Bir közden arta kalanın bıraktığı izdi yaşananlar. Kömür karası idi, sidikçe bulaşan, izini belirginleştiren. Sus zamanlarının sözcükleriydi konuştuklarımız. Yarım kalmış hikâyenin kahramanlarıydık. Ne eskiye dönebiliyor, ne de yeni hayatlar kurabiliyorduk.
Denizin ortasında gemicilere yol gösteren deniz fenerini mesken tutmuş martıların yalnızlığıydı yaşananlar. Kalabalık içinde yalnızlığın hikâyesiydi.
İskelenin soluk ışıkları deniz üzerinde sallanırken yürek terk eyledi mekânını, sevgilinin gözlerinde kayboldu. Gitmekle kalmak arasında kalmadan yürüdü gitti, ardına bile bakmadan. Ay gözyaşlarını bulut ile silerken martı durgun kanatlarındaki hüznü denizin üzerine dağıtıyordu.
Ayrılırken söyleyemediklerimiz, yutkundukça boğazımızda büyüyen sözcüklerin infazı oluyordu. Ölümü göze almış duygu ihlallerinin ortasında kalıp, zamanın caniliğine inat sevdiğimin elinden mertçe ölümü yaşıyordum. Ölümden sonra geri gelmeyeceğini bilmek, yalnızlığın üzerine biraz daha toprak atarak derinlere gömmek gibiydin.
Umutsuzlukla sevişen aşkın kucağında, ayrı yaşanan zamanlara inat, birlikte yaşananlara dönüştürmeye çalışıyordum. Adaklarım hep köksüz ağaçlara rastlıyordu. Ucuz romanlara konu olan aşlarla kıyaslıyordum kendimi. Yanlış aşklar yaşayan yüreğinde yerimin olmadığını gördükçe biraz daha kahroluyordum beklediğimin sen olmadığını anladığımda.
Bir sabahçı kahvesinde, şafak vaktinin kızıllığında zamanı yudumlarken sensizliğin gölgesine sığınıyordum. Bir İstanbul rengiydi içimde taşıdığım, biraz kızıl, biraz hüzün mavi ve sen olmalıydın bu rengi içime işleten. Yıllara meydan okumaya değerdi. Belki yalnızlık korkusu, belki de içini acıtan her neyse onu unutmak için.
Baktığım her yüz dokunduğum her ten sen olmalıydın. Kuru ağaç gölgelerinde yorgun dünlerin hayalleriyle yaşamak bir umuttur diye gün yanıklarında doğmayı özlüyorum. Çok şey mi istemiştik… Hiç elde edemediklerimizin arasında ne çok şey vardı.
Dünyanın kirine bulanmış gözlerle bakınca halime. Uzun bir tünelin ortasında kalmış gibiyim. Girişteki ışık görünmez olmuş, çıkıştaki ise çok uzakta. Duygularım kaza yapmış, her biri biryanda yatmakta.
Boşboğazlıkla öldürülmüş bir gecenin ardında hüzünlerim çalı gibi yolumu kapatmış. İlerdeki mutluluğa ulaşmak için onu ateşe vermem gerekiyor. Kendime, yabancı bir nesneye bakar gibi bakıyorum, baktığım şeyi unutup bakışlarımı kendimden saklıyorum. Kendi iç hesaplaşmamı yaparken ne kadarda acı çektiğimin farkına varıyorum. Kimin için nelerden vaz geçmişim? Tutunduğum yürek bir bataklık ve ben o bataklıkta boğuluyorum.
Yıldızlarla döşenmiş suskun gökyüzünün altında oluşan yankıları duyuyorum. Kendi benliğine çekilen ruhumun içine girmeye çalıştıkça, çektiği çizgiden öteye gidemiyorum. Ya kendi kendine kalma istiyor, ya da ben girecek kapı bulamıyorum.
Derin düşler kentinde acılara tutunarak yaşamak, her gece yeni bir düşün kapısı çalarken bir umut diye aralanan kapıdan bakmak istiyorum. Mengeneyle sıkıştırılmış yüreğimin buğulu gözlerinde kanamalı aşkın izlerini taşırken kırık bir kristalden yapılmış umutlarıma tutunuyorum.
28.06.2012
Fatma Avcı 2Kayıt Tarihi : 29.6.2012 14:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Sn: Avcı,
Bu güzel eserinizi,
Beğeniyle okudum.
Yüreğine salık
Kalemin daim olsun.
Başarının devamını diliyorum.
Dost kalemi kutlarım+10+ant
Nice güzel paylaşımlara.
Sevgi ve saygılarımla....
Sizi içtrnlikle kutlar geleceğe daha başarılı adımlarla ilerleyeceğinizi umut eder selam ve saygılarımı tam puanla sunarım
Güzel teşbihler bularak, çok şık ifadeler kullanıyorsunuz. Yazınızın içinden herhangibir cümleyi alıp, tek başına bir
şiir gibi değerlendirmek mümkün.
Güzel yazınızı ve sizi gönülden kutluyorum.
Sevgi ve saygımla,
Ünal Beşkese
TÜM YORUMLAR (7)