Demokrasi Adına 2 Şiiri - Bayram Kaya

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Demokrasi Adına 2

Girişen uygulama toplumun yasaları ile belirlenmiş bir talep edilmedir. Ya da kişilere dek hak edişleri, yine toplumun kendi öz denetim mekanizmaları sayesinde, kişiler sağlayışlarının takibini yapmak da, toplumsal demokrasinin gereğidir. Ezen ezilen giriştirmesini, razılıklı kılan, ortalama bir anlayışla kabul edilir tutumdurlar.

Kişi hakları gerçeklenmesinin toplumsal takipleridirler. Bunun yanı sıra, yine; kişiler hak edişlerini, kişilerin kendi bireysel başvuru yollarını kullanıyor olmalarının hak olması da, güncel somut bir demokratik uygulamadırlar. Demokrasi; bu istemlerin ya da talepleşmelerin, kişiler düzeyinde de, takip edilebilir olmasıdır.

Toplumlar, demokratik kazanımlarınızı; kendi yasalarıyla belirlemiş olması, yapılırlık ve yapılmazlıkları içerir. Bunların tümü demokratik kullanımdırlar. Komşunuzun bağırmamasını isterken; bağırma, komşunuz açısından bir yapılamazlıktı sınırlanma olurken, bunun ihlali durumunda sizin de, komşunuzun bağırmamasını istemeniz de, yapılabilirlikti bir demokratik haktır. Şu halde demokrasi; yapabilirliklerle ve yapılamazlıklardan gerçekleşen zorunlu bir uygulamadırlar. Demokrasinin bir yüzü sınırlanma ve yasağa doğru doğarken; diğer yüzü de kullanıma, hak edişe doğru doğar.

Demokrasilerde, kimi kullanımlarımızdan, bir kısmının sınırlanması demek, herkesin herkese 'göre' bir kullanımıdır. Sınırlanmalar, yukarıdaki komşunun bağırmamasını istemek gibi bir yüzü başkasına sınırlanmayken; diğer yüzü de, sizin sessizliği 'kullanma' hakkınızdırlar.

Dolaysıyla sizin de başkasına göre bağırmanız, komşunuzun sesizliği kullanma hakkına saldırınız olur. Kimi kullanımlar da, demokrasi içinde; toplumun talepleşen yükümü içinde doğar. Herkesin genel kullanımında olan ve yine herkesin herkese göre değişebilen çok özel hak kullanımıdırlar. Söz gelimi can güvenliği talep edilmesi, herkesin genel bir demokratik kullanım talebidirler.

Yine bir maden ocağında baret kullanımını talep etmek de, herkesin herkese göre değişen özel demokratik talebidirler. Gerek genel, gerek özel taleplerin gerçekleşip gerçekleşmediği, şikayetlenmesine katılmak,ya da bu şikayetlere sahip çıkmak, genel katılımcı, demokratik taleptirler.

İşçi işveren arasındaki uzlaşma da herkesin herkese göre bir demokratik talebidirler. Aslında burada demokrasi, iş verenden çok, işverenin kapitalistti tutumuna karşı, ezilenlerin tutumunu kollayan bir yaklaşımdır. İşveren burada bir çeşit otoritedir. Demokrasiler de toplumun içinde olan otoriteye karşı, güce karşı; toplumun bireylerin ve yurttaşlarının, korunan talebidirler. Uzlaşma ise, işveren ve emekçinin, toplum otoritesi içindeki; toplumun ilgilenmesi, toplumun kendi taraflarınını gözeten bir anlamasıdırlar.

Organik ego düzlemlerin haricinde; doğada kendi için kendi içincilik yoktur. Yani 'demokrasi adına demokrasi' olmaz. Yukarıda da belirttik. Her toplumun sadece benzeşen ve birbirine benzemeyen demokratik uygulamaları vardır. Girişen toplum ilişkilerinin, toplumdaki payını kendi üyelerine sağlatış durumlarıdır. Demokrasi; toplum üyesinin, toplum otoritesine karşı sağlayışları olan ilişki biçimlerini, kullanma girişmesidir.

Ancak toplum içinde demokrasinin uygulanmasına değin olan otoritenin baskıcı bir karışması olduğundan da, demokrasi adına (yani sizin gelecekteki aynı tür hakkınızın kullanımına dair doğacak kazanımlarınızın mahfuz oluşuna sizin, katılımcı bir reaksiyonla müdahalenizdir de. Eğer katılınıcı olacak bir talebinizi, sizler; dış alanlı ve kişiler öznel irade beyanları üzerinde, dolaştırıyor olmanız, belki “demokrasi adına” demenin aitti tanımına uygundur. Yani sizin mahfuz haklarınıza yönelik olacak la, katılımcılığınızdırlar.

Bu nedenle, demokrasi adına gibi her gün yüzlerce çeşidini duyduğumuz alakasız söylemleri, liberal aydınlar gibi kimi egemen çevre işbirlikçileri de söylemektedirler. Bunlar, halk üzerine oynanan, halkı oyalayan, bilmesinlercilik karartmasıdırlar.

Söz gelimi; “demokrasi adına…” diye başlayan bir sözle; 'başkasının görüşüne, inancına, giyim ve kuşamına karışmamalıyız' derler! Yine bu anlamda ve domokrasi adına sizler; feodalizmin yaşam bulma hakkını savunabilirsiniz! Ve 'feodal efendi, isterse kölesini ezer', deme demokratik hakkınızı; ezmenin meşrulaştırılması doğrultusunda beyan edersiniz. Hatta; 'kölenin de, ezilme hakkı vardır' deme hakkınızdır! Güya bunlar, uygulamaya geçilmedikçe sakıncaları yokmuş!

Eğer bu tür savlamalar bir fikir jimnastığı, bir münazara, bir düşünme simulasonu değillerse, demokrasi adına saçmalamadırlar. Hayal ile gerçeği karıştırmaktır. Sistem dışı olguları sistem ilişkisi gibi görme yanılsamasıdır. Aşamalaşmış sistematik gelişme tarihini bilmemektir. Eğer bunlar bilinerek yapılıyorsa, böylesi ahvali, öyle olunur sanılıyorsa, bu sosyal yapının ruam (mankafa) hastalığıdır

Yine söz gelimi bir toplumda sizin eğitim alma hakkınız vardır. Toplum bunu taahhüt eder. Bunun sağlanmasını ister olan sizler de; talep eder olma arayışlarınızla; sizin demokratik bir hakkınızdır. Bu örneklem üzerine, siz demokrasi adına yepyeni bir demokrasi üretip, talep edemezsiniz. Demokrasinin nasıl oluşup talepleşileceğini, biraz aşağıda belirtilecektir. Neyin demokrasi olacağı ya da olmayacağı fikri, yaşamın zorunlu ilişkisi içinde çıkar.

Siz, üretim ilişkilerinizi belirlemedikçe, demokrasinizi de belirleyemezsiniz. Madem yer ve zaman bağıntılı ilişkilerinizin uygulanmasına dek olan tutumlarınız bir demokrasidir. Öyle ise yine güncel ilişkileriniz içinde olmayan, ilişkilenmelerin kullanımına dair olan tutumlarınız da; demokrasinin yapılamazlıklar kapsamından yana olan, demokratik bir taleptir. Yani köleci sistemin kölecilik hukuku, o ilişkilenme sisteminin, kendi zaman zemin düzlemine göre olan somut koşullu demokrasisidirler.

Açıkçası sizin; 'feodal efendiler, kölesini isterse ezer' demeniz, bugünün sağlanır ilişki biçimi içinde geçerli demokratik bir tutum olmayıp; aksine sizin buna karşı oluşunuz demokratik bir katılımcı tutumdur. Siz buradan mahfuz haklarınıza olacak bir tehdidi, algılamalısınız.

Halbuki; 'feodal efendi, kölesini isterse ezer' demeniz, kendi konjonktürünün, sınıflı yapısına göre, o gün için kişilerin kişilere göre meşruti demokratik bir hakkıydı. Feodalin köleye nasıl davranacağı o zamanın yasaları ile sözleşilmiştir. Elbette o günlerde insan hakları sözleşmesi olmadığından, bu pek tabi görülen bir durumdu. Ancak merhamet duyguları ile kimi kez karşı olunan, sıradan bir gelişme idi.

Şu da bir gerçek, insan hakları o zamanlar olsa idi dahi bu süreç, o ilişki biçiminin üretim şeklinin hakimiyetine dönüşmesi için, öyle olmak zorundaydı! Ne kadar da vahşi, ne kadar ilkel, ne kadar acımasız görülürse görülsün o öyle olmak zorundadır. Tıpkı bu günkü toplum yasaların, kapitalizmci hakimiyetinin demokrasisine dönüşmesi gibidir.

Feodalizm, köleci düzeni vahşi görüyordu. Bu görece çok doğrudur. Kapitalizm de her ikisini vahşi görmektedir. Buda görece çok doğrudur. Yarınki sistemde bu her üç aşama sistemi özellikle de bu üretim düzeniyle kapitalizmi vandal bulacağı, inanın adınız gibi gerçek olacak bir anlayıştır.

İşte bu bize gaddarca gelen meşrutiyetleşmeler içinde yaratılan mağduriyetlere sosyal yapının dinamikleri de katılarak, pansumanca ama, kendi zaman ilişkilerine göre doğru yaklaşımlı tedbirleri öngörmüşlerdir. Bunlardan bir, kölecilik ve kölecilik hukukunun bir yansıması olan sadakadır. Zekattır, bağışlardır, Robin Hut'luktur, ganimet gibi çapul yapmak vs. Günümüz toplumlarının üretim ilişkilenmeleri içinde bunlar olmamalıdır.

Yani siz demokrasi adına köleliği ve köleliğin toplum içindeki sınıfsal çatışmacı yansımasını elimine etme mantığı olan sadakayı, demokrasi adına günümüz üretim ilişki biçimi içinde isteyemezsiniz. Burada demokrasinin çok temel bir yanı da ortaya çıkar. Demokrasi bir lütuf rejmi değildir. Yani köleliğin, kölelik olmaktan çıkarılması, bir merhametin ve bir lütfün eseri olmayıp; kendi gelişmesi içindeki ardıl koşulara denk düşen, üretim güçlerinin verimli üretim ilişki biçiminden kaynaklı, sağlayış ilişkilenmesinin bir zorunlu anlayışıdırlar.

Şu halde, kişilerin istediği gibi konuşması, demokrasi adına, desteklenmeli midir? Demokrasi böylesi bir lütufu üslenmeli midir? Demokrasi adına söylenenlerden güne denk düşen ne gibi üretim tüketim ilişkisi aksamasının düzenlenmesi amaçlanıyor? Demokrasi adına olacakları biz mi belirleyeceğiz, yoksa bunun da zorunlu bir yanı mı vardır? Toplum sağlayışlarını (yapabilirlik ve yapılamazlıklarını) sınırlamadan, üyelerine yansıtırsa bu bir demokrasi midir?

24.12.2010

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 11.2.2011 09:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya