Sabahın kör karanlığında düşünmemiştim hiç ölümümü. Hiç beceremediğim ölümümü. Kapılar kapandığından beri, evet sanırım o zamandan beri kendi ölümümü beyaz bir kağıt üzerinde görmemin imkansızlığını anladım. Ancak siyah bir ölümü de beceremedim. Kendim için düşlediğim siyah ölümümü...
Hayat kovdu beni, ölüm terke etti. Her gün kendi kapımın önünde bin kez ölmek istedim ama ölemedim. Oysa ölüm o kadar yakın, ölüm o kadar uzak. Çelişkilerin içinde yerken beynimi bin kez sövdüm hayatta kalmışlığıma, yaşıyor olmama...
Ölüm en çok yüzüme yakışıyordu biliyordum bunu. Soğuk yüzüme, sıcak ölüm. Evet en çok yüzüme yakışıyordu. O yüzden yaşanmışlık sayılan hayatımı insanların yüzlerine vurdum her seferinde. Kimse anlamadı, anlamalarını da beklemedim.
Şimdi avuçlarımda biriktirdiklerimi kapımın önüne bırakıyorum, ölmeyi beceremediğimde onları alıp ceplerime dolduracağım yeniden, yeniden, yeniden...
15 Eylül 2006, Cuma
Gün doğarken, heryer sessizken ve kokarak sokaklarına
dalarken şehrin, ne bilinmezliktir bu
Arkası kesilmez tedirginlik
Sen beni görüyormusun, nekadar da leş gibiyim...
pislik içinde
kaçıyorum karanlık şehrin sokaklarından, daha güneş
Düşünüyorum, nedir insanı mutlu etmeye yeten diye...
Düşünüyorum, neden yetenler bizden hep uzak diye...
Düşünüyorum, göğsümün tam ortasındaki bu ağırlık neyin nesi diye...
Düşünüyorum, vakitsiz ağlamak isteyişim ne diye...
Düşünüyorum, fark ediyorum sonra düşünemediğimi
Üşüyorum, sırtımı karlara yaslamışım sanki
Sensiz kalmak beni öldürmüyor, yaşatmıyor, aglatmıyor.
Duygularımı kapattım. Artık ne hüzün var, ne de sevinç.
Sensizliği açıklayabilecek tek bir renktir.
Gri.
Boş bir düzlem etrafında dönüp dururken hayatımız son rötuşlerini atıyor karanlık gölgelerimize.Aldatıyor insanlar bedenimizi başka bedenlerle.Beynimizdeki kurt gittikçe büyüyor .Büyüdükçe ağrı şiddetleniyor.Şakaklar patlarcasına şişiyor.Benliğimiz ereksi yon halinde dimdik ve sert.El tetikte otuz birinci senfoni az sonra sergilenmekte.
Yerler hep menilerle kaplanmış ölü spermlemiz ölü bebeklerle.Meninin mermer zemin üzerine dolanarak oluşturduğu gölge boğulan karıncaların çığlıkları yankılanıyor tuvaletin duvarlarında.Bu çığlıklar sanat eseri yapıldıktan sonra çekilmiş sifon gürültüsüyle karışıyor .Duyulmuyor.
Salyalarını akıta akıta yediğin elmadan kurt çıkıyor sen aldırmıyor kıymalı elmayı kemirmeye devam ediyorsun.Elmadan kan fışkırıyor bunu gören sevgilin seni terk ediyor.İğreniyorsun.Kendine az pişmiş sevgili aramaya başlıyorsun.Bir sarma yakıp aynaya bakıyorsun.Kendini izliyorsun.Belli belirsiz karaltılar görüyorsun yüzünde.Bunları geçmişten kalmış sivilce izleri sanıyorsun.aldırmıyorsun.
Üç aydır ağzını açık unuttuğun şarap şişesinin içinde sarhoş hamam böcekleri alem yapıyor sinirleniyorsun.Şişeyi sivrisinek cesetlerinin mesken tuttuğu duvara fırlatıyorsun.Duvar adeta taş devrini aratmayacak bir sanat eseri halini alıyor.Etkileniyorsun.
Sevgilin İspanyol paça pantolonuyla karşında bale yapmaya çalışırken sen ağdaya bekaretindeki kılları temizlemeye çalışıyorsun.Senin her çığlığın sevgilini baştan çıkarıyor.İkinizde orgazm sigarası yakıyorsunuz.Dumanlarınız sevişmeye başlarken ayyaş hamam böcekleri etrafta zigzaglar çiziyorlar.Sevgilinin elleri saçlarında dolanıyor.Sende uyuşmuş bedenini salıyorsun.Etraf kan kokuyor.Ayyaş hamam böcekleri akıntıda son nefeslerini tüketiyor
Gölgem,
Hep yanımda,
ben yok olmadıkça yok olmayan gölgem.
Bazen benden çok kısa, bazen çok uzun
Ama benden, benim, kimsenin olmayan benim,
Her seferinde daha derine in gerçekleri ararken .Bırak okyanus dalgaları seni dibe çeksin.Sualtı kentlerini , insanlarını gör.Orada bile Cehennem ateşlerinin yandığını gör.Güzellikler aşık ol; ilmek ve öldürmek at yeni dejavular peşinde koşarken.Çantanı sırtından at.Yolculuklara çıkarken Boktan dünyayı keşfet sanki başkası yapamazmış gibi Ay, güzel ,beyaz ay.İnsanların hayallerini süslerken , bokun çevresinde uçuşan sineklerden biri , ay umut çoktan küflenmiş bir ekmek.Çok sevdiğim bir dostumun kemikleri ise kendi ekmeğine un oldu. Ayaklarındaki aptal uzantıyı da kes at artık.Beş numara küçük ayakkabı kullan Amaç daha dengesiz görünmekse eğer..! Kelimeler yoktu ki zaten sen onları uydurmadan önce.Üç ayağı kalmış sandalye gibi dengesiz yaşıyorsun. Unutabiliyorsan unut! Nasıl olsa bir gün hesabını sorarlar senden. Niye mi? Onu bilsem bende dikkat ederdim, böyle olmazdım o zaman .. Kumlu bir yolda geri geri koşmak kadar anlamsız bu gerçekler.Gerçekler anlamsızsa anlamı olan ne? Gerçek olmayanlar mı? Bu sözün kendisi bile anlamsız!Çayın dumanı tüterken baca aramak şart mı?Duman bize kalsa ne olur? Düşündük mü? Düşünmeli miyiz? Saran bir kaseti teypten hiç çıkartmasak ve yeni kasetler dinlemeyi reddedip karanlığı seçsek. O yorganın altı gerçekten karanlık mı acaba, yatarken morgda?Kalenin en yüksek burcunda dururken üst üste taşlar dizmek ve daha yüksekleri amaçlamak niye? Yere daha hızlı çarpmak için mi? Yoksa yıldızlar tanrı mı?
Bunların hepsi kırık bir kafanın ürünleri olsa gerek.Yada ben öyle sanıyorum.Ve karıncalar ayaklarını kemirirken ben burada olmak istemiyorum..!!
şimdi sayıklıyorum kendimi
say
say
say
bir ben..iki ben...üç ben..
nerdeyim, nerde yaşıyorum bilmiyorum
Sesimi bulsam bu suskunlukta
izlerimi silecegim bu dunyadan.
kedere sarilip aglayan gozlerimi
kapatacagim dogan gunesin inadina.
Yollara tukurecegim canim bir de sinirlara
seni benden ayiran bu duzene doguracagim tum dehsetimi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!