Dinlerin hemen önünde ve dinlerin neşvü nema buldukları bir köleci mana düşüncesi vardı. Bu sistem takım erki keyfilik iğinin, takım erkine özgü koşulları kullanımın; demokrasisi olmakla ortaya çıktı.
Bu haliyle bu aşamada demokrasinin üçayağı vardı. İlk ayağı ortak olana karşı olup, ortaklığı yıkmaktı. İkincisi yıkılan bütünden koparılmakla köle yapılan ayak takımı üzerinde doğru her türlü yaptırımı uygulama meşru iliği takım erkinin hakkıydı. Üçüncüsü de takım erkinin takdiri olan bu iradenin, ayak takımı üzerinde doğru olan eğilimine; ayak takımının tevekkül içinde yerine getirmesinin inşasıydı.
Takım erkinin istekleri, mana anlayışının da irade ve istekleri olmakla; takım erkine bir tasarruf hakkı, ayak takımının üzerine doğru yaptırım ödevi oluşla biçimlendi. Takım erkinin isteği ve iradesi nereden kaynaklanıyordu? Kuşkusuz ki mülkten yoksun kılınana karşı, mal sahibi olmasından kaynaklanıyordu.
Mal: bir kullanımdı. Açlığa ve yokluğa bir karşılanma olmanın şiddet ve cebirci olan kullanımdı. Bir güç kullanımıydı. Ve mal, bir yönetme ya da devlet oluşla MÜLKTÜ. Mülk söylemi: mal sahipliği olmakla, mal sahipliğinin; mal sahibi olmayanlar üzerinde aksi kutupla polarmalanan alan geriliminin çekimine doğru cebir ve şiddeti yönetmenin kullanımı olmakla, yaptırım gücü olmasıydı.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta