Aşktrist
Yetmişli yılların ortalarıydı. Mahallemizin camisinin önünde duran tabutun üst tahtalarından birini aşırıp kendime ayakkabı boyacısı sandığı yapmıştım. Okul ve çalıştığım günlerin haricindeki günlerde ayakkabı boyacılığı yapardım. İyide para getiriyordu. Töb-Der ve benzeri lokaller vardı, sadece oralara giderdim cumartesi pazar günleri. Oyun oynayanlar öğlen ve ikindi vakti dürüm almam için beni gönderirlerdi. Kimi beş, kimi on, kimi yirmi lira verirlerdi. Ben bu paraları aldığım gibi tüyerdim. En az bir ay uğramazdım o lokallere. Eh arada bir ayakkabı da boyadım. Çok param olurdu, ama o parayı muhafaza etmek sorun oluyordu. Cebimde bulundurmama imkân yoktu. Çünkü evde herkes birbirinin ceplerini karıştırır, para ve sigara benzeri şeyleri aşırırdık birbirimizden. Kaldı ki babam sorsa, bu paraları nerden aldın, bir de onun hesabını vermek vardı.
Kara lastik giyerdik. Abime yenisi alındığında eskisi bana verilirdi. Ben o zaman otuz numara giyiyorum, abim otuz beş numara. Ondan bana geçen lastik ayakkabı ayağımda palet gibi dururdu. Ucuna bez tıkardım ama paralarımı o beze sarıp koyardım, kimsenin aklına gelmezdi ayakkabıya bakmak. Zaten ayakkabılar da koktuğundan kimse yaklaşmazdı. Bu paraların büyük bir kısmını sinemada harcardım. Gazoz poğaça harika giderdi. Param olmasına rağmen bilete para vermediğim çok olmuştur. Sinemaya gelen kocaman adamların palto veya ceketlerinden tutup içeri girerdim, sanki onların çocuğuymuşum gibi. Zaten içeri bir girmişsem bir daha dışarı çıkmazdım o günkü gösterim bitinceye dek.
Sinemaya yalnız gitmeye korkuyordum. Bilet paralarını vermemek için mahalleden arkadaşlarımı da davet etmiyordum. Sinemanın önünde afişlere ürkek ürkek bakar dururdum. Neredeyse bütün afişlerde silahlı ve kılıçlı adamların resimleri vardı. İlk gittiğim filmi hatırlıyorum. Kara Murat. Cüneyt Arkın, Hale Soygazi. Ne güzel bir kızdı o öyle, aman yarabbi. Ama afişte Cüneyt kıza yiyecekmiş gibi bakıyor. Vuruldum Hale'ye. Topladım tüm cesaretimi ve girdim içeri. Karardı içerisi, film başladı, Hale göründü jenerikte, adı yazarken. Sonra yok oldu. Bekle bekle Hale yok. Ben Hale’yi beklerken, atılan okları bana isabet edecek korkusuyla koltuğumda eğilerek izliyordum. Sahnelere göre tepkilerimi seslice haykırıyordum, yandakiler gülerek uyarıyordu beni, 'seni duymazlar diye. Beyaz perdede Hale Soygazi'nin göründüğü sahne hala gözlerimin önünde. Cüneyt bizim Hale’ye asılmaya başlıyor ve aşk doğuyor. Cüneyt'e hala sinir oluyorum. O filmlerinde de beddua ederdim, bir düşman kılıcına denk gelir diye. Beddualarımın tuttuğuna inanıyordum.
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…
Şiirleriniz gibi nesir yazılarınızda çok güzel.....kelimeleriniz ve anlatımınız doğal ve içten.....anı okumanın farklı bir yanı da vardır.....o anlatımın içinde ya kendinizi bulursunuz yada hayallere dalıp o anları yaşarsınız....
Bizlerle paylaştığınız için teşekkürler....
Saygılar.
hayatı ve hayatını bu kadar doğal anlatan, bu kadar sürükleyici yazabilen sevgili rahim bey...ne çok şey yaşamışsınız ki yazabiliyorsunuz...insan yaşamının dümdüz çizgilerden oluşmaması gerektiğini anlatmaya çalışan lise öğretmenimi şimdi daha iyi anlıyorum...yüreğinize sağlık...
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta