acıları konuşanları görünce başımı öne eğiyorum, topluyorum acılarını, bir garip paylaşım işte. bir kadını anlamak, başka bir ölümü yaşamak.
yaz günü denizin hemen kıyısında, çok özlediğim halde ayaklarımı denize götürmek yerine, onu dinledim uzun uzun. martılar diyordu, parktaki deliden ve çöp tenekesinden topladıklarını anlatıyordu. sonra diyordu, bir ağaca çıkıp çevreyi dinlemek, eskiz kağıtlarına hayatı karalamak istiyorum. gözleri kaçıp gitmiyordu, öylesi dik bakıyordu ki insana, direk yüreğine iniyordu. beyaz örgülü kazağı ile unuttuğu zamanı ve unuttuğu, almaya geldiği aşkı anlatıyordu. sonra havuz kenarına birileri gelince sustu ' yordum seni, git istersen ' dedi. 'sorun değil dinliyorum' dedim. birazdan bir muz patlar dedi. Birkaç dakika geçmemişti ki; 'pat' sesi geldi
oda kapısını ve yatağının altını anlattı, küvete girdiğinde gözlerini ağzına kadar suyla dolu ortamda nereye sakladığını, 'ağladım' gözlerini suya değil, ellerinin arkasına saklıyormuş ' ben ağladım' gözlerim dedi ' artık görmüyor' sus dedim, sustu. çantasından bir kağıt çıkardı ve 'oku' dedi. okuyordum.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
öldüğünde ölüsüne bakılmayan
acıyorum ama uzanamıyorum acıma.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta