Bir toprak yol yürürüm, ayağım çakıl
Kan sızar topuğumun tozundan
Neyi özlesem
Ne zaman özlesem
Uzağına düşerim damı akan evlerin.
Karşımda bir sürü otlar sessizce
Geceden kalmıştı ışık. Asılı ve amaçsız öylesine. Ben geceden de değil, çok öncesinden kalmıştım. Tanıdık ve de aynı oranda yabancıydı her şey. Camlar günün ilk ışıklarıyla oynaşıp buğulanmışlardı. Kontağı çevirdim. Tekerler ağır ağır çıtırdatıyordu kuru otları. Her şeye baktım, hiçbir şey görmeden.. Hızlandıkça ağaçlar ip gibi dizili, akmaya başladı iki yanımdan. Gaza bastıkça ezdim acılarımı, öfkemi kabarttım, besledim içimdeki hafızası güçlü adamı.
Saatlerdir bu koltukta oturmuş, uyumuş, uyanmış, için için ağlamıştım. Bedenim ne de ağırdı ruhuma. Öylece çakılıp kalmıştım çaresiz ve yılgın. Sanki şimdi bu yolda ben gitmiyordum da, yol tüm benliğimin üzerinden geçiyordu. Yükümün altında kalıyordum, dizlerim karnıma batıyordu. Daha dün geçmişi yaşarken nasıl oldu da bugün gelecek oldu anlayamıyordum. Her şey bu kadar hızlıyken nasıl bu kadar ağır ve acılı olabildi bir anda? Düşündüm, bir yolu olmalıydı. Elimi kalbime bastırıp kanı durdurmanın bir yolu.. Organlarım yer değiştirmişti sanki. Gözümü kapattığımda kalbim gözümde atıyordu. El ve ayaklarımı yitirmiştim, yerine çirkin uzantılar gelip yerleşmişlerdi. Saçlarım gibi uzanan bu süprüntüler de neydi?
Çoğu insanın acıklı aşk öykülerine çıkıyordu yolum. Bir adam bir kadını sever, bir kadın bir adamı sevdiğini zanneder. Kadın adama inanmaz, adam kadını yeterince umursamaz… Ve bir gün bütün öyküler aynı noktada birleşir, herkes aşk adına muzdariptir.
Uykuya yatar şehir
Renkler susar,
Annem ağlar hatıralarda..
Yatağımda sallanırken pembesi dökülmüş düşler
Yuvarlak bir kentten kadifemsi kucaklara düşerim.
'korkuyorum demiştim ya
gerçekti..
Mavi çarşafının üstünde
tepelemesinler diye beyaz yelkenden kanatlarımı
’gidiyorum’
diyemedim...
Karanlığın rengi yoktu
Issız bir ıslığa yüklediğimiz kuş sesini
Siyah sanıyorduk.
Gölgelerden duvarlar geçiyordu
Duvarlardan korkular
Ünlü bir ressam çığlığı çiziyordu tuvaline
Ölüm
Hatırlattıkça kendini
Yaşam,
Ön sevişmesiz birleşmelerce biniyor sırtıma.
Bu yük,
Yük değil
Ayrılığa beş var saatim
Sevda suçundan elbiseler giyeli
Böyle bir vedaya hazırlanmadım hiç…
Gitmek istiyorsun ya
Ne diyeyim,
Git…
-Ve sonra
Oltadan kurtuldu balık
Damağında iğne ucu bir kesik
Dimağında korkular-
Haziran tutuyorum avuçlarımda
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!