İnanmak ya da inanmamak.. Bu herkesin kendi elinde olan bir kavramdır. Kimseyi bir şeye zorla inandıramazsınız.. İşte bu yüzdendir ki, cennet de, cehennem de, kişinin kendi özgür seçimine bırakılmıştır. Cehennemlikleri bekleyen hâlihazırda bir ateş yoktur. Her cehennemlik, dünyâdaki kötü seçimiyle, zulmetiyle kendi kıvılcımını canlandırır ve alevlerini kendisi götürür, âhiret kervanına...
Belki, insanoğlu önce şüphe eder, sonra doğruyu bulur. Belki de, dünyânın aldatıcılığıyla, düşünmeyi bile gereksiz bulur, ölümün soğukluğunu unutur... Peyami safa'nın dediği gibi, 'şüpheden doğmayan iman piçtir' teorisi de savunulabilir.. Ki, bir bakıma bu en mantıklı olandır denilebilir. Çünkü imanın tahkik mertebesine erilir; anneden, babadan ve kültürden alındığı gibi (taklîdi olarak) değil de araştırarak, Kurânı (tek gerçeği) derinlemesine anlamaya çalışarak ve zamanla hissederek, yaşayarak.... Belki bir serçenin kanat çırpışından, yuva yapışına kadar, doğanın her seyrinde, aklımıza gelebilecek tüm muazzam sanat eserlerini dahil edip, beyni yetkin kullanarak tefekkürün tadına varmaktır, imânın tahkik meselesi.. İşte bu da bazılarına göre şüphe ile başlar ve zamanla belirli düşünme eylemleri ve çalışmalarla kuvvetlendirilir.. Şüphe beraberinde merâkı getirir.. Her merak, doğruyu bulmak için atılan bir adım, bir arayıştır. Çeşitli araştırmaların yapılması, düşünmeye sevkettiği gibi, tefekkürün de tadına ulaşılmasını sağlar.. Bu itibarla imânın yapı taşları, sağlam temellere dayandığından taklîdi imânda olduğu gibi, her zelzelede sarsılmaz... Kısacası imânı tahkik yoluna gitmek için, beynin tüm şüphelerini gidermek gerekir.. Ki, imânımız gerçek ve kalıcı olsun da biiznillâh, bizi ebediyete dek korusun ve huzurun dinmeyen demlerine taşısın. Aksi takdirde taklîdi imânın (yâni dünyâya gözlerimizi açtığımız an itibariyle bize öğretilen, belki de dikte ettirilen inanmışlığın etkisi) kalıcı bir etken olmayacağı gibi, her an sönmeyi bekleyen bir mum misâli yanar ve bir zaman gelir ki, erimenin vermiş olduğu tükenmişliğin etkisiyle, korunamayacağı için, ölmeye yüz tutar.. İmânın tahkik meselesinde ise bir mumun etkisiz halinden söz etmek mümkün değildir. Evet o da yanan bir ateştir fakat sönmesi zor olan bir ateş; belki bir yanardağın kaynayan bağrını, buna örnek olarak verebiliriz...
İnanmak veya inanmamak bu kavram kişinin kendi elindedir. Lâkin inanmamanın da bir inanmak olduğunu unutmamak gerekir.. Aslında imânsızların da, vicdanlarıyla beraber kaldıklarında bir kaç saniye, dakika da olsa, belli süre zâfında, inanmaya başlıyor olması bize gösteriyor ki, tamamen inançsız bir insan düşünülemez. Çünkü, düşünme yetisi Halıg olan yüce Yaratıcı tarafından her insana kutsal nimet olarak sunulmuştur.. İnsan düşünmeden duramayacağı için, düşünmeyi yaratanı da bulması çok zor olmayacaktır.. Evet bulması hiç de zor olmaz; bir süre inanmaya başlar, fakat kafasındaki soru işaretleri barındıran nice şüpheleri cevaplayamadığı ve bunlarda sonuca varamadığı için, inançsızlık kuyusuna düşer ve böylelikle kaybolmaya yüz tutar, imânın ışığı... Bunun için, inancı tasdikleyerek, sönmeyen bir nûra gark olmanın en sağlam yolu, beyni karıncalandıran şüphe boşluğundan, tefekkür iksiri ile düze çıkmaktır... Tefekkürün kalitesi de bilimsel verilerin iyice araştırılmasından geçer. Çünkü, yaratılış sanatı ne kadar çok incelenip, bilimsel olarak tasdiki göz önünde bulundurulursa, tefekkür rengimiz de o kadar yeşilimsi ve sürükleyici olacaktır.. Belli bir vakitten sonra tefekkürsüz edemeyip, 'Samed' olan; her an kendisine muhtaç olduğumuz, bizlere hava veren, su veren, kısaca hayat veren; 'Hayy' olan Rabbimize daha da yakınlaşıp, bu dünyâ metasının sonu, âhiret gerçeğinin ise başlangıç noktası olan ve de takvâ ehli dışındakilere buz gibi soğuk gelen ölüm gerçeğini, sıcacık yaşayacak nitelikte, ölümün yeni bir başlangıç olduğunu anımsayarak, ferahlığın verdiği huzur içinde olunacaktır...
Tekrar etmekte fayda vardır, hiç inanmayan insan veya cin, kesinlikle düşünülemez. Elbette ki, o da bir şeylere inanıyordur. Kendisini yoktan var eden Allâh'a inanmaz belki ama, şeytana inanmıştır. Farkında olmadan şeytanın hileli kucağına oturmuştur da, bundan dolayı, morfin yemiş insan misâli, pek düşünme çabasına girmek istemez.. Ama canlı ve cansız yaratılan her sanat eseri, sürekli göz önünde olan doğa harikaları, insanı ister istemez düşünmeye iletecektir. Bu doğanın değişmez kanunudur. İnsan düşünmeden yaşayamaz.. İnsan, yaşamın her ânında düşünme eylemi sayesinde çıkış yolları bulur ve doğruyla yanlışı ayırt edebilecek kapasiteye bürünür.. Çünkü bizleri yoktan var eden yüce Yaratan düşünme yetisini, bize has kılmıştır.. Hayvanlar düşünemez... Maalesef bazı insanlar da var ki, nedense düşünmek istemez, sahip olduğu bu koca nimeti israf eder, araştırmak sıkar onu, çünkü eğer inanırsa, özgürlük sandığı, sınır tanımayan edebsizlikleri bırakmak zorunda kalacaktır...
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta