Herkes kendini tatmin etmek istiyordu.
Dışarıda o kadar yardım edilecek insanlar vardı ki.
Çaresiz, yardıma muhtaç, elini yüreğini, gözünü açmış uman.
Evet, onlar yardıma muhtaç idi.
Devlet bakamıyordu.
Devlet bakmıyordu.
Bir tekerlikli sandalyeyi vermiyor tekerlikli sandalye kampanyaları düzenleniyordu.
Hasta idi, devlet bakmıyordu.
Sonra yardım kampanyaları.
Devlet saltanat içine gömülmüşken nasıl baksındı ki onlara.
Devletin saltanatı için harcadığı paralarla değil sakatlar, sağlığı yerinde olan insanlar çok daha iyi koşullarda yaşatılabilirdi.
Bırakın devlet saltanat içine girmese sakatların olması engellenecekti belki de.
Körlere, felçlilere, sakatlara, engellilere, gazilere.
Kolaycılar, ucuz kahramanlar, kurarsın bir vakıf, kurarsın bir yardım derneği, kurarsın bir cemiyet olur biter, diyorlardı.
Tüzüklerini de, programlarını da insanlık değerleri ile süslersin.
Sonra Ankara’da olduğu gibi bu vakfın yöneticilerine, hayırseverlerine kapıyı açacak şoförler tutarsın.
Makam odaları, ceviz masalar, deri koltuklar.
Sonra yıkamalar, yalakalar, şakşakçılar burada da devam eder.
Aaaaa, ne hayırsever insanmış.
Aaaaa ne kadar iyi bir insanmış.
Hayır, yanılıyordunuz bu sadece kişisel tatminlere girer.
Bu konuda devlete sorumluluk düşüyor.
Sorumluluk sadece devletindir.
Hiç kimse ile paylaşılamaz.
Bırakın bunu ülkemizden geçmekte olan bir yabancı uyruklu bile sakat ise devletimizin desteğindedir.
Bırakın insan olmayı, bir göçmen kuş sakat kalsa ülkemizden geçse, devletimizin koruması altındadır.
Korumasındadır,
Bu sorumluluktan kaçmak insan onuru ile oynamaktır.
İnsanı insan yapan temel değerlerden kaçmaktır.
Devletin kendi sorumluluklarından kaçtığı yerde, devletin yerini doldurarak kolay kahramanlıklara yönelebilirdi sözde hayırseverler.
Yöneliyordu.
Büyük miktarda haksız kazançlar elde edenler, sistemin gediklerinden, usulsüzlüklerinden yararlanarak büyük adalar kadar paralar biriktirenler sağlığa eğitime yardıma muhtaçlara yardımlar yapıyorlardı.
Bu ne büyük çelişki idi.
Bu çelişkiyi halka yutturmak adına da faaliyetler düzenliyorlardı.
Evet, sakatlara yardım yapıyoruz adı altında büyük gösteri merkezlerinde, sansasyonel,,ulaşılamayacak pahalılıkta giysilerle, adeta sakatlarla dalga geçercesine kampanyalar düzenleniyordu.
Bilinci sakat haline getirilmiş dünyada, bilinci köreltilmiş zamanda mekânda bu o kadar kolay alkış alıyor, kitleler insanlık aldatılıyordu.
Ama Allah aldatılabilir miydi?
Allah kandırılabilir miydi?
Gidenlerden yanıt alamıyordum ama Aldatılamayacağına, Kandırılamayacağına şahitlik ederdim.
…
Sonra ne oluyordu biliyor musunuz sevgili dostlar, reklam kampanyalarının olduğu dönemlerde yardıma muhtaç olanlarla ilgileniliyor, sonra o sakatlar kendi haline bırakılıyordu.
İnsan insanın onuru ile gururu ile bu kadar oynayamazdı.
Oynanılıyordu.
Devletin olmadığı yeri devlet adına samimiyetsizler, ucuz kahramanlar dolduruyor, onlarda adamı yarı yolda bırakıyorlardı.
…
En acısı da neydi biliyor musunuz sevgili dostlar.
Gencecik fidanımızı askere gönderiyorduk.
Çarpışmalarda şehit düşüyor, gazi oluyordu bu canlarımız
Sonra devlet yine gereği kadar devletliğini yerine getiremiyor.
Yerini yardım vakıfları dolduruyordu.
Neden.
Neden.
Bunu yardım kuruluşlarına devredemezdi.
Şehit olan ere, onbaşıya, çavuşa, uzmanına, asteğmene yaş haddinden emekli olan en üst rütbedeki subayın maaşı, olanakları, statüsü verilirdi.
Ne gerek kalırdı vakıflara, derneklere, ne gerek kalırdı.
İnanın televizyona çıkartacak bir şehit yakını bulamazdınız, ey televizyoncular.
Şehitlere yapılacak en büyük görev budur.
Hem şehitlik en üst rütbedir diyoruz, en üst rütbeden emekli olan maaşlı subaya tanınan olanakları tanıyor muyuz acaba.
…
Hayırsever insanlar yardım mı yapmak, istiyorlardı.
Bu yardımları devlete yaparlardı.
Devlette devletliğini gösterirdi.
Sakatına da, felçlisine de, engellisine de sadece kendisi ölümüne kadar bakardı.
Ne insan onuru ile oynanır, ne de insan gururu ile.
Bunu da denetlemek için illerde denetleme konseyleri kurulurdu.
Bunlar beş yılda değiştirilir, bir ömür boyu oralara yerleştirilmezler, çöreklenmeleri engellenirdi.
Raporlarını da sadece TBMM’ye sunarlardı.
…
Sakatların, engellilerin aileleri de rahat bir soluk alır.
Ben ölürsem benim sakatıma kim bakacak endişesinden kurtulurlardı.
…
Evet, yardım, gizli yapılırdı.
Alan elin, veren elden haberi olamayacaktı.
Ama zamanın mekânın bu diliminde bu kural altüst ediliyor du.
Televizyonlarda kampanyalarda insanlar yarış ortamında adları zikredilerek yardımlar yapılıyordu.
Ne ulu insanlar varmış deniliyordu.
Ne büyük insanlar.
Hayır, buna gerek yoktu.
Devlete yardımınızı yapardınız.
Devletiniz daha da zenginleşir.
Devlet insanlar adına bu görevleri icra ederdi.
Ama ben adımın ön planda olması için, insanların elimi eteğimi öpmesi için, yoksul sakat insanların bana yalvarması için, insanların beni yüceltmesi adına yardım yapıyorum diyorsanız, siz yardım yapmayın daha iyi olur diyorum.
Adımın anılmayacağı yerde yardımımda olmaz diyorsanız, siz yardım yapmayın.
Siz oturun servetlerinizin başına mutlu olun.
BEN SENDEN ÖZÜR DİLİYORUM,EY ONURLU İNSAN,EY GURURLU İNSAN,ÇARESİZLİĞİNİ ANLIYORUM.
SANA RAHMET DİLİYORUM.
Eskişehir'de 83 yaşındaki bir kişi Cumhuriyet Ekspresi'nin önüne atlayarak intihar etti.
Alınan bilgiye göre, Eyüp Asmakaya idaresinde 1123 sayılı Eskişehir-İstanbul seferini yapan Cumhuriyet Ekspresi, Çamlıca Mahallesi Elmalık mevkisinde raylara atlayan Yasin Kurtulmuş'a (83) çarptı.
İntihar eden Yasin Kurtulmuş'un yanındaki poşette inceleme yapan güvenlik güçleri, bir ekmek ve mektup buldu.
Geride, 'Ben ölürsem kızıma kimse bakmaz. Bu yüzden kızımın, bakımı için Sosyal Esirgeme Kurumuna verilmesini istiyorum. Benim emekli maaşımı kızımın bakımı için devlet alsın. Ona baksın. Ben bakamıyorum. Benim çocuklarım da bakmaz' yazılı mektubu kalan Yasin Kurtulmuş'un, 52 yaşında zihinsel engelli olan Emine Kurtulmuş adında bir kızı olduğu öğrenildi.
Bir süre rötar yapan Cumhuriyet Ekspresi, Yasin Kurtulmuş'un cesedinin Devlet Hastanesi morguna gönderilmesinin ardından seferine devam etti.
Kayıt Tarihi : 27.3.2010 13:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlhami Şenol](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/03/27/devletin-boslugu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!