Deneme-2 (Yırtık Sayfaların Günahı Ne?)

Hatice Kuzu
37

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Deneme-2 (Yırtık Sayfaların Günahı Ne?)

Yırtık Sayfaların Günahı Ne?

Yazmak... Yazabilmek... Kalemi eline alınca ya da klavyenin başına geçince ince tıkırtılarla ifade edebilmek duyguları... Kimi zaman ağır ağır, düşüne düşüne yazmak.. Merdivenden düşme korkusuyla yukarı çıkan bir çocuk gibi... Yalın, içten, sonrasını düşünmeden, o anı yaşayarak. Bazen bastonuna yaslanmış bir ihtiyarın ağır, aksak, soluklanışlarını hissederek yazmak... Ağdalı ve tamlamalarla dolu, buram buram tecrübe kokan, öğütler veren... Her sözcüğü özenilerek seçilmişcesine, ahkam keserek... Bazen de piyano çalarken kendini ritme kaptırmış bir müzisyen gibi, daldan dala atlayıp potpuriler yaparak yazmak..

Yazmanın kolay olduğunu sanırız. Her eli kalem tutan birşeyler yazabileceğini düşünür. Kolay meslek gibi gelir bize yazarlık.. Büyük bir hevesle, coşkuyla başlarız. Ama zamanla bu coşku dolu başlangıçlar yerini zoraki, görev icabı yazılan yazılara bırakır. O zevk için yazılan günlerdeki coşkuyu, tadı bulamaz olursunuz yazdıklarınızda. Asıl zorluk konu bulmakta olur. Elinize kalemi alıp yazmak için oturduğunuzda şiddetli esen bir kasırga alıp götürmüştür sanki dağarcığınızdaki tüm sözcükleri. Cümleler saklambaç oynar beyninizde ve siz ne kadar iyi ebe olursanız olun bir türlü sobeleyemezsiniz onları. Yazmak için nafile çabalarsınız. Yazacağınız yazıdan çok okuyanların bu konuda ne düşüneceğini, eleştirmenlerin nasıl ahkam keseceğini düşününce gerilerek, özenerek yazma çabası içerisine girdiğinizden; buruşturulmuş sayfalar yığın oluşturur önünüzde. Duygularınız dumura uğramıştır sanki... Bir anda kör, sağır, dilsiz oluverirsiniz. Kaleminiz yazmaz olur, siz hissetmez...

Ayağa kalkar ya bir sigara yakarsınız ya da bir fincan sıcak kahve molası verirsiniz. Muhtemelen beton yığınlarına bakan evinizin penceresindesinizdir o an. Birden sihirli bir çubuk dokunur sanki duygularınıza.. Beklediğiniz an gelmiş, sözcükler sobelenmeye başlamıştır. Koşarcasına uzanırsınız kaleme ve kağıda... Öyle seri, öyle çocukça bir tavırla yazmaya başlarsınız ki gülümsememek mümkün değildir görüp de bu halinizi.

Yırtıp yırtıp tekrar başlar; başarmanın verdiği heyecanla, kendinizi zafer kazanmış komutan edasıyla atarsınız yumuşacık koltuğa... Yazdım, başardım!

Kim için yazdığın, ne için sevindiğin belli olmaz. Kendini rahatlatmak için mi, insanlar okusun; paye alayım diye mi? Egoistçe mi yazdın, toplumsal çıkarlar için mi, nedeni asla bilinmez...

Peki önemli olan bitirebilmek midir sadece? Dağları delip incecik akan bir su gibi süzüldü mü yazdıkların katılaşmış yüreklere yoksa Çin Seddi’nden daha zor aşılan duvarlar mı ördü araya bilinmez.
Belki de senin için hiç bir şeyin önemi yoktur yazmış olmanın dışında.Okunamadan yazılıp yazılıp yakılanların alevinde ısınmaktır seni mutlu eden... Düşünüp, düşüncelerini özgürce dışa vurduğun için, hiçbir kaygı duymadan hoyratça karaladığın için o sözcükler anlam taşımıyordur belki de senin nezdinde. Çoğu kez önemsemezsin oraya öylesine koyduğun bir üç noktanın okuyanı nerelere sürüklediğini... Bazen sadece laf olsun diye; hiç kimseyi, hiçbir olguyu düşünmeden; okunsa da olur okunmasa da, görevimi yapayım zihniyetiyle yazdığın sözcüklerin okuyucuya neler hissettirdiğini düşünmesin bile.

Sözcüklere hiçbir his katmadan, özenmeden seçerek; sözcük oyunlarıyla renklendirerek yazdınsa bir de... İnanmadan ama inanıyormuş görünerek... Yalan duygularla... Yazdım demek için... Boş vaadlerle dolu, sahte sözcüklerle... Duymadan, hissetmeden, laf olsun diye.

Bittiğinde herkes hayran olduysa yazdıklarına, senin nezdinde yazılanların sıradanlığını düşünmeksizin.. Ve sen biliyorsan o sözcüklerin belleklerde derin bir iz bırakıp yıllarca silinmeyeceğini; sahte duygular, boş vaadler, ümitsizlikler içerse de... Çoğu kez defalarca yazıp, çizip, karalayıp buruşturularak, içine bir damla his koymadan bitirip okuyucuya sunmuş olduğunu...

Gerçi biliyorum tümü yalancı sözcüklerin, tıpkı insanlar gibi. Ama yırtık sayfaların günahı ne peki yığılırken bir köşeye?

'Öylesine yazılmış yazılar, öylesine yaşanmış hayatları ' anlattığı sürece daha çok köşe yazısı yazan çıkar bu ülkede.

28 Ocak 2002

Hatice Kuzu
Kayıt Tarihi : 28.8.2004 00:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Kadir Deniz
    Kadir Deniz

    doğru söze ne denir?
    * * *
    Öylesine yazılmış yazılar, öylesine yaşanmış hayatları anlattığı sürece daha çok yazı yazan çıkar bu ülkede......
    * * *
    Bu söylediklerinize Edebiyat diyorlar bu ülkede...

    Sevgiyle,
    KadirDeniz

    Cevap Yaz
  • Yüksel Özzbek
    Yüksel Özzbek



    ...yazınızı okurken Orhan Veli'nin çok sevdiğim bir şirinin öyküsü takıldı usuma...üstad o güzelim şiiri beğenmemiş olacak ki;dış fırçasını sarmış...daha sonra tesadüfen bulunan şiirin tamamını bilemiyoruz maalesef...evet yazmak asıl olan,başlamak bitirimek değil demek isterdim ya yalan söylemiş oluruz....başalamak güzel de bitirimek anlamlaştırıyor şiiri,yazıyı....yazının zorluğudur onu bizi çeken.ulaşılmaz olana ulaşma,en güzel sözcük dizimini gerçekleştirme hedefi olmasa masanın başında ne işimiz olabilir di?:)) güzel bir deneme..kutlarım...Yüksel Özbek

    Cevap Yaz
  • Mutlu Ayar
    Mutlu Ayar

    Yani deneme derken ben denedim ama siz denemeyin mi demek istiyorsun Hatice abla siz çocuksunuz demeye mi getiriyorsun :)) banane o zaman sende deneme :)))

    güzeldi gerçekten... ayrıntı dolu en çok sevdiğim şey...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Hatice Kuzu