Mezat masaları uzun olur,
Tüm varlığı ortalığa serilmişlerin yüzlerindeki utanç masadaki
Kırmızı örtüde toplanmış.
Örtü az utangaç az kederli, bir de vazgeçmiş ve nakışları hatıralar
Nakışları tren rayı, nakışları bir yere gitmeyen yollar.
Yanılgılar.
Değilimiz alınmış,
Tepe taklak dün, bugün.
Üstümüzde sayılardan bir Gök.
Han damları,
Konuşan duvarlarda isimler.
Yüzü, sağ yanağındaki beni öptüğüm
Baharda filizlenmiş bir ağacın dalına
Allah dedim.
Günahsa günah benim.
Saçlarımı sardım,
Nehrin suyuyla süsledim.
Dik yokuşlardan son sürat
Anlamını bilmediğim çok şey var,
Bilinmeyenler ülkesinden yola çıkmış .
Her kavram biraz “şey” değil midir?
Mesela ayrılıklar neden hep kötü havalarda gerçekleşir?
Açıklasın birileri.
Peki var mı cevabı doktorların
Dumana döndü
solan gece.
Ağaran gün ve bütün tabiat yana duruyordu.
Ben yana duruyordum.
Sen soğuk,
sen taş duvar misali,
Cümlede tek başına anlamı olmayan bir kelime gibi varlığım
Ondan sebep her sabah armağan edilişim
Günde bir öğün aç karnına andlar içişim
Yalnızlığımın suçlusu çoğul eki almamama sebep dil bilgisi
Ana dilim bile olmayan bir dilde
Yazım yanlışlarına savaş açıp
Kayıpların tozlu raflar arasında unutulma ihtimali
Varoluş hikayemin bilinmezi.
Duvarları ilanlarla dolu sokağım.
Karanfili koklayıp suya bıraktı.
Kokusu yayıldı bahar gelmemiş dağlara.
Ve köşesinden bir darbe aldı
Odanın ortasında bir anıt gibi duran
Ayna.
Yüzün hafızamda bir çocukluk
Bu yok(sun)luk,
Gökyüzünden gelen bir
Alametle bildirilmişti bize.
Ağaç dallarına kurdeleler
Bağlamamız,
Taş duvarlar önünde ağlamamız
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!