Deniz Sevişmeleri
I
Buğulanmış balık tadındadır akşamları deniz.
Solumaya kalkarım yakamozlu dumanını,
köpük köpük rakı dolar camlanan gözlerime
Zorba Kuzey Rüzgarları'nın sunduğu...
Arsızca sarılıp yatarım, soluk soluğa
doyumsuz sarı tenine kızgın kumsalın.
Tuzlu sıcak kollarına bırakırım
yangına düşmüş yalnız bedenimi,
ve o kural bilmez serseri ruhumu...
II
Çapkın yıldızlarla muzip ay seyre çıkar
tırmanıp doludizgin, karanlık tepelere…
Dalgalarla oynaşır,
tuzlu öpücükler serperim
ateşli akşamlar yorgunu tenine
sevişirim, köpük köpük ter içinde…
Karnı inip kalktıkça
sertleşir kayaları dip sarhoşu denizin,
midyelerin dudakları pörsür
hoyrat öpüşmelerden
aşkın ateşiyle çıldırır yakamozlar...
III
Süzülür sessizce sesler
uzayıp giden sevişmelerden.
Hep seni hissettiren
ılık, mavi bir soluk salınır
kayalardan soyunmuş suretinde.
Kuluçkadan uyanır kumsal
telaşla suya taşır yavrularını.
Kuru yosunlara kazınır ayak izleri
- o büyük günahın kanıtları-
derin, ıslak ve tuz kokulu.
Ve sen gidersin,
derin bir hüznü sürükler
geride bıraktığın gözlerin…
Defnelerle örtülür ayak izleri…
IV
Erkenci kuşlar yıkar düşlerin sınırsız evrenini
ve sen gelirsin... utanç mavisi gülüşünü
saklayıp, telaşla karalanmış yüzünde.
Ve sen gelirsin yeniden
renkleri solmuş o soğuk yaz sabahının
ıssızlığını yıkarak küçük ayaklarınla...
-umarsız, çıplak ve utangaç-.
Saçlarında danseden, yosun kokulu
hırçın okyanusları sürüp tenime
süzülüp geçersin bir balık gibi,
bilerek atlayıp GÜNAYDIN'ı
öpülmüş dalgalara dalarsın…
Arkada
şaşkın gözleri patlak böcekler
çökmüş umutlarıyla yalnız bir adam
ve bozulmuş ayak izlerine karışan
Düş Kaleleri...
V
Terkedilmiş yüreklerin, titrek
sahipsiz elleriyle boğulurken yalnızlık
sen dalganı geçersin,
aşkın yüceliğini konuşurken balıklar…
“Suyun kutsallığı ve asaleti var bende
duru ve dokunulmazım.Yıllanmış şarap
ve yosun kokulu saçlarım büyüler
evreni…Vurgun yer yüzümü gören,
ulaşılmazım karanlık derinlikte…
Güneş, davetkar ışıklarıyla geçip gider
uğramadan çürümüş bedenine.
Batık hayal gemine zincirleyip kendini
köleliği seçersin sen;
kulelerine kimsenin ulaşamayacağı
o kasvetli, baykuş yuvası kalende...
IV
Dalgaların sessizliğini kıran
çığlıklar birikmiş gözlerine
yaşanmamış nefreti aşkların özlemi
ve kavgaların umarsız yorgunluğu akar
oyalı mendilleri yırtarak
okşanmamış memelernin vadisinden...
Akar, tuzlu çağlayanları keşfedilmemiş
ören kaya mezarlarına
-kapılarını ahtapotların tuttuğu-,
Kurur dudakları balıkçıl öpüşlerin…
Sen ordasın, mercanlar gibi biriktirip
korkunç yalnızlığını,
kendi yüreğine zincirlenmiş forsa…
VII
Hayali sevişmelerden yorgun
koyu bir dulluk çökmüş omuzlarına…
Derin akıntıların kara kırbaçlarıyla yontulmuş
heykel kalçalarından bacaklarına akar,
zamanın kirlenmiş kanı... Akar
büyülü sancısı dindirilmemiş tapınaklarına
papaz balıklarının sakal büyüttüğü
izbe manastırına…
Kurur dudakları balıkçıl öpüşlerin...
Sen ordasın…
Tek kişilik santranç tahtanda
yalnız kalmış bir şah kadar mağrur,
çaresiz… ve gözlerin yukarda…
VIII
Yüzün arınmış jestlerden, mimiklerden
yüreğin çıplak aşklardan, sevgilerden…
Dilin kurumuş, şişmiş…
Denizin çekilmiş, çölleşmiş tenin…
Yolun sonundasın, hiç yürünmemiş…
Vahalarında seviştiğin o serap kent
çoktan gömülmüş kumlara…
Farkındasın tüm bunların: Deniz bitti…
Karaya oturdu, “korsanlar”dan kurtardığın
mücevher gemin, ışıltılarıyla tutuşan
beyaz yelkenini kanatıp…
Yırtık bileklerinden akıyor
batan ömrün lekeleri… Akıyor
yıldızlar, kayıp ayaklarının altından
- yılan balıkları kadar kaygan-…
Orda,
- Büyük Ayı’ya kapanıp kalan-
kimsin,
kimsin sen ey yıldızların kölesi…
1993-95 Girne- Lefkoşa
Tamer ÖncülKayıt Tarihi : 2.4.2014 16:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!