Ömrümün gençlik şeridinde adındı aklımı hatalı sollayan. Yelkovan usul usul gezinirken saatin bağrında, akrep zehirliyor beynimi. Bir sigara söndürüp bir sigara söylüyorum koyu yalnızlığıma. Gecenin gündüzü kovaladığı an da telefonum çalıyor sen olabilir ihtimali ile açıyorum. Aynalarda unutmuşsun parmak izlerini, silmeye cüret edemedim meraklanma. Baktıkça batıyor arkamda bıraktıklarım, her dokunuşunda delik deşik olmuşluğum ve kandırılmışlığım elime tutuşturulan. Masum, lekesiz bir aşkla. Dağların doruklarından seller dökülüyor üzerime, yağmur düşüyor. Kar tanesi üşüyor, göçebe soğuklar yerleşiyor iliklerime. Dağdan inen bir eşkıya gibi hüzün iniyor yüzüme, telaşlı karanlığın sessizliğinde dolaşıyor sesin. Bilmiyorum nesin! Yaşamla aram açık diyorum sana, kapatsana!
Söylesene sevgili payına düşen gitmek miydi? Hangi dil anlatabilir ki gidişini, her eylem bir anlam barındırsa da, anlamsız kaldım gidişine! Oysa gitmek bir eylemdi, Türk Dil Kurumun’da susmakta öyle, koşarcasına uzaklaş kendinden ve kentinden.
Biliyorum nefes nefese kaldın susmaktan, kalbinin atışı patlatıyor kulağımın zarını. Saatli bir bomba gibi hayatım, zamanı gelince kalp duruyor ve ben patlıyorum zamansız aşka kurulmuş erken patlayan bir bomba gibi. Dileniyorum adını herkesin dilinden! Öldürmese de, dokunuyor artık kalabalık yalnızlığım. Hadi konuş yeter ki susma! Susunca kendim bile anlamıyorum kendimi.
Yaşamla aram açık bu sıralar, kapatsana!
Gecenin ikindisinde yitirdim uykuyu
Beş duyumu felç etti gidişin
Körebeler ilişti çocukluk düşlerime
Korkak bir özne gibi gizlendin sen her şiirimde
Birinci çoğul şahıs olamadık hiç ‘‘biz’’
Bu gece içkiliyken il oluyor içim.
Hiçbir şey söylemeden gitme! Yoksa
uyanır benimle tehlikeli kelimeler, ayağa
kalkar, saldırgan kötürüm ruh
sabırsızlanır alnından öpmek için çocuk mermiler
hiçbir zaman ‘şimdi gitme’ diyemezdim
her insan zaman, zaman gitmiştir
Ayrılık yüklü vagonlar, geçiyor artık
pasına hasret sinmiş,
aynı raylar üstünden.
Etle tırnak gibiydi oysa?
Nasıl alıp-ta, çektin! Kopardın.
Gözlerini, düşlerimden…
İhanetin sağanak yağışında telaşlı telaşsız atıyorum adımlarımı, ıslanarak ve hiç uslanmayarak!
Yürüyorum usul, usul aşk batımına. Çekince beni içine sessizlik, kullanılmış intiharlar karışır aklıma. Sen ayrılıktan yana olunca ben sürgüler çakarım yüreğimin kırık kapısına. Yangınından artan külleri basarım yarama, kadehler tanık olur kahroluşuma.
Avunduğum heceler çoktan kurudu, bir ben kaldım bu şehrin kaldırımlarında sırılsıklam, uykusuz, bir ben bir de; bir de neyse… Gecenin çığlığında sustuklarımla ayaklanan gözlerimi astım kirpiklerinin uçlarına, nere baksam ordasın! Ama yokluğun bir yumruk ağırlığında oturdu yürek boşluğuna. Bir adın kaldı aklımın kurak ikliminde filizlenen. Aşkında çivisi çıkarmış dünyadan çıktığı kadar. Yüzyılımın ilk çeyreğinde sen yorgan sanıp üstüme örttün geceyi ve ben üşüdüm o gün Temmuz’da. Bildiğin Şubat soğuğu değildi beni bir ahmak gibi düşündüren ve üşüten. Gidişinin tarifi yoktu hiçbir kitapta. Başka coğrafyalar kanatmasın mülteci kalbini. Takvimlerin onsekizimi gösterdiği o günlerde, hayatın gerçeklerini söndürdüm sigaramla. Yalanlar yaktı genzimi!
Savurdum acıları dört bi yana.
Bir daha yüzgöz olmamak adına.
Tavan arasındaki, tozlu sevinçlerim var başucumda
Yüzümdeki çizgilerden anladım yaşlandığımı.
Hor, hakir gördü tüm aynalar beni.
Oysa zamansızdım, amansızlığım yetersizdi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!