‘’Hakkını helal ediyor musun’’ diye bir soru sordu gitmesine çok az kalmış bir zamanda. ‘’Ne hakkım var ki sende’’ sorusuyla yanıtladım onu bende aceleyle.. Ardından ‘’hemen cevap ver lütfen’’ dedi.. O zaman bende ‘’tamam ediyorum dedim.’’ ve akabinde ben helal ettim deyince sen buna inanacak mısın asıl soru bu söyledim. Doğruyu söyleyeceğine inanıyorum dedi..
Sonra anlamadığım halde gözlerimde birkaç damla yaş birikti. Bu kez ben sordum kendime ne hakkım vardı ki onda.. Benim bu dünyada bir tek sevme hakkım vardı, bende bu hakkı sonuna kadar onu severek kullandım. Ya da harcadım aynı şey.. olmayacaktı böyle kafamda deli sorular birikti. Balkona çıktım, bir sigara yaktım. düşündüm hakkım neydi?
Hakkım..
Dile kolay 4 yıl onu sevmiştim, bu tamı tamına 1461 gün eder. Ne zaman el ele yürüyen bir çift görsem istemesem de aklıma gelirdi. İnsanları bırakın, birbiriyle didişen bir çift kedi görsem yine aklıma gelirdi. Birlikte çok zaman geçirdik, ayrıca birbirimizle geçirmemiz gereken bir çok zamanı da ayrı yerlerde fena halde tükettik. Başka hiç kimseye benzemeyen bir kokusu vardı, herkesten ürküp kaçan ceylan bir yalnızlığı vardı. Sanki benle tamamlansın diye, böylesine eksik kalmıştı bu zamana dek. Ben onu sevdikten sonra içimde onulmaz çatışmalar yaşamaya başlamıştım.. Arka arkaya içilen sigaralar, çaylar, ait olmadığım mekanlarda takılmalar.. Ve arkası kesilmeyen pişmanlıklar.. Sonra hayata yeniden adapte olma çabası, gerçek benliğine dönme telaşı.. Ardından hiç olmadık bir zamanda, hiç olmadık şekilde fotoğraflarıyla karşılaşmalar.. bazen ne yaparsan yap olmuyordu gerçekten bunu öğrenmiştim onu severek. yalnızlıkla ilgili evvel Allah hiçbir sıkıntım ya da takıntım yoktu. Ben onu seviyordum sadece. Yorulduğumda yüzünü görseydim, vücudumu yenilenmiş gibi hissederdim. Ama biz hep ayrı yollara yürümek zorundaymışız. Nasıl da kanıyordu içim onla ayrı yollara yürürken anlatamam. sırtından bıçaklanmak duygusu gibi bir şey.. Canın yanıyor. ama hiçbir şeyi değiştiremiyorsun.. Onla ilgili o kadar hayal kurdum ki bir ara şizofren miyim acaba ben diye düşünmeye bile başladım. olmadı. Ne yaptıysam unutamadım. Bu benim kaderim dedim herhalde, ya da bu dünyadaki en büyük imtihanım.. Sustum sonra. yazmaya başladım onu. Söz uçar, yazı kalır cümlesini bile ikimiz için söylenmiş bir cümle olarak düşünmeye başladım.. Hep kalsın bende istedim, elimi her uzattığımda çekip alayım yanıma istedim. Çok şeyi erteledim onun yüzünden. En büyük amaçlarımı bile sonra yaparım bir şekilde nasılsa diyerek savsakladım. Ama onun gibisini bir daha bulamam dedim. O kaçtıkça ben kovaladım. kovalarken ben onu, yüzüme kezzap atar gibi cümleler fırlattı. Aldırmadım hepsini aldım içtim. Bir insan başka bir insanı en mükemmel şekilde nasıl severse öyle sevdim. Şuraya gel dese ‘’neden’’ diye soracak kadar zaman kaybına tahammülüm olmayacak şekilde çok sevdim. Başkaları da sevmişti onu. O da başkalarını sevmişti zamanında belki. Anlatmazdı bana onları. ama ben anlardım. Ben en çok beni neden sevmediğini merak ediyordum. Ama cevap vermiyordu. O cevap vermedikçe ben daha çok seviyordum. O benim dağınıklığımdı, en düzenli halimdi, saçımı kısa kestirmeme sebepti.. Başkaları da onu sevmişti. başkaları da onun için türlü şeyler yapmıştı. Ama benleyken senden önceki her şey yalanmış der gibi gülümsüyordu.. Bir kere ben bu kadar sevilmeyi hak etmiyorum dedi bana. Ben de ona ama ben bu kadar sevmeyi hak ediyorum dedim.. anlamadı.. Bir saniyede neler değişir diye kendimi çok kandırdım. Artık değişse de değişmese de fark etmez. Ama bilmiyorum belki de o gece ben de ona sormalıydım:
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta