“Göz göze gelemiyoruz gözümüzün önündekilerle”
Böyleydi O Zamanlar
Ben çocukken, yetmişli yılları gösteriyordu takvimler. Atlarımız değnektendi, çamurdandı oyuncaklarımız. Beyaz bezden köyneklerimiz, basma şalvarımız vardı evde dikilirdi, beli lastikli. En az dört yamalıydı gündeliklerimiz, iki dizde iki arkada. Yeni dikilenleri bayramlara saklardık. Yazın naylon ayakkabı giyerdik, kışın kara lastik, amma kokardı, Üstümüzde, kaçmış tül çorapların ipliğinden örülme süveter kazaklarımız vardı, rengârenk. Üşüdüğümüzde ellerimizi kol yerinden sokar ısınırdık, boynumuz bükülü halde. Ya burnumuzda donardı sümüğümüz ya da muşamba gibi olurdu kollarımız, burnumuzu silmekten. Bez parçası taşıyanımız da vardı mendil diye, divitinden, basmadan öylece kesilmiş. Ceketi, kabanı çok sonra öğrendik ve öğrendikten çok sonra giydik. Bayramlarda memur çocuklarına özenir bacaklarını keserdik şalvarlarımızın, kısa olsun diye.
Ben çocukken, berbere hiç gitmedik. Koyun kırpma makası ile kırpılırdı saçlarımız. Memet dayının saç makinesi vardı Almanya’dan gelme, yalvarırdık makineyle kes saçlarımızı. Çökerdik önüne, meğer arızalı imiş, keserken saçlarımızı yolardı lanet makine. Kalkıp kalkıp otururduk acı çekerek. Ama yinede iyiydi kırpma makasından. Çoraplarımızın deliğini, yırtığını, çıkardığımızda pasaktan çizme gibi duruşunu umursamazdık. Büyüklere alınırdı her şeyin yenisi, eskiler küçüklere verilirdi. Yeninin ambalajına eskileri doldurup yastık altına koyar uyurduk. Mutlu ederdi bizi ambalajın hışırtısı.
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta