Ey benim derin sevdam,
Ey benim olmayan yazım,
Biliyorum, bizim sevdamız bu dünyaya ait değil
Bu sevda göz göze gelmeyenlerin,
ama birbirini kalbinde taşıyanların hikâyesi.
Sen bir dua gibi,
bense o duayı her gün tekrarlayan
Suskun bir dil gibi kaldım.
Belki bir gün bir yerlerde,
belki başka bir hayatta buluşuruz diye
aynı yolda, aynı gökyüzü altında buluşana dek
geçecek bir bekleyişti bu.
Seninle konuşmak bile bazen bir suç gibiydi bu şehirde.
Adını andığımda gökyüzü eğilir, kainat susardı;
sanki bütün evren bizim gizlimizi saklardı.
Ama senin gözlerine bakmak,
bir uçurumun kenarında durmak kadar tehlikeliydi.
Ben yine de baktım.
Baktım çünkü içimde susturamadığım bir çağrı vardı,
her şeyin bitmesini göze alacak kadar saf bir istek.
Bir anlığına bile olsa seninle aynı cümlede durmak istedim,
aynı nefesi almak,
aynı gölgeden geçmek istedim.
Seninle yollarımız kesiştiğinde,
zaman sanki bir perde arkasına gizlendi.
Ben, geleceği olmayan bir sevdanın içinde
yine de sonsuzluğu aradım.
Elini tutamadım belki ama
her gece seni düşündüğümde
parmak uçlarımda senin sıcaklığın vardı.
Ve bütün şehir uyuyunca
benim zihnimde sen uyanıyorsun
Gözlerin geliyor aklıma,
hiç sahip olamadığım bir huzurun rengiyle.
Sonra ellerin…
Hiç tutamadığım ama hep hissettiğim o eller.
Ve ben,
kendimi bir hayalin ortasında,
bir duvarın dibinde,
bir sevdanın içinde buluyorum.
Ey benim derin sevdam.
Bazen adını bile anmaya korkuyorum.
Seninle olan her kelime boğazıma düğümleniyor.
Sanki seni söylemek, seni kaybetmek gibi.
Ama susmak da olmuyor…
Susmakta, seni içimde boğmak gibi.
Ne yapacağımı bilemediğim bir boşlukta
kaybolup gidiyorum.
Bellki de Tanrı, bir kalbi ikiye bölüp,
yarısını bana, yarısını sana vermişti.
O yüzden ne zaman senden uzak olsam,
bir yanım eksik, bir yanım soğuk kaldı.
Belki de bazı aşklar sadece kalpte yaşardı.
Ve sen,
benim kalbimde yaşayan en derin sığınaksın.
Biliyor musun,
seninle geçmeyen bir zamanı yaşıyorum.
Günler birbirine benziyor,
ama her birinde seni başka bir şekilde özlüyorum.
Bir bakışını, bir kelimeni,
hatta susuşunu bile.
Seninle hiç başlamayan bir hikâyeyi
her gece son satırına kadar yeniden yazıyorum.
Belki sözcükler senin kadar güzel değil ama
Sana yazdığım her cümlede, bil ki kalbimi kanattım,
ama yine de yazdım.
Çünkü yazmazsam,
içimde bir şeyler sessizce ölürdü,
Ve ben seni hiç bir zaman öldürmek istemedim
Hep kalbimin en derin yerinde, en derin sevdam olarak yaşatmak istedim.
Ey benim derin sevdam.......
Zübeyde Kadı
Kayıt Tarihi : 9.11.2025 09:49:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



heyhat,
bu bir girdap;
kalbimin kuytusundan beni kendine çeken,
kederli dağın, gönül uçurumu…
ah
eyv/ah,
avcıdan habersiz
ırmağa inişi karacanın
ve eğilip berrak suya,
kana kana içmesi kendi kanını,
vurulunca kalbinden…;
ki büyü/d/l/ü suda
kana bulanık halkalar iç içe,
iç içe,
halka ve girdap...
ah,
avcının sağ manipülasyonu,
karacanın gözlerinin nemli tortusu,
büyülü su, fakat;
düşe kalka katedilen yolların,
hangisine pay düşmemiştir,
o en yakın vuslattan…,
bir zahter tanesi kadar külfet olsaydı keşke;
kara kışta buza kesen dipsizlikten çıkış,
siy/ah doruklarını aşmak kaf dağının,
ve hazza kölelikten azad oluş,
ah;
ah ki çöllerin avareliğinde körebelik…,
dalı yaprağı budanık kalmanın hicâbı ve,
bini bir para etmeyecek
ömür yangını pişmanlıklar
gel/geç/likteyken,
bütün bildiklerini bir okyanus nazarda unutmak
mümkünlü;
bir yadigâr kutsalı
ve vaktin emaneti olaydı bu nazar…,
nolaydı,
her yönün çıkmazı bir secdede nihayet bulaydı;
ah;
kundak kokulu bebek masumluğuyla bulmak yokluğu,
ve gözyaşlarıyla yürek katranını yıkamak dem be dem;
zamanın sarkacında umut tohumları çatlasa,
tufan sonrası durulan umman;
kalpte bir ab/ı hayat katresi olsa…,
ve konma/göçme aleminin ayrılıkları,
için için,
içine akan bir ırmak,
ah kardeş payı edilen saatlerde,
ömür biriktirmek,
mümkünlü olaydı;
ah nolaydı...,
ilahi, kulağı kesik ve yetmişlik
boyacı derviş mustafa dede;
ayakkabılar parlıyor amma ne parlıyor,
şu çilekeş takunyaları bile boyayacaksın belki lakin,
her hevesin peşinden koşulmuyor,
koşulmuyor;
bilirsin…,
turuncu ve kızıl gül yapraklarını
ebeden soldurmayacak rahmet;
ıslak kaldırımlara
yüzükoyun serilmiş ölüleri dahi
diriltebilse mesela…,
ve kendinden gayrısını bilmez kibrin,
mülevves göz pınarlarını kurutup,
nâdim bir nefesten buğu olaydı,
isli,
kasvetli kodes camlarında,
nolaydı…,
ah;
ki yaralı retinam,
işte böyleyken;
bir martı kanadını bile bile,
gözlerime batırmışken,
yaralı retinam,
refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
şaşkın sözcükler
ellerimde yapış yapış
ve uğultusunda yalnızlığın
acemi hüznü
tıka basa dolmuşken içime,
dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
yâr balların balı,
kırıldı içimde bir dal,
bir ağıttır ücra suskunluğum,
değişen her gün ile
gömülüyorum ey en sana…,
ah;
tut ki daha çok seviyorum seni,
burkulan içimin süreyya sürgünlerinde,
acılarınla acılanmak istiyorum…,
hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
ve sanılıyor mu ki,
gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
ah;
TÜM YORUMLAR (1)