DESTANDIR ÇUKUROVA
Yılan zehrini bırakarak süzülürken
bu topraklarda,
biz üzerine basa basa bileniyorduk haine karşı.
Yalım yalım parlıyordu çatır sıcakta
Çukurova'nın yağız teni,
yalım, yalım...
Ve onu kıskanıyordu
boza kesmiş kuraklıklar…
Bereket çoğaldıkça
insan da bereketleniyordu.
İnsan bereketlendikçe
düşman çoğalıyordu,
cangama bitmezdi buralarda,
at namustu, avrat namus,
topraksa namus oğlu namus!
Her bir yağız delikanlı,
namlunun ağzı oluyordu,
gözlerini daldan budaktan,
esirgemeyen yiğitti bunlar,
bu nedenle Çukurova'da,
zaferler de ağıtlarda bitmiyordu…
Her biri şahin bakışlı adam,
her yan öbek öbek destan,
selam ediyorlardı ırgatı, marabası,
kütlü tarlasından...
Kalemlerine toz olduğum Yaşar Kemal'im,
Orhan Kemal'im, kara zindanlarda ışkın vermiş,
kırmızı karanfile benzeyen Yılmaz Güney’im,
ciğer yangını Çukurova'yı
dağlara taşlara yazıyordu.
Köyleri limon çiçeği,
dağları kekik kokusu,
uçsuz bucaksız topraklar,
adamı dal budak yeşertiyordu...
Avşar ağıtlarını söyleyen Gümüş’ün,
göğe yükselen hayfı Toroslara yayılıyordu...
Adamın ölümü yaklaştı mı billah,
kendi kıyısında titremeye dururmuş,
ama buranın adamı öyle mi?
Canı Çukurova'yı çekerdi,
hazırdı ölmelere;
“Toprağım da ölmeliyim illaaa!
Toprağım da!”
Çukurova araya vermezdi adam olanın canını
süne süne ölürdü insan bu topraklarda,
süne, süne...
Vücudu dinlene kalırdı,
süne süne laleye,
süne süne sümbüle dönerdi…
Bilirdi bu topraklar adam olanı,
puşt olana zerresini satmazdı...
Adamdı Çukurovalı tövbe inkâra gitmez,
tövbe hayınlık etmezdi,
“sonuna kadar bereketine kurban
Çukurova'm” derdi...
Eğilirdi bir kuru ekmeğe de,
hayın olana bükülmezdi.
Torosların eteğini öperdi,
Anavarza’yı koruyan Şahmerana,
el ederdi,
ille de Kozan dağı derdi...
Bereketine kurban,
dört bir yanı destan Çukurova'm
sanasın her yerden sesi gelirdi
el arkayla kalkarmış, dosta el verinde,
düşmana yurt vermeyin!” derdi.
“Atalarınızdan emanettir size bu topraklar,
güneşimi verdim Toroslardan akıttım,
çağıl çağıl sularımı,
yağmurumu saldım doğurgan toprağıma,
gebeydi her bir yanım
aş olmak için horantaya...
Çiçekli rayihasını salardım âşıklara,
her biri Leyle ile Mecnun’a denk,
her biri Ferhat ile Şirin, Mem ile Zin,
karayılan gibi şevkle dolanırlardı birbirlerine,
ne savaşlar gördüm de,
el verdim tırnak vermedim düşmanıma,
bu nedenle arsızın pençesi
geçmedi toprağıma,
yiğitler koynumda barınırken arşın arşın,
korudu her bir yanımı,
mukayyet olun Anavarza’ya,
mukayyet olun Kozan Dağına...
Ayça Öztorun
Kayıt Tarihi : 4.5.2018 10:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!