Nice destanlar görmüştür insanlık
Nice destanlarla doludur tarih.
Destanımız; karanlıkla ışığın,
Küfürle imanın destanı...
Şeytanlar cirit atarken her yanda,
Otağını kurmuş hüküm sürerken;
Zifiri karanlık gönüllerde
Destanımız,
Emre itaatta zirve, meleklerin destanı:
'Senin öğrettiğinden başka, Rabbimiz
Hiçbir ilme sahip değiliz...'
Neyimiz var Sen'den gayrı?
Sen'den başka neye sahibiz?
İnhiraf edip çizgiden, İlahî!
Santim sapacak değiliz...!
Ne gelmişse katından, atâyâdır
Öper koyarız başımıza; isyan yok.
Gül de bir, Sen'den geldiyse;
Diken de.. hiç farkı yok...
Destan, ilk insan Adem'in
Destan, Kâbil'e karşı Hâbil'in..
Atarken hile oklarını mel'un şeytan
Tuzağını kurup, ağını açmış
Desîse yayıyla fırlatırken oklarını;
Bir adım kaymadan, sürçmeden
Toza-toprağa bulanmadan gidenlerin
Destanıdır...!
Dalga dalga üstüne zulmetler çağında
Hep 'davet' deyip, 'kurtuluş' deyip
Gecesinde gündüzünde dolaşan;
Kabile kabile, oymak oymak
Yollar aşan
Nuh'un destanıdır, destan...
Kaç talihli binebildi sefînene?
Ey yılmadan, usanmadan koşturan Nebî!
Kaç gecedir fecr-i sâdıkları beklerken
İnsanlar, fecr-i kâziplere kapılıp gitti.
'Hadi binin, kurtulun! ' dediğin günler
En yakınların bile, dalgalarda boğulup gitti...!
'Allahım, mağlup oldum, bittim.. medet!
-Böyle giderse galebe çalacak zulmet-
İnayet elini uzat, Rabbim yardım et...! '
Destan, senelerce sabredip küffâra
Aldırış etmeden istihzâya
'Gelin, kulak verin davete! ' deyip
Gecelerde uykunun,
Gözlerine misafir olmadığı
Ulü'l-Azm Nebî'nin destanı...!
Ve destan,
Rabbiyle konuşurken Tûr'da
Sihirbazları yenerken..
Yarıp geçerken suyu Kızıldeniz'de
Musa'nın destanı!
Bitmeyen vâveyla Seninle dindi
Seninle sürûra erdi Benî İsrail
Dalgalar, emrine râm
Yarıldı deniz...
Vur asânı, yırtılsın sular!
Vur asânı, fışkırsın pınar!
Alev alev yanan çöllere
Yıllarca kavrulmuş gönüllere
Rahmet esintileri değsin.
Vur asânı, fışkırsın pınar!
Vur asânı, vur...!
Katransı geceler bir bir
Eriyip gitsin, eriyip gitsin!
Sizin de destanınızı dillendirsin tarih
Sizin destanınızı duysun kulaklarımız
Dinleyelim.. ses ver ey mâzi!
Testere altında Zekeriyya'nın,
Kuyuda Yusuf'un,
Bıçak altında İsmail'in,
Çarmıhta İsa'nın,
Mağaraya sığınan dostların,
Çağlara ışık saçan Sevgili'nin
Uhud'ta doğranan Hamza'nın
Mus'ab'ın, melekler elinde Hanzala'nın
Destanını anlat bize...!
Testere, başında.. biçilirken ikiye
Tevekkül edip Rabbine
Bir 'of! ' bile çıkmayan ağzından
Zekeriyya'dan haber ver!
Ve hendekler içinde alevlere
Kırpmadan gözünü, giren
Ashab-ı Uhdud'u anlat!
Sen ey tarih!
Elbet şahitsin
Eyyûb'un, Yakub'un,
Ateşler içinde İbrahim'in,
Tâif'te taşlanan en Sevgili'nin,
Ölümüne baş koyan bu yola;
Fütursuz, 'işte yanındayız'
Diyen ashabın destanına...
Söyle Yakub'um, nasıl dayandın
Ciğerpâren Yusuf'un ayrılığına?
Nasıl sığdı Ken'an iline feryadın?
Gözünden bile sakınırken Yusuf'u
Teslim edip kardeşleriyle gönderdiğinde;
Nasıl sabrettin Yakub'um,
'Kurt yedi..' haberi,
Kor olup da düşünce sînene?
Ve Sen, Yusuf'um söyle;
Nasıl bir yer kuyu?
Nasıl bir şeydir babadan ayrılık?
Katlanılır şey midir, ihaneti kardeşlerin?
Yakışıklı Yusuf'un atılması kuyuya
Yakışık alır mıydı?
Ken'an ili, kuyu...
Kuyu, Mısır, zindan...
Yusuf'um söyle,
Mısır'ın yolu kuyudan mı geçer?
Tahta oturmanın yolu, Yusuf'um
Zindanlara uğramakta mıdır?
Kıymet bilmezlerin elinde, kıymet
Ne ifade eder a Yusuf'um;
Yusuflar tarihte hep
Birkaç kuruşa gider...
Kuyu derin mi derin
Mısır, uzak belde
Zindan, kuyudan da karanlık...
Sür kervancıbaşı, kervanını!
Mısır, Yusufları bekler.
Sür kervanı, kervancı!
Yusuflar, Mısır'a gider.
Yusuf, kuyuda esir
Yusuf, zindanda tutsak
Züleyha, Yusuf'a tutkun...
Ey zindan, incitme Yusuf'u!
Züleyha da, Mısır da
Yusuf'u bekler...
Ve sen ey tarih, haber ver!
Yusuf'un destanını...
Su olmalı kuyuda
Bakraçları salmak için;
Söyle ey tarih!
Yusuf'un gönlü;
Okyanuslar kadar engin
Yusuf'un gönlü öyle zengin...
Hangi destandan bahis açalım?
Dostum, kalem âciz ifadeden.
Dil dönmüyor;
Kesildi kalemin cızırtısı.
Daha başlamadan
Kurudu mürekkebim.
'Allahım, musibet kalbime dokundu
Mânidir artık Seni anmaya...'
Sabır kahramanı
Eyyûb'tan mı bahsedelim?
Alevler içindeki İbrahim'den;
'Rabbim haberdarsa bundan
O yeter herşeye...! '
Gülzâra dönen alevlerden mi
Dem vuralım?
Destanlarla doludur tarih
Her biri ibret levhası.
Az daha sabredin Eyyûblar!
Çileler biter birgün;
He karanlık gecenin sabahı var.
Bağrınıza taş basın Yakublar!
Elbet, Yusuf'unuza kavuşursunuz.
Tahammül edinYusuflar!
Kuyu da zindan da basamak taşıdır.
Mancınıktaki İbrahimler, bekleyin!
Cehennemî alevler, gülistana döner.
Bıçak altındaki İsmailler!
Severek uzatın boynunuzu;
Bıçak kesmez, istemezse Rabbim.
Gönüller Sultanı, Sen ey Sevgili!
Vedâ Tepesi'nden üzerimize doğan güneş!
Ondört asır geçmiş Sen gideli...
Sevdan içimizde ter ü tazedir,
Yolumuza tuttuğun ışık, ey Nebî!
Aydınlatmakta her dem özümüzü.
Destan, Mekke'de başlar
Destan, Hira'nın koynunda çekirdek
Destan, bir kişiyle başlar
Destan, yırtmak için zifiri karanlığı;
Gür bir ses olarak, Rabbine güvenip...
Gözlerimiz yollarda, bekliyoruz ey Nebî!
Mazlumların elinden tutup gel!
Hira’dan gelir gibi bir sabah;
Beşaretle, hediyelerle gel!
Ammarlar, Yasirler, Bilaller,
Ömerler yolunu gözler.
Aramıza yeniden,
Mekke’den Medine’ye hicret eder gibi gel!
Eller alınlara siper;
Gencecik sîneler, ey Nebî!
Adına neşîdeler söyler.
Gündüzümüz kararmadan gel!
Daha kaç zamandır, ey Rasûl!
Fecr-i kâziplerin ardından koşacağız?
Daha ne kadar zaman,
Yollarımız sarpa saracak?
Gel ey Nebi, gel ey Rasûl!
Fecr-i sâdıkların habercisi ol gel!
Dosdoğru yolların müjdecisi ol gel...!
Ve destan;
Kararmış, kurumuş gönüllere
Rahmet esintileri sunan,
Dindiren keder tufanını
Hira'da yakarırken Rabbine
İki büklüm, inim inim
Peygamberim, Efendim'in destanı...
Hayat, hasretinle örülü bir özlem
Izdırap, ilmek ilmek düğümlenmiş.
Ey Nebi, ey Rasûl!
Kırık kanatlı yaralı kuş gibiyiz
Küt küt vurmakta kalbimiz
Sensizliğinde biz, kimsesiz kaldık
Baş okşayanımız kalmadı, ey Sevgili!
Bakışlarımız buruk; yetim ve öksüz kaldık...
Gel ey Rasûl! Ses ve soluğunla...
İçimize diriliş bestesi sun, gel!
Yol yordam bilmez garip bendeleri
Yolunu şaşırmış kaçkın köleleri
Uçurumlardan kurtar, gel!
İftirakları, firakları bitir, gel!
Tatlı şerbetini, efsunlu iksirini yudumlat.
Zalam zalam gecemizi,
Sabaha çıkar, gel...!
Mevsimlerimiz kış, kışlarımız zemheri
Gözlerimiz ufka dikili, hayli zamandır,
Aramıza bahar esintileri sal, gel...!
06.03.2002
Çarşamba
Kayıt Tarihi : 29.5.2004 18:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!