Devr-i Sabık Şiiri - Hasan Özçelik 2

Hasan Özçelik 2
212

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Devr-i Sabık

Bir devirdi, geldi geçti,
Ciğerime delik açtı,
Bilemedik bu ne işti,
Öyle bir zamandan geldik.

Kavağa tırmandı balık,
Bakıyorduk alık alık,
Rahat alınmaz bir soluk,
Öyle bir zamandan geldik.

Üretim yok, boykot her yer,
Millet öder, baykuşlar yer,
Vergi, rüşvet ver babam ver,
Öyle bir zamandan geldik.

Koca gider gurbet ele,
Yıllar geçer dönmez eve,
Muhtaç kaldık tuza, yağa
Öyle bir zamandan geldik.

Şimalden poyraz estiği,
Kardeş kardeşe küstüğü,
Mescidte baykuş öttüğü,
Öyle bir zamandan geldik.

Düşünmenin suç olduğu,
Hayduda lider dendiği,
Kadının erkek olduğu,
Ne garip zamandan geldik.

Kurtardılar pek çok yeri,
Ülkeyi koydular geri,
Anarşi ülkenin kârı (!)
Huzursuz zamandan geldik.

İstikbali yıktı geçti,
Niceler ahrete uçtu,
Senaristler soysuz, piçti,
Güvensiz zamandan geldik.

Boş hayale temel attık,
Düşman davarını güttük,
Niçin bunu böyle ettik,
Ne cahil zamandan geldik.

Devri yaşamayan bilmez,
Duvara yazarlar: … ölmez (!),
Ankara sesleri duymaz,
Sağır bir zamandan geldik.

İşitmez ağası, beyi,
Taş devri şehiri, köyü,
Uyu uyu, yat kalk uyu,
Okuldan öğrendik geldik.

Öğretmene sorsak soru,
Olursun ‘öllüğün körü’,
Kal sınıfta, dayak kârı (!),
Ne zalim dönemden geldik.

Cahildik, gittik okula
İlim, irfan Hak getire,
Giderek Haktan batıla,
Dönüşen zamandan geldik.

Bayrammış, herkes katıla,
Don gömlek koştuk okula,
Rezalete bin fatura,
Üryan bir dönemden geldik.

Bu ülke kime emanet,
Yok mu sizde hiç fetanet,
Olur mu Hakka ihanet,
Derken bu zamana geldik.

Özçelik der; geçti dönem,
Devri sabık; çoktur yaram,
Ey torunum; Oğuz Kerem,
Bak (!) biz nerelerden geldik.

Hasan Özçelik 2
Kayıt Tarihi : 14.2.2023 22:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


1960’lı yıllarda öğrenci hareketleriyle başlayan anarşi, boykot, siyasi boğuşmalar ve kutuplaşmalar sonucu gençliğin, okulların ve ülkenin durumunu ibret nazarıyla gelecek kuşaklara anlatmak, bu vb. hataları tekrar etmemek amacıyla bu şiir yazılmıştır. Kültürümüzde ve toplumumuzda olmayan ithal ve zehirli sorunların çözümü için neler vermedik ki.. Mesela, ‘solculuk-sağcılık, zengin-fakir; kadın erkek ayırımı, sosyal sınıf kavgası, boykot, anarşi ve terör, devlet millet ikilemi’ gibi terimler bizimle ilgili değildi. Bu terimlerin ortaya çıktığı ülkelerle organik bir bağımız da yoktu. Ancak 1960-80’li yıllarda ülkede yüksek seviyede fakirlik vardı ve bu durum toplumsal barışı temellerinden sarsıyordu. Düşünen kafalar bir çıkar yol arıyordu. Birinin metodu diğerine yanlış gelebiliyor; karşı görüşte olanlara kin ve garaz güdülüyor; sonucu ölümlere varabiliyor, sokağa çıkmak adeta imkânsız hale geliyordu. Karşı tarafı dinlemeye ve fikirleri tartışmaya tahammül yok gibiydi. Mazot, ekmek, sigara, şeker… neredeyse ihtiyaç duyulan her şey karneye bağlıydı. En basit sanayi ürünlerini bile ithal ediyorduk. Ülkede işsizlik müşteri kuyruğuna girmekle üstü örtülüyordu. Sırası gelenler ise aldığı mala ödeyecek parayı borçla tedarik ediyor, yüksek fiyattan başkasına satıyordu. Yurt dışına işçi olarak gidebilenler bahtiyar idi. Çocuğu ilk okula gidip Marşal yardımından ekmek, süttozu ve margarin yiyebilenler de. Beyin göçü kaçınılmazdı. ‘Almanya’dan mektup var, Münih treni, Sıla ve gurbet türküleri’ ortak dertlerimizdi. Dinlemek için radyosu olanların evine koşuyorduk. ‘Soğan ekmek yiyelim döngel Zeynebim’ türküsünü birlikte söylüyor ve ağlıyorduk. Erkekler para kazanmak için gurbetin yolunu tutar, yıllarca sılaya dönemez. Sılaya döndüğünde çocuğu büyümüş, ama babasını tanımaz … Piyasada çok az kitap veya matbu evrak vardı ve çoğu ideolojikti. Bu nedenle sosyal içerikli kitapların/mecmuaların çoğu yasaktı. Okumak/anlamak isteyenler ihtiyacını gideremiyordu. Bazıları kitapları ezberliyor, ezberinden kendi topluluklarına okuyor, alkış alıyordu. Elimizde bulunan kitaplardan küçük kitaplıklar oluşturuyor, ‘AL GÖTÜR, OKU GETİR’ yapıyorduk. Birisi okuduğu kitabı özetle çevresine anlatarak bilgilenmelerini sağlıyordu. Bu kadar cahil bir toplum nasıl kalkınabilir ve toplumsal barışı sağlayabilirdi ki! Okursan genelde yanlış öğrenir, ilerici; okumazsan gerici, örümcek kafalı olursun (!). Okula gidersen zamanla bir grubun militanı olursun. İtiraz edersen dayak yer, sınıfta kalırsın… Okula gitmemek bir bakıma akıllılıktı! Mütedeyyin aileler çocukların okutulmasını istemiyordu. Okulların çoğu zaten boykottaydı. Ülkede aklı selim bir türlü galip gelemiyordu. Savunulan zıt fikirler esasen huzuru temine ve ekonomiyi canlandırmaya yönelikti. Bu ideolojik fikirler ve refah sağlayıcı metotlar başta gayet masum görünüyordu. Ama işin gerçek yüzü emperyalist çevrelerin ülkeyi işgal projesi idi. Bu nedenle toplum sınıflara bölünmüş; cahil ve fakir bırakılmıştı. Tarafgirlik, kin, garaz, … kanı yerde kalmayacak veya … lar ölmez gibi intikam duyguları sloganlara açıkça yansımaktaydı. Halkın lideri, kurtarıcı gibi görünen anarşist, silahlı militanlar bu dış kaynaklı dev projelerin kandırılmış büyük figüranları idi. Bu yüzden binlerce gencimizi, düşünürümüzü, bilim, siyasetçi, bürokrat ve devlet adamımızı kaybettik. Devlet zayıflatıldı. Yapılan yanlışlığın zamanla farkına vardık. Tabii ki çok ağır bedeller ödeyerek … Sonra anladık ki bizim hastalıklarımız; fakirlik, cehalet, husumet, nifak, bencillik, tarafgirlik ve neme lâzımcılık imiş. Bu hastalıklara karşı; ilim, sanat, marifet, muhabbet, ekonomi silahlarıyla mücadele etmek; milletimizi birbirine bağlayan rabıtaları iyi öğrenmek ve birbirimizle sıkı sıkıya kenetlenmek, aykırı fikirlere özellikle gençliğin aşırı fikirlerine tahammül gerekirmiş. Yanlışların üzerine polisiye tedbirlerle değil; tatlı dille, şefkatle anlatarak, deliller sunarak ve ikna metoduyla yani eğitimle gitmekmiş. Şükürler olsun ki, bugün farklı bir yerdeyiz. Artık bizi parçalamak isteyen emperyalist güçlerin senaryolarına figüranlık yapmıyoruz. Ne amerika, ne rusya ne çin, ne de bir başkası. Kökü dışarda olan tüm ideolojilere şerbetliyiz. Ülkenin sorunları liyakatli vatanseverleri tarafından ilim, sanat ve marifetle meşveret edilerek çözülecektir. Kurtuluş buradadır. Duvarlara yazılan cilalı sloganlarda, kurtarılmış bölgelerde veya kökü dışarda olan ideolojilerde değildir. Milletin içine düşürüldüğü bu karanlıktan ancak milletin azim ve gayreti ile aydınlığa çıkılabileceğini geç de olsa öğrendik. Yolumuz cehalete, fakirliğe, tarafgirliğe kapalı; ilme, sanata, marifete, gayrete ve adalete açık; kin ve düşmanlığa kapalı; dostluk ve kardeşliğe açık olmalıdır. Tarihini bilmeyenlerin geleceği karanlıktır. Hatalardan ibret alıp, önümüze bakalım. 85 milyonun derdini derdimiz; sevincini sevincimiz bilelim; hedeflerimize birlikte yürüyelim. Tek Yürek olalım. Bilelim ki; ‘su uyur, düşman uyumaz’. Maalesef düşmanımız çoktur. Bizi bölerek ülkemizi işgal etmek isteyenler metotlarını güncelleyecek, farklı şekillerde tekrar sahneye koyacaklardır… Artık alfabemizden uyu uyu yat… sözcüğünü kaldırdık. Gözümüzü açtık. Allah ülkemizi ve devletimizi korusun.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hasan Özçelik 2