DENİZE DOĞRU…
Gün ışımak üzere…Saat sabahın dördü…Tenim yarı sıcak yarı soğuk,gözlerim yarı uykulu yarı mahzun ve kirpiklerim ıslak…yol alıyor yüreğim denize doğru…Seher vakti olmuş olmasına da vakit, uyku nedir bilmiyor yorgun vücudum…aklım yol alıyor denize doğru ve Deniz aklımdan çıkmak bilmiyor..
Bir an değiştiriveriyor insan hayatını… Sadece bir an! Geçmişinizde ki tüm sevgilerin ve sevgililerin yalan olduğunu, tüm mücadelelerin, hayat kavgasının, sevgi yerine nefretin, mutluluk yerine hüznün, bir gülücüğün yerine gözyaşlarının ve kavuşmanın yerine ayrılığın da şu kelebek ömrü hayatlarımızda ne denli yersiz, anlamsız ve boş olduğunu bir kez daha vuruyor yüzümüze hayat…
Ilık bir meltem dağıtıyor saçlarımı ve gözyaşlarım yol alıyor denize doğru… Ayaklarım çıplak, kumsalda yürüyorum denize doğru… Nereye ve neden gittiğimi bilmeksizin yüreğimin sesini dinliyorum ve hayatıma dinlediğim bu sese göre yön vermeye çalışıyorum…
Daha önce hiç üşümediği kadar üşüyor yüreğim… Öylesine terk edilmiş, sahipsiz ve sessiz buluyorum ki yüreğimi bu sefer… Sanki bir parçasını attım da denize, kalbim kırık ve parçalanmış, kalbim üzgün ve sersefil diğer yarısını arıyor,ve ben hiç bilmediğim bir yöne,yol alıyorum denize doğru… Beni ne bekliyor,neden gidiyorum bilmeden,sadece ömrümün geri kalanında pişman olmamak için hayattaki tüm kuralları,gelenekleri,yaptırımları,insanların “ne düşüneceklerini” bir kenara bırakıp, sevdiğim adama doğru, bir meçhule, Denize doğru yol alıyorum.
Artık biliyorum ki, ben bu zamana kadar hiç kimseyi ve hiçbir şeyi böylesine tutkulu ve böylesine içten sevmemişim… Hiçbir şeyin ve hiç kimsenin benim hayatımda böylesine derin bir etkisi olacağını, hayatımdaki tüm dengeleri alt üst edeceğini,ve denizdeki gel-git’lere rağmen bir gün kendimi Denizin kollarına kayıtsız bir şekilde bırakacağımı biliyorum.
Tüm bu bildiklerim bir yana, bir gün sevgili oğluma vermem gereken bir öğüdüm olması gerektiğini de biliyorum artık… Ona mal mülk bırakmaktan daha çok, hayatta bilgiden başka kutsallığı olan bir şey daha olduğunu söyleyebilirim artık… O da “Sevgi”…Tutkuyla sevmek…Karşılıksız ve çıkarsız sevgi…
Ona ne olursa olsun sevgisi ve bilgisi için gerekirse dünyanın diğer ucuna gitmesi gerektiğini ve sevgisinden,sevdiğinden ve bilgisinden asla vazgeçmemesi gerektiği öğüdünü bırakacağım vasiyet olarak….
Bundan bir otuz ya da kırk yıl sonra nedenlerle ve acabalarla büyük bir pişmanlıkla uyanmak istemiyorum sabahları… En azından o “bir an”ın benim hayatımda ki tüm anlamları anlamsızlaştırdığını, tüm renkleri değiştirdiğini ve yüreğimin sevmekten asla korkmayacağını öğrendiğimi bilerek ve dudaklarımda bir gülümseme ile uyanmak istiyorum sabahları…
Geceleri eğer sevdiğim adam yanımda olmazsa, her ne şekilde olursa olsun,resmiyle avunacağımı,güzel gözlerini,kırlaşmış saçlarını ve tenini resminden defalarca öpüp,bundan bir otuz yıl sonra da onu seveceğimi biliyorum.Yani yine yol alacağım Deniz’e doğru…
Tenim buz kesti…Gözyaşlarıma hakim olamıyorum yine.. Akrep yelkovanı kovalıyor ya benim içimde saatler,günler geçmek bilmiyor. Yüreğim onu nasıl sevdi ben de bilmiyorum. Zaten aşkın formülü olur mu? Tıpkı caretta yavruları yumurtadan çıktıklarında iç güdüsel olarak,yaşamak ve yeni bir yaşam için yol alırlar ya denize doğru,işte ben de yeni bir yaşam için,içimi saran sıcaklığıyla yol alıyorum, bir yaşam ve sevilmek umuduyla Denize doğru…
Her gece gözlerimi kapadığımda uçsuz bucaksız bir mavilik kaplıyor rüyalarımı,derinlere,binlerce fersah derine dalıyorum,ve korkusuz,umut dolu ve aşkla yol alıyorum denize doğru..
Gabriel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık isimli eserinde,roman kahramanı sevdiğini tam ellibir yıl bekliyor! Bugünlerde popüler t.v kanallarından birinde izlediğim bir dizi de ise, dizinin başrol kadın kahraman sevdiği hatta evlenmek üzere olduğu adam nikah günü onu bırakıp gitmesine rağmen,tam yirmi yıl bekliyor,bir gün gelecek umuduyla sevdiği adamı! Ellibir yıl ömrüm olacak mı, hatta bırakın ellibir yılı, yirmi yıl ömrüm olacak mı bilemiyorum ama gerçek aşkın,gerçek sevginin,ve kah roman kahramanının kah dizideki kadın kahramanın sevdiklerini neden bunca yıl,gözlerine bir başka göz değmemecesine,inanarak,sabırla beklediklerini şimdi ben de anlıyorum.Gerçek aşk sizi pençelerine bir almaya görsün, hayattaki önceliklerinizi,hayallerinizi,projelerinizi bir anda altüst edip,hayatınızın ortasındaki o kocaman eksene yerleştiriveriyor 'sevgiliyi' hayatınızın tam ortasına ansızın,sizin hiç beklemediğiniz bir anda...Ve başlıyorsunuz yol almaya bu sır dolu sevgi denizine doğru...
Bırakın bir haftayı, iki gün haber alamayınca buğu bakışlı sevdiğimden, dünya dar oluyor bana... Ne gece uyku giriyor insanın gözüne, ne de uyumak istiyor insan...
Kendimi dalgaların sesine,denizin mavisine,ve nefesinin sıcaklığına bırakıveriyorum hayal de olsa bu anlarda ve sonunun ne olacağını hiç düşünmeden,tüm varlığımla yol almak mücadelesi veriyorum var gücümle Deniz'e doğru...
Bu yol zorlu bir yol... Ama aşkın o tatlı ve rahatlatıcı aroması dolaşmaya başladığımda damarlarımda, sevdiğim adam yanıbaşımda olduğunda, ben de satenler içinde,sevdiğim adamın teninin sıcaklığında buz gibi soğukta, sahipsiz kalmış yüreğimi ısıtırken, ister istemez sevdiğim adamın tenindeki tuz tadı dudaklarımda, bu zor,yalnız ve soğuk gecelerin hepsinin acısını çıkarıyorum... Yol almışım denize doğru...dudaklarımda belli belirsiz bir miço türküsü... Bir ömrüm var onu denize verdim, bin ömrüm daha olsa, küçük bir kız çocuğu gibi eteğimde biriktirir tüm sevgilerimi,aşkımı, şevkatimi ve sabrımı, döküverirdim denizin serin,sığ ama güvenli sularına...
Yol alıyorum Deniz'e doğru...
Dudaklarımda mısralanmış kelimeler,
'Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar! ...
İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.'
Gülücük HatunKayıt Tarihi : 29.4.2009 03:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Herşeyin sebebi Deniz... Gönül ferman dinlemiyor, Tek bildiğim gerçek, yol almalıyım Deniz'e doğru...