Gözlerim: yüreğime bağlanan acı iletki
her gece sulbüne inkarı dayatan
bitmez tükenmez bir dağ silsilesi
sebep olduğu uzuvların çelişmesi
bedenin asiliği.asi
söyleme o halde söyleme nolur söyleme
sen söyledikçe ellerim felçli
gözlerim mazlum
surların dibinde kirli süleyman
yağmurlu çarşında çamurlu esvap
bir pasaklı yorgan gibi korkak
yorgun
çekingen
sen söyleme:
okudum zaten ömrünü söylencelerden:
daha yaşanmamış asırlardan geliyordun
o kadar parlak
o kadar nisan.
söyleyecek lafın yoktu dilinde o zamanlar
ve lugatın çok amaçlı bir peyk gibi
bütün bir asra dönük
topladığın bilgilerle verdiğin yansı,
doğayı kendine çekmişliğin,
çiçekleri,oksijeni ve çimeni kendinde toplamışlığınla söyledin:
bana gel
bu sözcükler bir lugata ait olmaktan çok
gül hışırtısı gibi bir sesti
gül hışırtısı beyaz bir kitap
ihtiyar bir kızdı
vakur ve ihtiyar bir kız
çünkü hangi sözlüğe girsem yabancı
hangi kelimeyi konuşsam evreninin ötesine düştü
yokluğun gözlerimle ıslandı o zaman
varlığının toprağa davet oluşundan anladım bunu
ben de her damlada bir tuhaf ısı
her yağmurda sana uzanan parmağı görüyordum
doğaya karşı kıskanç
kendi bedenime küs
yağmurun yağmasında bir hinlik vardı biliyordum: gri,puslu,sevgili
sen sevgilim: kusursuz döndüğüm yürünge
sözlerini kendi var eden efsun
söyleme!
her yağmurda ıspatlanan hidrojen
gül,su
ve mül üstadı!
öğrendim sembollerini de söylencelerden:
yağmur yitiriştir diyormuşsunuz
oysa her yağmur kutsal mesihtir hâlâ bedenimde
söyleme!
öğrendim şimdini söylencelerden:
duygusallaşmışsın
yaşlanmışsın biraz daha
gerçeğe daha yakın bir tarafın
konuşurken
duyguların açelya direncinde
orgazm vecizleriyle örtük
sanki bir mahzen sohbetinde yüzün
ve gördükçe ızdırabını ağlıyorum sebebime
yanlış bir ömrü bütün gerekçeleriyle
söyleme o halde, söyleme nolur söyleme
sen söyledikçe başkaları söylüyor seni,bilmiyorsun
sen söyledikçe alnımda is
yüreğimde yalanla dolaşıyorum
elimde üç baş karanfil
cebimde yasak ecza LSD
sus ve koru beni sükûnetinle
söyleme:
öğrendim tanımlarını söylencelerden:
dünya: kendi içinde sayısız alaşımlar diyarı
grinin bütün tonlarını barındıran vitrayla
şimdi beyaza daha yakın
ben yokum söylencelerin hiçbirinde
her gece doğaya ayin niyetine parlar aşkım gökyüzünde
senin ummadığın,bilmediğin mekanların
gizli kalmış mihraplarında
ismini iftira gibi taşıyan bilge aylaklarla
ah! o nemli mihraplarda.....
gözlerinin tarihini okuduğum kitaplardan
müstakil bakış açıları
ne kadar piç ki hep ayrılıkta kalıyor
gözlerinin tarihini okuduğum kitapların
içindeki belgeler
ne hazin ki hiç bilinmiyor
şimdi açıklanabilir mi izafiyetin evren soylu mantığı
veya felsefenin göğsümdeki uzayı?
cevabın yoktu ve gittin
gittiğin aydınlık güneşten değildi üstelik
her yandan yüreğimi tutuşturan bir çıranın
masum aydınlığıyla yetindin
iyi ettin...
yürümeye devam ettim ben de
gidiş dönüş hep aynı
karanlıktı ama ah! orda sözün yoktu
yüzün müydü o, her seferinde son kez gördüğüm....
Kayıt Tarihi : 2.5.2012 13:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!