Bugün de yine gün akşama dönmüştü.
Zülküf Amca,berber dükkanını kapatmak için kapıya çıktı, fakat elini cebine attığında anahtarı yerinde bulamadı. Demek anahtar yine o ahmak çırağı Cemil’de kalmıştı. Kaç kere cebime bırak demişti ya anlayan kim? ’Adam da kafa yok ki kafa...’ diye mırıldandı. Geçende arkadaşlarla Tırsak Selim’in lastikçi dükkanında menemen yapacak olmuşlardı da, bu salak çırak dört yumurta yerine sekiz yumurta, iki ekmek yerine beş ekmek alıp getirmemiş miydi? ’ Allah bir adamın aklını alacağına canını alsın...’ diye homudanarak elini cebindeki cep telefonuna uzattı.
Telefon uzunca bir süre çaldıktan sonra, Cemil’in sesinden önce genç kızların kıkırdama sesleri geldi. Zülküf Amca ’ Tövbe tövbe...’ dedi. ’ Hesaba kitaba aklı ermiyor ama çapkınlıktan da geri kalmıyor...’ Cemil ’ Evdeyim’ dedi ama, yalan olduğu ortadaydı. Zülküf Amca ’ Ne cehennemde olursan ol, ben iki dakika sonra çıkıyorum, hemen gel dükkanı kapatıp! ’ dedi. Yavaş yavaş Bilal’in kahvesine doğru yürüdü. eklem romatizması her yanını sardığı için, mecbur olmasa hiç yürümeyecekti... Öylesine diz ağrısından bizardı ama eve gitmeden kahveye muhakkak uğrardı. Çoğu çocukluk arkadaşlarıydı zaten. Bu mahallede doğmuş, burada evlenmiş şimdide baba yadigarı o köhne evde ömrünü tamamlamayı düşünüyordu. Aslında hiç bir şeyi kafaya takmazdı, zaten takacak olsa çoktan mahallede bir kaç kişiyi, hele o salak çırağı Cemil’i çoktan gırtlaklaması gerekirdi. Adını soranlara şakayla: ’ Derdi yok’ derdi... Kaygısız adamdı zaten öteden beri...
Her zaman ki gibi yine sırıtarak kahveden içeri girdi. Seveni çoktu, kimsenin işine de karışmazdı zaten. Bazen delikanlılar takılırdı: ’ Yine ete zam gelmiş...’ ’ Gene mi ’ ’ Vallaha gene...’ Adamcağız hafif aptallaşır gibi olur, ardından başka bir delikanlı: ’ Zülküf Emmi, yine emekliye verilen zam gözündeki çapak taneciği kadarmış...’ Tüm bunlara rağmen yine sinirlenmez ’ Hadi hadi... Şükretmesini bilin nankör herifler...’ diye, kökleri sigaradan sararmış seyrek dişleri görünecek kadar gülerdi. ’ Dünya yansa umurumda değil, beni Allah böyle yaratmış.. Derdi yok deyin bana...’ derdi ya, onca dertli adam onun bu rahat halini kıskanır, derdi yok demek işlerine gelmezdi...
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek