“Hatasız insan olmaz” diye meşhur bir sözümüz vardır. İnsanlar hatasız olmaz da, o insanlardan mürekkep millet ve o milletin meydana getirdiği devlet hatasız olabilir mi? Elbet de olmaz. Hatalarını, kusurlarını fark eden insan tövbe eder arınır. Böyle bir farkında oluş insanı, başkalarının kusurlarından çok kendi kusurlarını görmeye sevk eder. Aksi takdirde insan çürür, leş olur. Peki, millet ve milletin oluşturduğu devlet nasıl arınacak, nasıl tövbe edecek? Her şeyden evvel böyle bir arınmayı kabul edecek mi? Diyelim ki kabul etti; nasıl tövbe edecek ve nasıl arınacak? Sahi, devletin tövbesi nedir, devlet nasıl arınır? Bu gibi soruların cevabı bugüne kadar verilmiş midir? Bilemiyorum.
Çoğu kişi devleti, kolektif aklın ürünü olduğu için daha az hata yapar zanneder. Oysa kolektif aklın kolektif sorunları vardır. Bu da devletlerin de hata yapmasına sebep olur. İstişareye dayalı sistemlerde devlet daha az hata yapar. Açık, şeffaf bir devlette istismarlar daha az olur, yanlışlar daha erken fark edilir ve çok geçmeden düzeltilir. Aksi halde, küçük günahların birikip insanların kalbini kararttığı gibi, kurumların hata ve günahları da birike birike devletin vicdanını karartır. Bu da yanlışları başka bir yanlışla düzeltmeye sevk eder ki işte çürüme de burada başlar. Kapalı sistemlerdeki erken ve içten içe çürüme bunun en büyük kanıtıdır.
Denetlenemeyen kapalı yapılar,”kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki çöpe kafayı takan” insanlar gibidir. Bunlar için düşman hep dışarıdadır ve bu düşman kendilerini yok etmek istemektedir. Bu tür yapılar, kendi içindeki çürümeyi örtmek için, hep hayali düşmanla boğuşup dururlar. Zamanla böyle bir düşmanın olduğuna da inanırlar. Yani, tam bir Donkişotluk hâli. Artık Yel değirmenleri, yel değirmeni değil, düşmandır ve imha edilmelidir. Fakat Donkişot için düşman, sadece yel değirmenlerinden ibaret de değildir. O, her an yeni düşmanların peşindedir; arar ve bulur. Çünkü Donkişotluk sürekli düşman bulmakla mümkündür. Gün olur bu yapı, gerçek düşmanını da üretir. Bir de bakarsın dağı taşı eşkıya ile dolmuş. Çünkü her aşırılık karşıtını üretir. Unutulmamalıdır ki “istibdat, anarşistlerini kendi koynunda besler.” Bugüne kadar bu hep böyle olmuştur; bugünden sonra da böyle olacaktır.
Kendi içindeki suçluların ifşa edilmesinden rahatsızlık duyan ve bunu her fırsatta dile getiren kurumlardan müteşekkil bir devlet, arınmayı kabul eder mi? Zor. İmkânsız mı? Hayır. Çünkü devletlerin birden çok vicdanı vardır. Biri kararsa bir diğeri temiz kalabilir. Bu hâl demokratik yapılarda daha çok görülür, dolayısıyla sorunların çözümü de daha kolaydır. Mutlaka dirençler olacaktır. Mesele, kurumları kırıp dökmeden, kurumlar arası bir çatışmaya mahal vermeden sorunların nasıl çözüleceğidir. Peki, bu nasıl olacak? Tabii ki devletin kararmamış vicdanını harekete geçirerek. O vicdan da hukukun, yargının içindedir. Devletin tövbesi, arınması ise, suçlu kim olursa olsun ve makamı mevkii ne olursa olsun onu yargıya teslim etmektir. Sanırım gerçek vatanseverlik de budur. Aksi her hâl suçtur, günahtır, vebaldir; ya hâb-ı gaflettir, ya dâlâlettir ya ihanettir.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta