Yukarıda belirtildiği gibi otoriteler sadece sunum ve buyurma yaptırımı ortaya koyarlar. Bir otorite, kendisini gerçekleyebilmek için diğer otoriteden demokratik talebi olamaz. Çünkü sosyal ve toplumsal otoritenin talebini karşılayabilir başka bir otorite üstü, hiçbir güç yoktur. Toplumsal otorite de doğal otoriteden (üretim) talep eder. Doğal otoriteden talep etmek de topluma aittir, talebin şartlarını sağlama (teknoloji, bilgi, deneyim, uygulama) da, topluma aittir.
İnançların yaptırım talebi başlarda animist totem güç idi. Daha sonra ilahlar oldu. Sürecin sonunda da, tek tanrısal güç oldu. Bunların yaptırım ve otoriter güç olmalarının kaynağı, yine kendilerindedirler. Bir kara delik gibi kendi yansımasını kendi üzerine düşürürler. Üzerlerine düşen kendi yansımalarının yoğunlaşmasıyla, olay ufkunu (kendi sosyal, toplumsal çevresini) eğip bükerek çekim odağı olurlar.
Güç bu inançsal otoriter merkezde oluşur. Gücün kaynağı manadır. Başlarda mana totem güç somut saygılaşma algılamasıdır. İttifaklarla bu tür mana güçlerin totemler bir arada lığı olmuştur. Bir İnannanın, bir Gılgamışın karşı İnannası ve karşı Gılgamış çoğulcu, plüralizm görünümlü totemizmidir.
Giderek bunların etnik birlikler gibi tek Tanrı güç kaynağı olması vardır. Oluşan güç dışta dolanır. Dışta dolaştırılan güç çevrede etkisini gerçekler ve yine kendisine, kaynağa döner. Bu durum, pil gibi bir üretecin enerji (otorite-yapabilme) sağlayarak, enerjiyi pilin dışında dolaştırtıp, iş görmüş olan ve iş gördüren enerjinin, tekrardan pil içine, kaynağa dönmesine, benzer.
Nasıl piller bir alanında + tabir edilen boşluk yükünü, diğer yandan - denilen elektron yüklerinden birisini hareket ettirirler. Nasıl hareket ettirilen bu yükler, pil dışında bir tel üzerinde akıtılmak sureti ile dolaştırılır. Söz gelimi yük tıraş makinesinde geçirilir. Nasıl tıraş makinenin çalışması ile makine üzerinden tıraş işini gerçekleyen güç, geri pilin diğer bir alansal ucundan pilin içine dönerse:
İşte böylelikle pile dönerek gelen enerji, sisteme bir iş (otorite, buyurma gücünü) sağlarlar olmaktadır. İnançların da egemenlik otoritesi böyle düşünülebilir. Yani inançlar veya dinler, kendi kendilerinin egemenci otorite olmalarının kaynağıdır. Kaynağın kendi iç sürtüşmesini insan düşüncesinin, söyleşilen, algılanan mana gücü algısı bu enerji akışını (otoriteyi) sağlar.
Kaynağın gücü, kendisinden dışa çıkarır. Güç (otorite) kendi inanırları üzerinden dolaşarak işlevleşir ve sevap(+) ya da günah (-) iş olaraktan geri kaynağına döner. Artık kaynak kişinin beynindedir. Kaynağın gücü ortaya konmakla, kişi eylemiyle dışarıda buna göre davranır. Bu davranış kaynak gücünün dışarıyı dolaşmasıdır. Kişinin eylemi, geri kendi üzerine yansır. Bu sosyal çevreye ve topluma görünen yanıdır. Bunun bir de kişi içseline yansıyan ve kişiden başlayıp, kişilerden biten, kişinin kendi eyleminin vicdani kontrolünü ve düzeltmesini yapar olması vardır.
Siz güçten, gücün aşırı etkisinden korunmak için yapılacakların demokratiklik adımlarının nasıl olması gerektiği, yasalar içinde sayılan evrelerle siz, gücün karşısında talepte bulunursunuz. Değilse, kendisi otorite olan güç, sizden hiçbir demokratik talepte bulunmaz. Güç sizi davrandırır. Bir gücün diğer güce direnci böylesi durumlarda yalıtkanlılıktır. Toplumsal otorite, dine buyuramaz, dini otorite de, topluma buyuramaz. Zaten zurnanın zırt dediği, anlaşılmaz olan nokta da burasıdır.
Şimdi bu bağlamda inançlara biraz daha projeksiyon yapalım. Ki konu daha bir anlaşılır olsun. Savunmamız neydi. Dinlerin kendisi bir otoritedir. Otoritenin gücünden korunmak için biz talepte bulunuruz. Bu talep ediliş biçimlerine, demokratik uygulama ya da demokratik yol ve yöntemler denir. Ama otoritenin üzerinde güç olmadığından, otoritenin kendisi talep edemez. Talep ediyorsa, talep eden; güç veya otorite değildir.
Dinler kendi içinde ki kendi otoritelerinden dolayı, talepleşme yaptırmazlar. Dolaysı ile dinlerin, ne de demokratik uygulanması, mümkündür. Demokratik olsalardı kendilerinden önceki dinlerin yerini almazlardı. Onlarla talepleşirlerdi! Bu yüzden, söz gelimi herhangi bir tek tanrılı dinler; hak geldi batıl zail oldu ve benden gayrı inanmalar içinde olmak, sapıklıktır gibicesine olan söylemleriyle, en güçlü şekilde ve başka güç tanımaz şekilde, otoritelerini ortaya koyarlar.
Değilse dinler yeni bir inanç, yeni bir otorite ortaya koyamadan, diğer din ve inançlara müsamaha ederekten, ne yayılabilirlerdi, ne esamileri okunurdu. Ne bile buyurma güçleri oluşurdu. Şunu da hiç unutmayalım. Otoritenin hiçbir talebi, demokrasisi ve müsamahası olamaz. Yasalar otoritenin somutlanması olduğuna göre, yasaların müsamahası da, demokrasisi de olamaz.
Bu yüzden inançların değil sosyal yapının müsamahası vardır. Müsamaha ittifakı sosyal yaşam nedeniyle ortaya çıkmıştır. Benzer birçok dinsel otoriteler, kendi inanırlarına buyururlarken, bir arada olabilmeleri için sosyal yapı müsamaha etmiştir. Demokratikleşme talebi, yükümsel insandan ve yükümlü yurttaş insandan, toplumun otoritesine (toplumun gücüne) doğru oluşur. İnançların otoritesinde ise, müminden inancın otoritesine doğru talepler oluşamazlar. Bu yüzdendir ki inançlar bir yönüyle demokrasiyi barındıramadıklarından, toplumsal otoriteden, sosyal yapıya geçmiştirler. Diğer yönüyle de inançlar, toplum içinde üretim yaptıramazlar.
Bu nedenle dinler otoritelerinden ötürü buyururlar. Zaten otorite talep yapan değil buyurandır. Söz gelimi dinler hem olumlarlar, hem boyun eğdirirler: Şuna inanacaksın der. Şunu yapacaksın der. Bunu yapmayacaksın der. Şu böyledir der Dediklerinin nedeni ortada yoktur ve önceden varsa da zamanla toplumsal işlev dayanaklardan yoksun kaldığından soyuttur.
Bu yoksun kalış toplumun teknolojik ve üretim ilişkileri bağlamındaki değişip dönüşmesi nedeni ile toplumların artık o ilişki biçimini, o ahlakı ve o kullanımı terk etmiş olmasındandır. Oysa inançlar toplum gibi hızlı değişemezler. Bu yüzden inançsal ibadetlerin gerisindeki akılcı ve gerçekçi nesnel nedenler bilinemezleşirler. Bu yüzden de inançlar tabudur.
Tabu otorite oldukları içinde siz inançlardan ya da dinlerden talepte bulunarak, şu şöyle olursa şöyle yaparız diyerek ten herhangi bir istekte bulunamazsınız. İnançlarınıza bir önerme içinde asla olamazsınız. Bu da inançların ya da dinsel otoritenin asla demokratik talepleri, içeremez olmasındandır. Bu da dini bitiremez ama dini kullanan o sistematiğin zaman içinde iflasını ilan eder. Din bir başka anlayışla yoluna revan olur. Olmak zorundadır da.
Şimdi yukarıdaki sözü tekrar buraya alalım: Demokratik toplumlarda din ve vicdani kanaat özgürlükleri sağlanmalıdır! İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları demokratik bir taleptir!
Demokratik toplumlar, tarihin uzun uzadıya evreleşmesi sonunda; 1789 yılından itibaren laiklik ilkesi ile dinsel otoriteyi, toplumun bünyesinde ayırmıştır. Yani demokratikleşmenin kendisi, dinin buyurma yetkesini, toplumsal gücün içinde, ayırtılmasının da, vesilesi olmuştur. Dinin toplumsal otoriteden koparılması, demokratik hareketin özüdür.
İnançların, toplumsal işleyişten ayırtılarak, halk alanın içinde inançlara yeniden işlevlilik kazandırılmıştır. Ancak böylelikle toplum içinde demokratik hareketin doğmasının önü açılmıştır. Ne var ki kavram kargaşası yaratan ortamlar tekrardan inançları, dolandıraraktan demokratik toplumsal talebin içine sokup, inançların ilkelerini de toplumdan, demokratik talep yapmaya girişmektedirler.
Dinler toplumsal yapıdan ayrılınca, toplumsal otorite ile bireylerin ve tüzel kişiliklerin talepleşmenin önü de açılmıştır. Çünkü dinler demokratik talepleşme tanımazlar. Bu yanlış değildir. İnanç olgusunun kendi doğasının gereğidir. Böyle olduğundan, geçmişten beri toplumun teokratik otoritesinde öyle ahım şahım talepleşme cesareti yapamazdınız. Şeriattan talep etmek demek gücün (tanrının) iradesine karşı gelmektir.
Tek tanrılı şeriatlarda (otoritelerde) tek talep hakkınız vardır o da dua etmektir! Şeriat otorite olarak size buyururken çok somuttur. Zekât isterken somuttur, sadaka, fitre isterken somuttur, cihat ederken somuttur vs. Ama siz ona dua ederken ortada somut hiçbir şey yoktur. Dinlerin toplumdaki etkisinin kaldırılması ile demokratikleşmenin gerçekleştirildiği somutken, anti demokratlığın müsebbibi olan inançlar, tekrardan demokratik talep içine girdirilerek, toplum içine sokulması, hangi aklın, hangi bilginin, hangi gerektirmenin ürünü olabilir ki?
Bölüm 4
Böyle olunca bir otorite kaynağından talepleşememenin, bir otorite kaynağının buyurmasını kutsal ve tabu sayan dini ve vicdani kanaat, nasıl demokratik talep içinde olabilir ki. Kendisi demokratikleşemeyen otorite, demokratik talep olur mu? Sizin böyle bir bilmezlikçi demokratik dileğiniz! Demokratikleşememeyi ikame etmektir!
Şimdiki halde, toplumsal otorite size, dini tabuları buyruk olarak sunmuyor ki, siz bu güce karşı, kendinizi korumak için, toplum içinde dinin kanat özgürlüğü talebini demokratik talep olaraktan, istiyor olabilesiniz! Bu bir paradokstur. İnanç özde kimse ile paylaşılamayan, dışta şekli birlikleri olan özel anlama ve yaşantılaşmadır. İnançların tebliğsel olanları çok özeldir. Genele (evrene) yansımazlar.
Laikleşme dini ya da inançsal otoriteyi, halk alanın içine bırakmıştır. İnançlar burada sosyal hayat içinde otoritedirler. Demokratik talep içermezler. Dinler, kendi içinde müsamahakâr değillerdir. Ama halk, etnikçi (inançsal) yapısından ötürü müsamahakâr olmak zorundadır. Dinlerin, başka inançlara müsamaha etmeyen hükümleri de ortalık yerde durup durmaktadır, ama dinler yine de sosyal insanın hoş görücü tavrıyla ve insanın birbirine karşı diyaloguyla, artık müsamaha etmenin bilincini ortaya çıkarabilmişlerdir.
İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları demokratik bir taleptir! Sözel söyleminde, burada başörtüsü inancı, dinin bir unsurudur. Eş deyişle başörtüsü bir otorite unsurudur. Yani otoritedir. Otorite eğitim yapmaz! Otoritesinden dolayı, kendisi demokratik talep olmayan ve demokratik talep içinde mülahaza edilmeyendir.
Bir sosyal ya da toplumsal otoritenin kendisi bir başka otoriteden demokratik talep yapıyorsa; bu o otoriteyi küçültür, bu onun otoritesini sarsar. Zaten kendisi bir otoritedir, kendisi demokrasiye izin vermesi gerekirken burada, inançsal otoritenin demokrasi konusu sayılmasının, aşırı bir yanılgısı vardır.
Her türlü inanç eylemi ve dini buyruklar, ibadetler, inanca göre yaşayışlar, dine göre giyinişler, inançlara göre temsilcilikler kendi başlarına bir otoritedirler. Yani inancı oluşturan her bir parça parça anlamlı ifadeleri, otoritedirler. Yani bir buyurmanın, bir yaptırım olmanın gücünü taşırlar. Her biri buyurma olan emir ve yasakların cemi, dini otorite olaraktan, tek merkez olaraktan sosyal yaşam içinde belirirler.
İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları demokratik bir taleptir! denişiyle aslında farklı bir güce, eğitimin konusu olmayan bir baskıya, otoriteye teslimiyettir. Ki eğitim kendi alanında bir otorite unsurudur da. Türbanla, kendi eğimleşmesini algılattığı kendi alımlaşıcılarına, kendi talepleşmelerini (demokratik istemleri) yaptırmayan bir otoriteye, toplumsal otoriteyi teslim almayı uygulanmak istemenin güya kurnazlığıdır.
Oysa demokratik talep, toplumsal otoritenin sunusu ile uzlaşılan isteklerdir. Türbanın uygulamasından kaynaklanacak aksama, mazeretleşme, gibi birikecek adımların talepleşmesini kiminle yapacaksınız ki, türban demokratik bir talep olsun. Burada da paradoks ortadadır. Kendisi otorite uygulaması olan bir fiil, demokratik talep olamaz.
Bu paradoks inançları her derde deva saymanın bilmezci paranoyacı bir paradoksudur. İnançları, her şeyi kuşatır bir zamanlar üstü saymanın, çıkılmaz olan bir varyasyon isteği olaraktan, inançların kendilerini ortaya koyan bir otoriter buyruk olmalarının ve her şeye egemen olmanın yaklaşımıdır, yukarıdaki sözler.
İnanç sistemleri zamanlar üstü oluşlarındaki var sayımlarının sebebini sağlayan dayanaklardan bir tanesi de, inançların bir tanrı sözü olmasının ötesinde, İnsanlara verdiği iki gerçekliğin algısından ötürü böyle savlaştırılmış olmalardır. Bu gerçeklerden birisi; inançların toplumsal gelişmeleri, halka; içsindirir olucu bir misyon yüklenmiş olmalarıdır.
Bu da halkın, yeni gelişmeler karşısındaki acamice uyumsuzluklarını, eski tutumla bağdaştırır olmalarıdır. Bunu da geçiş sembolizmiyle halkın, yeni olana adaptasyonlarını sağlarlar. Yani o günlerin gerçekliği ışığında, yine halkın her şeyi bilemez oluşları vardı. Bu bilmezliklerin sosyal ve toplumsal kültürel acemiliklerine, inanç sembolizmleriyle cevaplar veriyordular.
Zamanlar üstücülük, böylesi bir rol üslenmesinin de, bir cüretidir. Bu yüzden, inançların her şeyi bilir olmasının algısını halka verdi. Kendisi her şeyi en iyi bilir olmanın kabul edilirliği edası ile de otoritesini ortaya koymuştur.
İkinci olaraktan da, insanlar kendi yaşamlarında, daima kendi içsel anlama ve dönüşmelerinin yine kendilerine göre olacak olan bilinmezlerine sahiptir. İşte inançlar var olan bu bilinmezliklerimize daima bir cevap açıklaması olacak bir öznelliğimizdirler. Bu nedenle dedir ki inançlar daima bilir olmanın bir kendine göre açıklama yapar olmaları vardır. bu açıklar olmada zamanlar üstü olma algısını verir.
İşte inançlı kişilerin mutlaklık algı yanılgıları da buradan ortaya çıkar. İnançlar, bilinmezliklerimizi, bize gerçekçi olmayaraktan açıklarlar. İnançlar bu cevaplarlan bir zihni ikna yaratırlar. İnsanın kafasını kurcalayan noktalardan, insanları ikna ederek kararlı duruma geçirirler. İnançların zihni iknası, inançların her alanda egemenci otorite olması fikri ile karıştırılmıştır. Yani inançların bize göre her şeyi açıklar olması sanıcı anlayışlarımızın bizi getireceği yer; inançların her şeyin bilir olması ve zamanlar üstü olan egemenciliği olmamalıdır.
19.05.2010
19.05.2010
Bayram KayaKayıt Tarihi : 16.6.2010 12:34:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/06/16/demokrasi-3-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!