DEREKÖY FIKRALARI
AĞIT
İyi yaşamak nedir? İyi yemek içmek, birilerini gözyaşı pahasına lüks arbalara binmek, lüks evlerde oturmak mı; yoksa dünyayı iyiliğe, özgürlüğe, kardeşliğe, adil bir dünyaya değiştirme çabası mı?
Lüks yaşayan var, değiştirmek isteyen de. Ama hiçbiri olan ne de çok? Birincilerin mezar taşına ne yazılacağı belli, ikincilere de öyle, üçüncülere hangi sıfatlarını yazacağız? Hangi kalıtlarına dua edeceğiz?
Yahu gözel ağlıyordu, gözel hovardalık yapıyordu, güzel hırsızdı, zeki kumarcıydı, Öküz gibiydi; dünya yansa bir bakır taşı yanmazdı... ruhuna el fatiha…
Doğrusu merak ederim, Asgari ücretle evine helal bir ekmek götüren işçinin iç huzurunu kaç hırsız, kaç rüşvetçi, kaç soyguncu duyar? Ya da aynı huzur güzelliğini, çocuklarındaki yüz aydınlığını yakalayabilirler mi?
Haylaz çocuğunuza, ardında güzel bir bir şey olan bazı kapılar gösterdiler: banka kapısı, riya kapısı, kavga kapısı, eğlence kapısı, tövbe kapısı… Hangi kapıyı seçmesini öğütlerdiniz?
Dikkat ettiniz mi; mevlütte, kandilde hoca dua ederken, 'Atatürk ve silah arkadaşları' adı geçtiğinde herkesin eli biraz daha havaya kalkıyor, avuçları biraz daha kucaklayıcı oluyor, biraz daha dikkat kesiliyorlar; O’na düşman olanların bile. Tabi ki herkesten iyiyi anlama, takdir etme, vefalı olması beklenemez. O, okulu olmayan bir erdem işidir.
Sahi allah geçinden versin, de ki öldünüz; adınız geçtiğinde, yârinizin, yareninizin, yavrunuzun yüreğinden ne geçeceğini düşünürsünüz?
Bizim oralarda ölenin ardından şöyleydi, böyleydi, şöyle iyiliği vardı, şöyle yiğitliği vardı, diye yakım yakılır, yuğ çekilir, adamın dünyalığı şiirsel bir dille sayılır dökülür.
Bizim Tahtacı kadınının birinin kocası ölür. Gel gör ki gece, gündüz yoksulluğun zulm ettiği karısı, kocası hakkında sayıp dökecek, ağıt yakacak bir güzelliğini bulamaz. Orman işçiliği kolay mı; bir gün göstermemiş ki kadıncağıza, ne desin şimdi? Bir şey demese de dedi kodu olacak... Ne yapsın kadıncağız, başlar yakım yakmaya:
vay benim gocaaam
Gitti a gomşular, gittiii!
Beygir gibiydiii,
Gözel tomruk domururdu..
Katır gibi götürürdüü...
Mahmut Nazik
HİZMETÇİ
Bir sabah bizim hanım, ben bu evin hizmetçisi miyim diye yakınıp duruken; Tam o sırada kapıya bir dilenci geldi.
- Abıla allah rızası için..
- Mahmut, bir dilenci gelmiş para istiyor.
- Ben bu evin hizmetçisiyim; ev sahibi evde yok, de sen…
- Olur mu…
Baktım şu Adana’nın meşhur dilenci köyünden, bir kadın.
- Kardeş bu kadın evin hizmetçisi..
- Abi sen bir sadaka..
- Ablam ben de bu hizmetçinin kocasıyım.
DAYIMIN ROMANTİZMİ
Bilirsin, Kara Musda Dayım romantik bir adamdır. Gözel sövdüğü kadar paylaşmayı da sever hani. Bir de sigara içmeyi...
Nasıl yapar bilmem, Kaçağı yaktımı derin bir nefes alır dumandan. Sonra üflemeden geri koyuverir; ağzından soba bacasından çıkar gibi çıkan dumanı burnuna çeker, oradan tekrar nefesine, tekrar ağzına, ağzından tekrar burnuna dolaştırır durur. O dumanın, nikotinin bir mikrogramını heba etmez sizin anlayacağınız.
Ha bir de güzel yük götürür dayım. Bir deste çekişi var ki bin kere maşallah önünden geçerken koca bir dağ geçiyor sanırsın.
Gördüğü şeye bir başka gözle bakar o; Onun gözünde çiçekler, dağlar, taşlar, dereler, pınarlar önündeki yarpuzlar Yaratanın ta kendisidir. Bir yıldız kaysa bambaşka bir şeyler görür onda. Duygusallık, sevi allah vergisi onda... Okuma yazması yok; ümmi bir derviştir işte.
En büyük itirazı, güzelle çirkinin; iyiyle kötünün kaderinin bir yazılması. Hep Rabbül Alemin'den bunun müsebbibine, hesabını, sebebini, keramatinİ sormak ister.
:Hele o felekle bir karşılaşıyım benim de soracak çok sorum var ona' der hep.
Bizde ekin orakla biçilir. Yaz gelince o tarla dan öbürüne göçülüp; çoğu açık hava da bir ağacın dibi yurt tutulur. Akşamları nasıl güzeldir bir bilseniz. Yıldız yağar üstüne sanki. Mavi yıldız, sarı yıldız. Kayan yıldızlar dersen... tarifsiz bir duygu.. Ay dersen ayna, kalaylı kap gibi.
Her derdini unutturur.
Ayşa nenemle (biz yengeye nene deriz) dayım akşama kadar ekin biçmişler. Yorgun argın eve gelince; onca yorgunluğun, hılç olmuşluğun üzerine ekmek yap, yemek pişir, çocuğu uyut kadının hırıbığı çıkmış.
Eh dayım erkek ya, akşamları bir işi var, o tütün sarmakla, ağzınadan burnuna duman dolaştırmakla meşgul. Bir de güzellerin yazgısına, zalime zulüme; çirkin olup da gözeli alana söver.
Kadıncağız yorgunluktan düşüp kalmış .. Bir zaman sonra gece yarısı, Dayım nenemi dürter:
- Gak ulan, gak hele!
Zavallı Ayşa nenem korkuyla, şok halinde uyanır...
- Ne var Gara Musda ne oldu ülen.. canavar mı geldi?
- Gak ulan, gak da bicaz (birkez) şu göğde ıldızları bir seyret...
- Ne gızı ülen bizim gızımız felan yok burda.
- Saman yolu avrat ,saman yolu, ülker..
- Hangı samanlığın yolu ülen ne olmuş ülkeye?
Ayan herif delirmiş mi ne!
Dayımda hayal kırıklığı:
- Benimki de laf. Ne anlar dinini imanını …min Dıttır Ebe’sinin gızı aydan, yıldızdan... Ülen avrat gak da şu börtü böcek, guguk gecenin sesini, yaylanın nefesini bir dinle hiyerif. Ölünce mahşere kadar uyuyacaksın işte.
Mahmut Nazik 11 12 2015 Mersin
***
GOCANA SÖYLE ŞEYİNE GEÇİRSİN
Bakkaldayız, bir dilenci gelmiş. Otuzunda ya var ya yok:
- Ağam dokuz çocuğum var, allah rızası için bir ekmek parası.
Bizim köylü bir balon alıp eline tutuştururken,
- Bacım sana goca değil balon lazım. Gocana söyle bu balonu yatmadan önce şeyine geçirsin...
***
DÜŞ ÖNÜME ZADİFE
Annem zavallım ben beni bileli hasta..
Bizim köyden Yahşı Ahmet, karısı Zadife, babam ve annem Gülnara giderler. Ekin vakti, ağustostosun sıcağında atın üstündeki annemin sırtında bir yorgan bürülü; babam annemi doktora götürüyor yine.
Yahşi Ahmet rahmetli ikide bir:
- Halil efendi, Hanım Dudu şöyle iyi gadındır, böyle iyi gadındır bu gadına iyi bak, kadını üzme. der.
Neyse bir der, iki der,.
En sonun da anamı doktora götürmekten bir hal olan babam, atın yularını Ahmet dayının eline tutuşturup:
-Ulan Ağmat dayı, madem ki bu kadar beğeniyorsun benim avradı, al senin olsun,
Yahşı ahmet'in karısı Zadife’nin elinden tutup:
-Düş önüme Zadife, der.
***
BAYTAR KAHVEYE NEDEN GELMİŞ
Bizim köylülere taş atmaya gelmez. hazır cevaptır. Hele bir alay, art niyet sazmeye görsün attığın taş seker kendi kafanı yarar.
Kahvede oturuyoruz, belediyede veteriner hekim bir köylümüz çalışır. O da geldi: Oyun oynayan yok mu? ' dedi.
Kahvedeki başka köyden birisi:
-Yahu senin burda işin ne, bir sürü başı boş, avara köpek dolaşıyor, git onları toplasana'
Bizim köylünün cevabı:
-Hakkında ihbar var, ben de senin için geldim zati...
***
ARKA YÜKÜ DEĞEL MİSİNİZ İKİNİZİN DE…
Yine bizim köyden adamın birisi karısı ve baldızıyla İsaklar köyüne gidiyor. Dereye gelirler ki ağaç köprü yıkılmış. Adam karısını sırtına alıp karşı tarafa geçirmiş.
Sonra da baldızını sırtına bindirip geçirirken, baldızı:
- Dur enişte sağa bir şey soracağım, ben mi ağırııım, abam mı ağır, enişte?
Deyince, kışın soğuğunda beline kadar ısalanan adam:
-Ulan arka yükü değel misiniz, abanın da... senin de..
***
DEREKÖY FIKRALARI
ÜLEN O BENİM O BENİİİİİM
Bizim köyde bir mustafa amca vadı. Allah rahmet eylesin. Öksüz büyüdüğünden midir nedir; ne sigara içer, ne rakı içer, ne bir hobi ne de başka bir zevk, Allah'ın bir koyunu işte. Ama müthiş çalışkandır; bir dağın önüne getir, deki: Musda, (Mustafa) şu dağı devir, ıh demez. Kazmayı kaptığı gibi girişir.
Hatta Üstüne bir fıkra uydurmuşlar. Bir gün eşeği hastalanır da Allah'a adak adar: “Allah'ım eşeğimi iyi et; hocayı sırtına bindirip, caminin minaresine çıkarıp ezan okutacağım.” demiş. Eşek iyileşmiş iyileşmesine de gel gör ki minareye nasıl çıkaracak?
Öyle ya en iyisini hoca bilir deyip Hocaya danışmış. Hoca da:
- “Eğil bineyim de beni sen çıkar oğlum” demiş.
- “Olur mu hocam, ben eşekle çıkarmayı vaad ettim”
- Rakın yok, kumarın yok; ağzın var dilin yok, öyle uzun elin yok. Senin gibi bir adamı Aallah eşek yerine neden kabul etmesin.” demiş.
*****
İşte anlatacağım bu Musda amca üzerine.
Musda amcanın öküzü kaybolur dağ daş arar yok. Karşı yamaçtaki babama çağırır.
- Hooooyn, a Hallendi (Halil Efendi) dayııııı!
- Oooooo!
- Ülen benim öküz yitti de onu ararın. Benden tarafa bir göz gezdir hele, bir öküz görecek misiiin!
- Harmanın yanında bir garaltı var A Musdaaa!
- Ülen harmanın yanında benin. o benim, o beniiiiim.
Mahmut Nazik 07 03 2016
yarın musda dayının kovan çaldığını anlatacağım..
***
DAYIMIN ROMANTİZMİ
Bilirsin, Kara Musda Dayım romantik bir adamdır. Gözel sövdüğü kadar paylaşmayı da sever hani. Bir de sigara içmeyi...
Nasıl yapar bilmem, Kaçağı yaktımı derin bir nefes alır dumandan. Sonra üflemeden geri koyuverir; ağzından soba bacasından çıkar gibi çıkan dumanı burnuna çeker, oradan tekrar nefesine, tekrar ağzına, ağzından tekrar burnuna dolaştırır durur. O dumanın, nikotinin bir mikrogramını heba etmez sizin anlayacağınız.
Ha bir de güzel yük götürür dayım. Bir deste çekişi var ki bin kere maşallah önünden geçerken koca bir dağ geçiyor sanırsın.
Gördüğü şeye bir başka gözle bakar o; Onun gözünde çiçekler, dağlar, taşlar, derler, pınarlar önündeki yarpuzlar Yaratanın ta kendisidir. Bir yıldız kaysa bambaşka bir şeyler görür onda. Duygusallık, sevi allah vergisi onda... Okuma yazması yok; ümmi bir derviştir işte.
En büyük itirazı, güzelle çirkinin; iyiyle kötünün kaderinin bir yazılması. Hep bunun müsebbibine, hesabını, sebebini, kermatin sormak ister.
Ayşa nenemle akşama kadar ekin biçmişler. Yorgun argın eve gelince, onca yorgunluğun, hılç olmuşluğun üzerine ekmek yap, yemek pişir, çocuğu uyut kadının hırıbığı çıkmış.
Eh dayım erkek ya, akşamları bir işi var, o tütün sarmakla, azınadan burnuna duman dolaştırmakla meşgul. Bir de güzellerin yazgısına, zalime zulüme; çirkin olup da gözeli alana söğer..
Kadıncağız yorgunluktan düşüp kalmış.. Bir zaman sonra gece yarısı, Dayım nenemi dürter:
- Gak ulan, gak hele!
Zavallı Ayşa nenem korkuyla, şok halinde uyanır...
- Ne var Gara Musda ne oldu ülen.. canavar mı geldi?
- Gak ulan, gak da bicaz (birkez) şu göğde yıldızları bir seyret...
- Ne gızı ülen bizim gızımız felan yok burda
- Saman yolu avrat,saman yolu, ülker..
- Hangı samanlığın yolu ülen ne olmuş ülkeye? Ayan herif delirmiş mi ne!
Dayımda hayal kırıklığı:
- Benimki de laf. Ne anlar dinini imanını …min Dıttır Ebe’sinin gızı aydan, yıldızdan... Ülen avrat gak da şu gecenin sesini, yaylanın nefesini bir dinle hiyerif. ölünce mahşere kadar uyuyacaksın işte.
Mahmut Nazik 11 12 2015 Mersin
***
HAYATI RESETLEMEK
Dereköylü bir kadına, (bizimköy)
Resetleyelim hayatı,
Seni sıfırlayalım, bir yaşına götürelim,demişler,
-Gedin ülen işinize, Anam ağladı bu yaşa gelene kadar, bidaamı çile çekeceem, demiş.
***
NEDEN KÜFRETMİŞ
Bizim oraların insanın bir huyu vardır, ya cümlesin küfürle başlar, Küfürle başlamamışsa küfürle koyar noktayı. Kimse küfrün eylemsel yönüne bakmaz, düşünmez. Ama edilen küfürler kişiyi hedef almaz. Aslında küfür bir sağaltım aracıdır.
Ve bizim köylüler müthiş taş atarlar. Her taşları kurşun gibidir.
Hatta komşu köye aralarında kavga olmuş, bizim köy muhtarı:
-Ülen uşaklar iş ciddiye bindi, silahı bırakın taşa sarılın, demiş
Biz çocukluğumuzda hep kaya yarışı yapardık. Ya hedefe vurma, yada en ileri gönderme yarışı. Birde örme sapanla atılan taş vardır; uzun menzilli alaman mavzeri. En az 300 metreden bir öküzü yıkabilirsin.
Bizim köylü Anamur’a gelir. Kasabalının biriyle kavga ederler. Karakolluk olurlar. Tabi bizim ki saf, olanı biteni olduğu gibi anlatır. Sıra Anamurlu’ya gelince hiç kendi suçunu anlatmaz başlar, bir bin katarak yalan söylemeye…
- Hakim bey yalan söylüyor.
- Sus oğlum otur yerine.
- Yalan söylüyor ama polis bey.
- Bak elini ayağını bağlatırım senin, adam gibi dinle.
- Adam gibi anlatmıyor ki, adam gibi dinleyeyim…
- Kes ulan sesini, burası karakol
Bizimki yere eğilir ki taş alıp adamın kafasını pekmez çanağına çevire.
Ama ne yerde , ne gökte taş var, her yer beton.
- Ülen senin ananı, avradını, yedi sülaleni …dim ama, şükret ki yerim yer değel.
- Oğlum neye küfrediyon? hem ayıp,hem günah değel mi?
- Suç sizin polis efendi, şura bir çuval kaya dökseniz, ben de ne günaha girsem, ne ayıp etsem, olmaz mıydı?
***
HASAN EMMİMİN İNEĞE GÖĞNÜYLE Mİ ÇIKTIĞIDIR
Bir gün Hasan emmim iner ahıra,
Tuvalete gidecek aklı sıra.
Olacak ya söner eldeki çıra.
Karanlıkta düşer
biner ineğin sırtına.
inek Hasan emmiyi alıp kalkar havaya.
Paldır küldür, bu ses de ne ola
Ayşe teyz,e iner aşağıya elinde çıra.
Bakar durum kel acele gel.
İnek altta;
Hasan emmim binmiş hayvanın sırtına;
Sen gel de bunda bir anlam bul ara.
Buna bir anlam veremez
ama
Sormadan da edemez:
-Ay goca ne bu hal;
kör olası, ne ol du sağa?
Hasan emmide küfürün biri bin para:
-Ulan garı kırığını görmüş gibi ne bakan bağa;
Gız sanki göğnüm ile mi çıktım bura
Bu da yaşanmış bir olaydır.
Kahvedeyiz, Suriye’yeli muhaliflere gönderilirken tırda yakalanan mühimmet konusu tartışılıyor. Derken iş suç başbakana yüklenince, tartışma alevlendi millet biribirine girecek ti ki arkadan bir ses:
-Göğnüyle mi çıkmış, göğnüyle mi çıkmış.
herkes gülüştü ve bir anda ortalık yatıştı..
hep söyleyene bakıştık, sanki kendi değilmişçesine.
Nolacak … …koyduğumun oğlu, ‘elin şeyiyle gerdeğe girersen’... Meymed aga da oyunda böyle yenilir işte. Ver bir goz…
TÜRK KÖYLÜSÜ
‘Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir. ‘ der Nazım. Ne de güzel der..
İYİ GECELER DOSTLAR… Mahmut NAZİK
.
ALLAH GAYNANANIN HAYIRLISIN VERSİN
(Haber veriyim, Bu fıkra büyülkere. Önce okuyup da, sonra enseyi karartamayalım)
Bizim oralardan biri, Anamur’dan bir kız alır. Daha doğrusu iç güveyi girer. Almasına almış da, Damat saf, yetim, vur elinde ekmeğini al, kaynana DERSEN bir şeytan. Aynı bizim siyasiler, söz başka eylem başka; Dün dediğini bu gün inkar eder. Böyle olunca da anasının yüzünden, kızcağı evde gız gurusu olup galmış. Sonun da bir punduna getirip gızını Ağmada Sarmış. İhale Garibim Ağmada galmış anlayacaınız. Tabi ağmatta kadın bilmeyince… geçinip giderlermiş işte.
Karısı:
- Ağmat git, üç yüz direm et al da şu gompüle (patates) salalım.
Ağmat gider et almayaaa
Eti alır, kaynansının evinin önüden geçerken:
- Hooyn enişte nereye öyle selamsız sabahsız. O elindeki de ne?
- Et ana.
- Gel hele şöyle yanıma..
Ağmat kaynansına varır, elini öper. Hal hatır… Ama nedense kaynan bu gün çok iyi davranır. İzet iktam fışkı diz boyu, hayırdır bakalım der Ağmat.
Biraz sonra kaynanın foyası meydana çıkaaar.
- Ağmat seninle bir bahse girelim, eğer bilirsen ben san bir kilo daha et alacağım, bilemezsen, et benim. Ağmat gerek yok gel bizde beraber yiyekim dediyse de.. Dedim ya kaynan değil bir gaddereli. Kaynananın misafiri gelecek ya, masrafı Ağmattan çıkaracak.
- De sor bakalım
- Benim şey, önümdemi arkadamı?
- Utanarak:
- Ne var bunda, heralda önündedir.
- Hayır hayır heralda yok, önümde miii arkamda mı?
-Önünde.
Kaynana donunu sıyırı, domalıp arkasın döner,
- Bak bakalım önümde miymiş., der eti kaptığı gibi tencereye koyar.
Zavallı Ağmadın tebdili şaşar..
Ağmat kaşına kaşına evine geliiiir. Ama karısına da, anan şöyle yaptı diyemez ya.
-Ayşa gız, kasaqpta et kalmamış, yarın gelirken alırım, bari bir yarma çorbası yap da yiyelim, der.
Ertesi gün iş dönüşü kasptan bir kilo et alıp evin yolunu tutar. Tutar tutmaya da gaynana gugumağuk guşu gibi haberi almış ahmedin gelmesini bekler pencerede.
Ağmat evin önünden geçerken, görmezeye gelip geçer gidecek ama gaynan arkadan seslenir:
- Ağmaaat, ağmat. Ülen nere eden hal ahtır sormadan domuzun dölü,, gızı aldın değel mi, şeytanın doğurduğu bakmazsın yüzüme şimdi.
Ağmat, acelem var felan dediyse de,
- Gel hele gel çocuk şu belime bir basıver, boğün yatamadım ağrıdan.
Ağmat homurdana homurdana çıkar.
Bir müddrt sonra:
- Bak Ağmat benimki önde miii arkada mı, bilirseeen, dünkü etini de al git, bilemezsen elindekini de alırım.
Ağmat kızarır, kızar mızar ama kurtuluş yok. Kaynana bir sarı sakız, fukara sümüğü bulaşmış bir kere yapıştı mı kopmak bilmiyor.
- Ağmat arkan da ülen, arkanda,! demesiyle kaynan zaten hazırlıklıymış, eteğini kaldırdığı gibi divandan arkasına doğru eğilince.. şeyi bir metre önünde şişer kalır.
GaynanA Şeytan değil, şeytanın biciği. dört bacaklı hacana, Garibim saf ağmat nasıl yarışsın şeytanın arka bacağıyla. Zaten yetim, öksüz, iç güveyi, düşmüş bir kere eline.
Eve gelir, karısı.
- Hanı et alacadın oyu bee; ben de seni et getirecek diye bir şey de yapmadım.
- Sana bir şey deyiyim mi Garı: Ananın o pencerede gugumağuk gibi beni beklediği, marpucu da bir gün olsun yerinde durmadığı süre biz on iki ay yarma çorbasına talim edeceez.
Size de ben bişey deyyim mi, neyse demiyeyim. İlk prağraftan anlayan anladı…
Mahmut Nazik 05 03 2016 Mersin
NEDEN KÜFRETMİŞ
Bizim oraların insanın bir huyu vardır, ya cümlesin küfürle başlar, Küfürle başlamamışsa küfürle koyar noktayı. Kimse küfrün eylemsel yönüne bakmaz, düşünmez. Ama edilen küfürler kişiyi hedef almaz. Aslında küfür bir sağaltım aracıdır.
Ve bizim köylüler müthiş taş atarlar. Her taşları kurşun gibidir. Hatta komşu köye aralarında kavga olmuş, bizim köy muhtarı:
-Ülen uşaklar iş ciddiye bindi, silahı bırakın taşa sarılın, demiş
Biz çocukluğumuzda hep kaya yarışı yapardık. Ya hedefe vurma, yada en ileri gönderme yarışı. Birde örme sapanla atılan taş vardır; uzun menzilli alaman mavzeri. En az 300 metreden bir öküzü yıkabilirsin.
Bizim köylü Anamur’a gelir. Kasabalının biriyle kavga ederler. Karakolluk olurlar. Tabi bizim ki saf, olanı biteni olduğu gibi anlatır. Sıra Anamurlu’ya gelince hiç kendi suçunu anlatmaz başlar, bir bin katarak yalan söylemeye…
- Hakim bey yalan söylüyor.
- Sus oğlum otur yerine.
- Yalan söylüyor ama polis bey.
- Bak elini ayağını bağlatırım senin, adam gibi dinle.
- Adam gibi anlatmıyor ki, adam gibi dinleyeyim…
- Kes ulan sesini, burası karakol
Bizimki yere eğilir ki taş alıp adamın kafasını pekmez çanağına çevire.
Ama ne yerde , ne gökte taş var, her yer beton.
- Ülen senin ananı, avradını, yedi sülaleni …dim ama, şükret ki yerim yer değel.
- Oğlum neye küfrediyon? hem ayıp,hem günah değel mi?
- Suç sizin polis efendi, şura bir çuval kaya dökseniz, ben de ne günaha girsem, ne ayıp etsem, olmaz mıydı? MAHMUT NAZİK
Mahmut Nazik 19 01 2016 Mersin
DENİZİ İÇMEK
İçki haram olsa da Türkiye'nin en dindar bilinen yerlerinde bile çok içebilmek bir yiğitlik ölçüsüdür. Bazı yerlerde biri birini yıkabilmek için arkadaşının bardağına sigara külü dökeni mi dersin, kadehi doldururken hile yapanı mı dersin, içki içmek muhabbet değil de bir delikanlılk yarışıdır sanki. Karadeniz’in köylerinde düğüne giden beylerin, daha çok içki içebilmek için yarım çay bardağı sıvı yağ içip düğüne öyle gittiğine bile tanık oldum. İçtiklerinden mi; sarhoşluğa özlem mi bilmem ama tassavvuf şiirlerinde bile meyhane, şarap, sarhoşluk dervişi en çok etkiliyen motifler değil mi? Hoş dayakıştırmalarımız var hani: aslan sütü, ateş suyu, aşk suyu, bezmi dem, bezmi mey…
“Şarabı o içmiş,
sarhoşluğu siz yapıyorsunuz! ” MEVLANA
“Sevap almak için içeriz şarap
İçmesek oluruz düçar-ı azap
Senin aklın ermez bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali” (Harabi)
Haydi Abbas, vakit tamam;
Aksam diyordun, iste oldu aksam
Kur bakalim çilingir soframizi,
Dinsin artik bu kalb agrisi: Cahit Sitki
Ömrümü demle geçirdim,
Gamla mesgul olmadim.(Sair Esref)
*
Amerikali yazar Jack London, "John Barleycorn-Bay Alkolik" adli romaninda içkiyi şöyle anlatir: "...Çiplak gerçege ve ölüme
giden yolu gösterir. Insanin görüsünü berraklastirir,
bulanik rüyalar gösterir. O, hayatin
düsmanidir, hayatin akilliliginin da
ötesinde bir akil hocasidir. Eli kanli bir
katildir o. Gençligi öldürür."Aydin Boysan, Yasama Sevinci adli
kitabinda "dem üzerine" yazarken bir
Bektasi'den alintiyla bitirir. "Azi az zarar,
çogu çok zarar."
Neyse bu kadar ukalalık yeter. Gelelim bizim köylüye.
Bizim köylü ilk defa Anamur’a gider. Yılbaşıdır, oturup bir lokantada içmeye başlar. Kalkacağı sırada, kasabalı bir iki zengin züppesi:
“Ulan sende hiç ciğer yoğumuş be, erkek adam bu kadar mı içer? ” der..
Her şeyimize laf söyle, ama erkekliğimize laf ettirmeyiz argadaş; bizimki geri oturur bir otuzbeşlik daha devirir. Bu arade diğerleri de matrak olsun diye bir kaç duple içirirler. İyice kafayı bulur.
“Önüme Akdenizi getirin ırakı diye içmezsem anam avradım olsun.” diye sarhoş narası atmaya başlar.
O zamanlar bizim köylüleri belki de haklı olarak Anamurlular sevmezdi. Bir Dereliyi, Kızılcalıyı, veya Saklarlıyı (Bu üç köy vahşiliğiyle tanınırdı) tongaya düşürmek veya birini dövebilmek de Anamurlular için bir yiğitlikti.
Anamurun zübbeleri, içerdin, içemezdin bizimkini gaza getiriler.
Bizim köylü:
“Sabah olsun da görün. İçemez de kafama çember takıp Pazar yerinde tellal ile gezmezsem, bana da erkek demesinler.”
Züppe milleti işte, ertesi gün curcuna olacak ya, yarın olacakların hatırına hesabı öderler.
Sabah olur, haydi bakalım deniz gırağına. (kenarına)
Dragon çayının kenarından denize inerler ki… Koskoca bir derya. Bizim adam denizi görünce şaşırıp kalır. Hiç köyden şehire inmemiş ki denizi görsün. Bir kez nikah için inmiş onda da hökemet konağının önünden geri dönmüş. Deniz deyince bir kova su sanıyor olmalı herhalde..
.
Bizim adam bir halt ettiğini anlamış anlamaya da işin içinden nasıl çıkacak.
Bizim köylü, bıyık altından gülerek:
“Ulan ben sizinle ne zaman bahısa tutuştum”
“Ağşam tutştuk ya erkeksen tut sözünü.” Deyip dalgaya başlarlar.
“Peki bu çay sabaha gadar böyle akdı mı buraya? ”
“Akacak tabi? ”
“.mına goduğumun o. Çocukları! Madem ağşam bahsa tutuştuk, sabaha gadar bu çayı denize niye akıttınız ya. Önce akşamdan beri akıttığınız suyu çekin, ondan soğra gelin yanıma da görün erkeği Akdeniz'i içer mi, içemez mi? ”
kasabalılar hart hurt edince bizmki geri çekilir; eline yumurta gibi iki deniz çakılı alıp fırlattığı gibi bir ikisinin kafasını yarar. Eee bir dağ köylerinin, bir de yörüğün taşı kurşundan beterdir. Kim yanaşabilir 40 metire yanına. Kavga kızıştımı " dabanacayı bırkın, Allah için daşa sarılın millet." derler bizim köyde. Şehir çocuğu ne bilsin taş ile savaşmasını... Onlar zoru görünce sıvışmasını öğrenmişler.
Köylümün.mına goduğunun o. çocukları, yaralılarını da alıp arkalarına baka baka Anamurun yolunu tutarlar...
Köylüm oturur denize bakar, bakar, bakar. Alaha serzenişte bulunur.
"Be Gözel Allahım, hikmetinde sual olunmaz emmee; Kimine doldurusun, kimini gurudursun. Bu gadar suyu bura dolduracağına, birazını da şu bizim Sumak dağının yamacından, Bağlamaya doğru akıtsan da davar davşan ırahat etse böyüklüğüne yakışmaz mıydı? "
AĞLAMA GIZ AĞLAMA
Tanıdık bir hemşire arkadaşın eczacı kocası dünyasını değiştirdi. İsmi lâzım değil; rahmetlinin karısının ortak arkadaşı bir başka arkadaşla birlikte taziyeye gittik.
Rahmetlik sağlığında karısına şiddet, aldatma etmediğini bırakmasa da alışkanlık mı desem, ne desem; belki yalan, belki gerçek kadıncağız durmadan ağlıyor.
Bizim bayan arkadaş teselli ediyor:
-Ağlama gız ağlama; üç gün sonra unutur da rahat edersin.
Mahmut Nszik 08 Eylül 2022
ASLINDA ÇOK FIKRALARIMIZ VAR DA.. ÇOĞU BEL ALTI... NE OLUR NE OLMAZ... HOŞLUKLA KALIN..
MAHMUT NAZİK
.
Mahmut Nazik 19 01 2016 Mersin
Kayıt Tarihi : 8.3.2017 17:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!