden Dilruba, masal perisi gibi
Göğsümden dua diye uçan kelebek gibi
Gönlümün kır çiçeği, hüznümün menekşesi
Dehlizinde kışın, bir baharın müjdesi
Hoş geldin, ıssız toprakların ah beyaz gülü
Hoş geldin, ay çehresi mavi atlas örtülü
Seyredelim fezayı, bir zeytin bahçesinden
Abıhayat içelim, sonsuzluk çeşmesinden
Abdurrahman KIRIKÇI
Ocak / 2019
Abdurrahman Kırıkçı
Kayıt Tarihi : 23.1.2019 11:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!