Demokrasi 2 Şiiri - Bayram Kaya

Bayram Kaya
2947

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Demokrasi 2

Bir kere bu söylem toplum dili bir söylem değildir. halk dili inançtı bir söylemdir. Bu günkü toplum içinde sizin bir tasarrufunuz olmayacak; sadaka vermek gibi bireysel bir tutumu, halk içinde yine birerylere gösteriyorsanız bu kabil tutumlara bu sözler söylenir.Bu kabil öğrenmeler, toplum içinde, topluma ilişkin, dillenişle söylenilmesi demek, yurttaşın sürü eşmece öğretilmelerine denk düşer!

Toplumlar karşılıklı yüküm ve zorunluluklar, esasına göre düzenlenirler. Hiç kimse toplumsa bir işini; doktorluğu, uçak mühendisliğini, askerliği vs. babasının hayrına, Tanrının lütfuna, ya da başının gözünün sadakasına, istinaden yapmazlar!

Bu yüzdendir (nedenle) ki, bir berber, berberliği; bir doktor doktorluğunu; bir satıcı da pazarlamayı ve bir yöneticiden politikalar da sorumlu, mecbur oldukları icraatlarını da; Allahın razı lığı için yapar olmazlar! Bu adımız gibi ezbere bileceğimiz bir yurttaşlık bilgisi olmalıdır.

Toplumda görev diye; kurumlar diye, bildiriş veren kavramlar vardır. Bunlar sosyal yapı içindeki töreci ödevler gibi lütfen ve kişiler isteğine bağlı tutum, değildirler. Görev gibi toplumsa olan bir sözcükle ve ödev gibi halksa olan bir sözcüğün anlamını birbirinden iyice ayırmak lazımdır. Aksine yönetenler ve kurum erbapları toplum görevlerini yapmazlarsa suçtur. Bu bağlamda bir hasta hane bana; Allah razı olsun demiyorlar diyen bir hüsranla yada kendi keyfince, lütuf ve minnet olsun diye, açılıp kapanamaz.

Bir toplum içinde maaşlar ödeniyorsa bu Allah razı olsun denişti bir lütuf için değildir. Bu yükümse bir öngörünün zorunlu sonucudur. İşin çarkı devranı zorunlu olacakla öyle döner. Bu insanın kişisel keyfinin üstünde olan bir yasallıktır. Yönetimler, rutin toplum işlerini yürütmeyi ve yeni olacak dinamikçe görev ve geliştirmelerini, toplumun bekası ve mutluluğu ve yararı için en iyi şekilde yerine getireceklerinin seçme ayıklama yarışmasını yapan bir seçimlik yarışma, denetleme ve denetlenmedirler. Yani zorunlu bir tüzel hizmet erbabıdırlar.

Yetkili ve sorumludurlar. Hesap sorarlar, hesap veririler. Görevleri içinde şuna iyilik olsun diye bir kayracı yaptırımda bulunup bulunmamaları bile söz konusu olmamalıdır. Toplumsa mükellefin görev esasları, yasalarla belirtilmiştir. Birbirine göre, görev oluşla, görev alanlarına ayrılmış; bağımsız organlarca denetlenirler.

Oysa halk yaşamı içinde siz bir insanı, kendi arabanıza alarak lütfen davranmış olursunuz. Bu kişi size, Allah razı olsun dileğinde bulunur. Bu doğrudur ve yeridir. Çünkü hiç kimse size, bu insanı aracınıza almanızı ya da almamanızı zorlamaz. Burada bir yüküm yoktur. Böyle bir zorunluluğunuz, yoktur. Bu yüzden halk içinde, halkın kuralına göre, iyilik olmak üzere davranırsınız.

Oysa toplum içinde bir kamu aracına siz (resmi hizmete tabii olmayan durumlar dışında) hizmet bir kamu hizmeti alacakla bir belediye taşıma aracına ücreti mukabil binmeniz ve bu düzenletilmenin yapılması, zorunlu bir görev gereğidir. Sizin o hizmeti verenlere (belediyelere) ve bunu organize edenlere minnet duymanız gerekmezdir.

Toplumsa minnet, karşılıklı yüküm eşilmenin bağcında doğar. Toplumsa görevi siz, bir mihnet olacakla da göremezsiniz. Bu nedenledir ki, toplumsa yüküm eşmelerinizin, tekildi, tikeldi minneti de olmaz, mihneti de, olmaz. Bir mihnet ve minnet olacaksa, tümeldedir (toplum saldır) .

Devlet: ortaya çıkan toplumsa ve halksa otoritenin, siyaseten; siyasetler eliyle biçimlenişlerle, kurum işleyişlerini, devletin devamlılığı esastır mantığınca, biçimlendirmesidirler. Otoriteye uygun, değişken siyasetleri yapılama sanatının, yaptırım gücüdür. Devletler yıkılır. Ama toplumsa ilişkileri hep sürer.

Toplumsa oluşun biçimlediği zorlama, temel ve müessestir. Kurucu olana göre siyaseten şekille şen düzenleşimler de, devlettir. Burada devlete değin işle şişlerdeki çıktının referans uygunluğuna dek geri bildirişim gönderisi, toplumsa olana göre biçimleniştirler. Ne zaman toplumsa üretiminiz ve toplumsa tüketim tarzınız ve burada kullanılan teknolojilerinizdeki düzenleşimleler değişirse; değişim örnekçe ye uygun olarak(karşılıklı bağıntı ve bağımlılıkla devinmeye uygun olaraktan) biraz değişmeler içerir.Buna uygun olacakla da devlet yönetim işleyişiniz de, değişmek zorundadır.

Devlet yönetim işleyişinizin, diğer bir şekil eşmesini de, uluslararası, toplumsa farklılıkların kendi iç dış rekabet koşulları içindeki ilkelerden alışla kendisini tanımlarlar. Bu Demokrasi kendi başına olan bir şey değildir. Bir şeyin, bir şeye göre düzenleşilen dönme çevrimidir. Burada gücün akışı gücü duyanlara doğru ne kadar faydalı yöneltilebilinirse demokrasi (kazanımlar) o kadar güçlenir.

Demokrasi, yasal uygulamaların, dışa açılan uygulanışları içinde, çeşitli düzenlenişler kaydıyla, bir beliriş biçimidirler. Bu uygulamanın güncel toplumunuz içindeki üretim biçiminizle ve üretim biçiminizin olugunca gelişmiş üst yapı envanterleriyle, çok sıkı ilişki durumları vardır.

Yine demokrasilerde yönetim ve yönetilme bir denetilme ve denetlenme mekanizması olacakla da demokrasi; karşımıza çıkan bu gibi sorunsalların aşımıdır da. Yönetim kurumlar eli ilen oluşan teknik çözümlere de bakar. Yine yönetim kendi çözümlerini de örgütlere ve kurumlara tartıştırarak biçim verişle önerilerini de uygular olurlar. Yani yönetim soyut bir muktedirlik olmayıp, bağıntılı; yöneten, yönetilen ve kurumlar hiyerarşinin girişmedirler.

Demokrasi hareket noktasına göre bir serbestleşme değildir. İki kişinin olduğu yerde, davranışlar zorunlu olacakla sınırlanır. Girişen ilişkilerden bir kısmı, bir buyurmayı, bir boyun eğmeyi, bir ötelenmeyi ortaya çıkartır. Bu buyurma ve boyun eğişlere uyulma nedeni, yine kişilerin egosuna hizmet eder. Artık bir tercihin yarar edinilmesi seçimlenmiştir. Bu tercih giderekten kendi zorunlu ilişkilerini ortaya koymuştur.

Bir yerde isteyerek kısıtlılı olmanız, diğer yandan bambaşka zorunlu kısıtlı olduğunuz alanlardaki kısıtlılığınızın ortadan kalkması ile özgürleşmeniz olacaktır. Özellikle toplumsa yaşamla daha bir ortaya çıkan özgürlüklerin farkına varışla da ortamı etkileyen ortama yön veren özgürleşmeler organizesine gidilmiştir. Bucazibeleri nedeniyle, bu kısıtlılık bir otorite oluşmasını ortaya koyar. Otorite her zaman yararlı sonuçlar ortaya koymayacağı gibi her daim de zararlı değildir.

Sonuçta otorite organik, sosyal sistemlerin ve toplumsal sistemlerin, birlikçi olan yararını ortaya koymayı hedefleyen, öznel sistemin kararlı olma isteğini ortaya koyarlar. Otorite, kararlı bir sistemi ortaya çıkarır. Bir anlamda sistemin düşünen beynidir. Sistemin kararlı yapısı için, sistem sürekli olarak, yeni değişkenlerle iletişir olmasıyla olası olmaktadır.

Otorite, bir güç merkezinden, çevreye doğru olan eğilimdir. Eğilimleri algılayan, öznel kişiler de, bu otoriter özeğin etrafında çekenleş ilerek bu eğilimin, cazibesinde devinirler. Otorite içinde cazibe ile çekenle şilen ve otoritenin eğilimini algılayan uygulayıcılar, ya da uyumlaşıcılar, daima bu otoriter eğilimlerin etkisinden memnun olmazlar. Bu yüzden kişi öznellikler, otoriteden hep biraz aksama algılarlar.

Daima aksama yaşarlar. Otorite buyurdukça, eğim alanındaki eğimleşen özne, hep yeni yeni, özel alan aksamaları algılamıştır. İşte tarihi süreçler hep bu türden aksamaları biriktirerek aşamalaşmış ve günümüze değin bir düzey ve düzlem içinde, Uygulama olacaktan biriktirilmiştir.

Tarihi süreç, başlangıçta otoriteyi iki girişme ile oluşturmuştur. Girişmenin birisi; kişi sanı kanı temelli öznel inanmaların, sosyal inanmalı güce dönüştürmesi ile uygulanmıştır. Bir diğeri de, günlük faaliyetin kendine özgü nesnel olanın kurallaşması ile sosyal gücün buyurmasına dönüşmüştür. Söz gelimi, av esnasında her bir kişinin, alınacak olan olası av pozisyonlarından birini üslendiler.

Üslenilen tutumlardan benzer olanlarının sürekli tekrarlarını yapar olmak, belli eylemlerde beceriklileşmek, rol dağılımlarını biçimledi. Bu biçimsel oluşturulma üyeler arasında; görev dağılımını ortaya çıkardı. Böylelikle iş bölüşümü günlük faaliyetin bir buyruklaşması oldu. Ortaya çıkan bu somut sosyal güce saygı duyulması, sosyal bağlaçlı kişinin uhdesinde sosyal gücün cazibesine kapılış olmaktadır. Bunların kişisel iç dönüştürülmesi de inançsal girişmeler olacak idi.

Güce saygıyı, sırf hemcinsinin kendisine gösterdiği zorbalıktan ötürü olan bir durum olarak algılamayınız lütfen. Kişinin kendisinin dışında, onları korkutan, onları heyecanlandıran, onlarda sevinç ve kaygıları doğuran olaylar vardır. Bir aydınlık, bir karanlık, haz elem, sıcak soğuk, acı tatlı, deprem, yel sel, ateşin kişiyi ısıtması çekenliği ile yakması, yıldırımın düşmesi, yanardağın kükremesi, ölüm ve yaşam, ataların kendilerini görür, korur, gözetir olması gibi çevresinde doğa otoritesinin mana gücü vardır.

Ve bu zıt duygusunu oluşturan birçok etkilenmeleri insanlarda zaten vardır. Her şey kendisi gibi canlı idi. İnsanın bu türden duyguları olancasına vardı. Bu sanı ve kanı gidişli duygularının varlığı, inançlaşmasının kaynağıdır. Ve inançları da, giderekten bir otoriter buyurma gücü olaraktan da, kişinin kendisi üzerlerine yansır olmasının zorunlu bir temelidir.

Merkezi otoriteler günümüz toplumlarında bilinçli bir oluşum olaraktan, diğer herhangi bir otoriteden ayrılarak karşımıza çıkarlar. Günümüzdeki otorite; gelişen, geliştirilen bir karşılıklı ilişkileşme olgusu olacaktan, yönetim diye karşımıza çıkmaktadırlar. Her yönetim, başlı başına bir otorite oluştur.

Otoritenin bir sür git devam etme eğilimlerine karşın, zorunlu bir sınırlanışlarla, parçalı yapısıyla da yönetimler; bir yetki paylaşılmasına gitmiştirler. Danışılmalara değin uzayan girişmeler, otoriteyi ortaya koyan ve yönetsel otoriteyi düzenleyen bir süreçle, otoriteler gelişmeci olmak zorunda bırakılmıştırlar.

Şu halde tarihi süreçte otorite deyince, inançsal anlamaların buyurmasından ve günün normal rutinlerinin kurallaşan buyurmasından oluşmuş, gücü anlayacağız. Yönetimin gücü (otorite) , inançsal otoriter dünya ve olgusal otoriter dünya denişle M.S 1789dan itibaren kesin çizgi ile laikleşme olaraktan ayrışmıştırlar.

Otorite güce saygının belirmesi ise de bu güç sırf kendisine yönelen fiziki şiddet olmayıp, bir sosyal birlik düzenlenilmesidir de. Sorumlu olmak sorumlulukları paylaşmak bir sistem hiyerarşisini çıkarıp buna uyabilme plastikliğini de içerir. Giderekten de sistemleşmek zorunda kalmış, bugünkü yaptıran güç biçimlerine gelmiştir.

Demokrasi otoriteye karşı bir dirençleşmedir. Demokraside sadece talep eden taraf vardır ve sadece talebe cevap veren merkez vardır. Bu uzlaşıda hak ortaya çıkar. Merkezin demokratik talebi olmaz. Özek dışa doğru demokratik uygulamayı sunar. Merkezin çevreye olan güç otoritesini alımlaşan yansıtıcıları, bu eğilimleri tabii ki hepten, her zaman pasifçe olacaktan algılamazlar.

Demokrasi, toplumun bilincidir. Demokrasi insan tutumu olmaktan çok toplumun ortaya çıkardığı ve kullanımını bireylere sunduğu bir girişmedir. Nasıl uçağı üretmek, uzaya mekik fırlatmak bir toplumsal bilinçse ve bu toplumsal bilinci kişi düzleminde kişi yetenliğine göre ilişkileyen talebini kullanıyoruz ya da bu talebi sağlıyoruz. İşte demokrasi de toplum bilincinin oluşturulup, bize kullandırttığı ilişkin eylemselliklerdir. Demokrasi bireyler üzerinde yansımaz. Demokrasi toplum üzerinde gerçeklenir.

Toplumun bilinci de, toplumun düzey, düzlem ve zamana değin ilişkinliklerin girişmesinden öğrenilen; çelişmelerin giderilmesi yöntemi; yararın kullanıma sunulmasına değin talepleşme yöntemidir.Demokrasiyi içinde bulunduğunuz ilişkilerden çıkarırsınız. değilse şu şöyle olursa demokrasidir demek soyut ve absürttür. İşçisi, işvereni, fabrikası olmayan toplumun, grev yapma demokratik talapleşmesine değin bu demokrasiyi kullanıyor olmas düşünülemez. Toplum bilinci buna karşılık veremez.

Alımlaşıcılar (kişiler-gruplar) , otoritenin aksayan uygulamalarını, eleştirel yansıtmaları nedeniyle de merkeze, talep ederler. Ya da merkezin eğilimini taşıyan algılayıcılar (tebaalar) , çoğu kez merkezin otoriter eğilim yönlemesinden olumsuz etkilenirler.

Bu giriştiren etkilerle, otoritenin alımlaşanlar üzerinde, olumlu-olumsuz olacaktan, girişilme aksamalarına neden olur. Otoritenin buyurmasını alılmayanlar, otoritenin olumsuz yansıyan aksamalarına karşı da, karşı direnç korlar. Ortaya konan direnç alılmayıcıların otoriteden olacak talepleridirler. Bu türden, her ortaya konan karşı direnç ve direncin evreleşen çözümü, demokratik talep olacaktan dile getirilmiştir.

Yani demokratik taleplerden, günceldeki otoriter olan sistemin, yönetime değin aksayan hata düzeltilmeleri yapılır. Sistemde her düzeltme yapılışta sistemin aksayan referansları, ya sistemin normal referans değerlerine çekilir; ya da sistemin işleyişi içinde, yeni yeni cevap referans değerleri oluşturularak, sistemin yeni talepleri karşılanır.

Günümüzdeki toplumsal değişmelerin, düzenlenen ilişkileşmesi de, hem halka, hem topluma, demokrasi kavramı altında, meşrulaştırılması ve transferci ikame ilen oluşturulması yapılıyordu.

Yani sistem güncellenir. Güncellenme, merkezi otoriteye müdahale olaraktan da, inanç otoritesinin, sosyal alana aktarılması olan laikleşme iledir ki demokratik taleplerimiz ancak daha hızlı olaraktan ortaya çıkabilmiştir. Demokrasi özel ve tüzel olanın otorite karşısındaki sağlayışlar girişmesidir. Bir mücadeleler birikmesidir, otoriteyi alımlaşanların sesli düşünmesidir.

Görülmektedir ki demokrasi otoritelere karşı olan, toplum hafızasıyla olan talepli bir girişmedir. Otorite tarihi akışta, öznel ve nesnel iki alanın; toplumsal güç olaraktan, buyurma gücü olaraktan, bir yaptırım gücü egemenliği olacaktan ortaya çıkmıştır. Bu egemen otoriter alanlardan birisi de inançlardır. Ve inançlar da, giderekten, sistematik olacak olan dinlerdir. Diğer bir otoriter olgular da, nesnel müktesebatlardır.

Şimdi, öncelikle güncel bir soruyu yineleyelim: Demokratik toplumlarda, din ve vicdani kanaat özgürlükleri sağlanmalıdır! İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları, demokratik bir taleptir! Çok haklı gibi görülen bu önermeli cümleler, tamamen yanlış parametrelerle, yanlış mantıklar üzerine oturtulmuştur. Aklı prangalaştıran boş karartmalı önermelerdir. Önermeler en az iki temel noktadan yanlıştır.

Yukarıda belirttim, demokratik atılımlar, demokratik istekler, daima bir otoriteye karşı olur. Daima bir otoriteye karşı hep olmuştur. Ve daima, bir otoriteye karşı da olacaktır. İnançların, dinlerin kendisi bir otoritedir. Siz otoriteden talep edersiniz ve otoriteler de talebinize olumlu ya da olumsuz yanıt sağlarlar. Oysa kendisi otorite olan dinler ve inançlar; kimden demokratik talep içinde olacaktırlar? Buyuran otorite, sizden demokratik bir icazet bekler mi?

İşte kişilerin, kuruluşların, böylece otorite ye karşı talepleşmesi demokrasi fiilini gerçekler. Ve böylesi gerçeklenmeler de demokratik bir adım olur. Eğer kişi ve kuruluşlar otoriteye karşı talepleşemiyorsa, orada demokrasi yoktur. Otorite gelişmesi yoktur. Rejim, totaliter ve baskıcıdır ya da diktacı, tiranı bir otoriterliktir. Sistemin iki yanlı haberleşemediği otoriteler sağlıklı işlemezler.

Bu manada siz inançlardan, dinlerden, talepte bulunamazsınız. Talepte bulunamadığınız otorite alanlarında demokrasi yoktur. Alımlaşıcılar bağlamında iletimin olmadığı otoriteler totaliterdir. İnançlar bu totaliterliklerini vaatlerle yumuşatırlar.

Bir otorite odağı olmaları hesabıyla, ancak kendilerinden talep yapılacak merci olan dinler ve inançlar, vaki talebinize hiçbir zaman cevap veremezler. Oysa otoritelerden talepler yapılır. Dinlerin kendileri otorite oldukları için otoritenin nesnelci olan merkezi otoritesinden demokratik talepleri de olamaz. Çünkü bu kendilerinin üzerinde bir otoritenin var olması demektir ki, dinleri temelinden yıkar.

Odak otorite üzerinde bir otoriteyi tanımaz. Odak girişimli otoriteler mutlaka bir otorite içinde içeri lirler. Ya da odaklar koordinasyon merkezi olaraktan da birisi direktifleşir. Sosyal ve toplumsal otoriteler bu güne değin böyle gelişmişlerdir. Nasıl yol alırlar, bunu da gelecek gösterecektir.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 14.6.2010 08:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya