Derviş aşkı yazmaya niyetlenmişti. Her dilde sevmiş lakin hiçbir dilde yazamamıştı aşkı. Öyle ya tarifi mi olurmuş aşkın?
Yazamamıştı da zaten.
Sahi neydi aşk? Bir zamanlar adını bile anmaktan utandıran bir şey miydi ya da gecenin en mahrem anında sevgilinin açılmamış çeyiz sandığı dudaklarındaki sessiz yakarışlarından mı ibaretti, bir dua misali içli içli isteten?
Ya da boz bulanık sellere kapılmış ömrün mabedinde usulca edilmiş bir yakarış mıydı, mahcubiyetin simasındaki gizli susmalar misali? Belki de yoklukların sevilenin varlığına armağan edildiği çaresiz bir veda idi aşk. Matemin yüreğe diz boyu aktığı bir gecede ansızın dökülüveren bir avuç gözyaşıydı. Ya da bulutların buğulu bakışlarını tenine duvak eylemiş bir garip Şems’ti ask. Ayın geceye tutuk olduğu bir gecede sırılsıklam bir zikir idi, fazilet mabedine sığınmış bir zavallının yaradan karşısındaki ısrarıydı ya da...
Derviş de bilememişti, çünkü aşk öyle durağan ve sabit bir şey değildi.
Ölüme bile bile yatmak gibi bir şeydi aşk. Kelimelere sığdıramayışıda bundandı beklide.
Eksilip azalmasından korkacak kadar kıymeti vardı belkide henüz...
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Ask suda ıslanmaz kutuplarda eksi atmış derecede bile yakar insanı dibe vurmuş mektuplarda solmuş el yazısı sevgilinin yokluğunda yağmalanmış kent görüntüsüdür ask kalemınız daım olsun saygılarımla
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta