DEVLETİN BEKÂSI...
Tarih ilminin kurucusu İbn-i Haldum, Mukaddime adlı o meşhur eserinde; 'canlı ve cansız her şeyin bir eceli olduğu gibi, milletlerin ve devletlerin de birer eceli vardır' der.
Devletler de âdeta bir insan gibi doğar, büyür ve ölürler. Ancak, bir devletin yaşam süresini uzatabilmesi için, iki sınıf insanını iyi yetiştirmiş olması, temelinin de çok sağlam atılmış olması gereklidir. Bu iki sınıf insandan biri ümerâ (idareciler) , diğeri ise ülemâ (ilim adamları) ’dır.
İdarecileri basîretsiz ve ehliyetsiz, ilim adamları ferâsetsiz ve duyarsız olan bir milletin ne kendisi, ne de kurduğu devletler uzun süre yaşayabilir.
Eğer bir devlet büyükse her şeyiyle büyüktür. Ekonomide, siyâsette, sanatta, sporda... Bir insan vücudundaki bir organın tek başına fazla büyümüş olması nasıl ki bir anormallik ise, devletlerin de sadece bir yönden gelişmiş olması aynı şekilde anormalliktir. Kısaca her şeyde bir denge ve bir oran aranmalıdır.
Bugünkü savaşlar dünkü gibi toprak işgaline değil, kalplerin ve beyinlerin işgaline yöneliktir.
Asr-ı saadet devrindeki savaşları bir tarafa bırakacak olursak yeryüzündeki tüm savaşlar çıkara endekslidir.
Ekonomi ile siyâsi güç bir bütünün iki parçası gibidir. Ekonomik güce sahip olanlar ister istemez siyâsi gücü de ellerinde bulundurmaktadırlar. Bu nedenle bazı savaşlarda din unsuru savaşın ana nedeniymiş gibi gösterilse de hiç de öyle değildir.
Savaşlardaki asıl unsur menfaattır, çıkardır.
İdareciler, âlimlerle (konunun uzmanlarıyla) sık sık istişâre yapmalı, onların görüşlerini almalı, çağın ve dünyanın gidişatını doğru okumalı, ona göre bir strateji belirlemelidirler.
Gençliğini iyi yetiştiremeyen devlet ve milletler geleceklerinden emin olamazlar.
Günü kurtarmak için “dün dündür, bugün bugündür” yahut da “yollar yürümekle aşınmaz” mantığıyla hareket edenler bu millete en büyük ihâneti yapmış olanlardır. “Nemelâzım” değil “bana lâzım” sözüne göre hareket etmemiz gerekmektedir.
Bir insanın ve devletin çağdaş olabilmesi için kendi değerlerini koruması ve ilimden de yeterince nasibini almış olması şarttır.
Kendi değerlerini koruyamayan, günün şartlarına göre teknolojiden yararlanmayan bir millet nasıl ayakta durabilir?
Yazımızın giriş kısmında da ifade ettiğimiz gibi bir devletin uzun ömürlü olabilmesi için temellerinin çok sağlam atılmış olması gereklidir.
Bakınız üç kıtaya 622 sene adaletiyle hükmeden, yedi denizi göl haline getiren ve bugün itibariyle topraklarının üzerinde elliye yakın devlet kurulan Osmanlı Devlet-i Âli’ye nasıl kurulmuştur? Sâdece Şeyh Edebâli’den Osman Gâzi’ye yapılan şu uyarıcı nasihata kulak versek hepimize yeter de artar da diye düşünüyorum.
“Ey oğul! Bey’sin...
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...
Gücengenlik bize, gönül almak sana...
Suçlamak bize, katlanmak sana...
Geçimsizlik, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...
Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana...
Ey oğul! Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana...
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Ey oğul! Sabretmesini bil.
Vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
Ey oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.
Allah (cc) yardımcın olsun.” 1299
Kalın sağlıcakla...
Hanifi KARA
Hanifi KaraKayıt Tarihi : 16.4.2009 09:43:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hanifi Kara](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/04/16/devletin-bekasi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!