DEMİR SÜRGÜLÜ BİR YALNIZLIKSIN YÜREĞİMDE, SORAYA!
Sabıkalı mıyım gözlerinde,
Soraya!
Aşkının, amansız açlığına düçar ettin ya beni,
Bir deri bir kemik şimdi yüreğim,
Boğazımda yumru yumru,
sen,
küflü mahzenlerde,
soğuk bir zindanın,
taş duvarlarına mahkumum,
yalnızlığım ve ben.
Soraya,
Yüreğim sende tutuklu ama
Gurbetim kendime.
her ağlama duvarına gözyaşımın tuzu sinmiş,
dokunsam dağılacak acısından kirpiklerim
mıhlanmış çıkmıyor,
bileklerime geçirdiğin
paslı mor kelepçeler,
gözlerin, ayazdan keskin,
tipi, kar, boran,Soraya!
bakışların zemherinin çakır soluğu,
deli orman
biçmekte beni buzdan kılıcın
Demir sürgülü gecelere dolanır,
donar, sürgün verse de,
çiçeklense de bir soğuk bakışınla ,
sarmaşık düşlerim ,
ok olur saplanır göhsüme,
zamanın gazap kirpikleri,
ve zerkeder damarlarıma,
ölümcül zehrini saatler,
engereğin, akrebin.
Sen bu kadar zalimken, Soraya!
Ben seni nasıl sevebildim.
Nasıl sevebildim seni,
Her şeye rağmen?
bu denli ölesiye.
her dakika, her saniye.
Sen yine de mahkum ettin ya beni,
aşksızlığın açlığına,susuzluğuna
Koğuşların her birinde,
bir anımızı hapsetmişsin,
Kapılarında asma kilitler asılı,
Pencerelerde parmaklık
Her sözün içimdeki bir hatıranın,
seri katili,
Ama her nasılsa,
Hep ben suçlu, hep ben sabıkalı,
gözlerimdeki uyku, her an firara namzet
Ben infazımı bekliyorum, zalim ellerinden,
İçimde suskun yaralı bir kalp can çekişiyor,
Yarım kaldı şiirlerim, benizleri sarı,siyah, ,
mavilerim saçılmış ortalığa, kırık dökük
damağımda umutların yavan tadı
ben ve sol göhsümde açan kızıl gül,
soluyoruz aşksız, Soraya!
Güldürmeyeceksen,
Vur öldür.
Zaten bir deri bir kemik,
aşksız yüreğim
Bir gecesi,yirmi dört saat olur mu günün?
Ya da her mevsimi, kara kış?
Avuçlarımda çırpınırken kuş misali ,yüreğim,
Hangi taştan kalp, basar bağrına beni,
Tütün kokulu ,aşk zındanında
Sabrımı köreltiyor esmer geceler,
zamanın kör eyesi ise,
Yalnızlığımı bileyliyor anca,
Ne yana dönsem duvarlara kazınmış,
zalim şairlerin kalem artığı,
yarım ağız şiirler.
Gölgesi kalmış, kırık kalp silüetleri
yolunu yitirmiş harfler,
seni bildim bileli Soraya,
sensizliği öğrettin durdun, bana aşk zındanında,
sen demir sürgülü bir yalnızlıksın yüreğimde ,
gönlüme saplanmış ucu eğri bir hançer,
boynuma dolanan, yağlı urgan.
Sen bana bu kadar zalimken, Soraya,
Ben, nasıl sevebildim, seni böyle
Ölesiye,her an her saniye
Soraya,
Artık her sözün içimdeki bir şiirin seri katili,
Ama ben sabıkalıyım nasılsa nazarında,
Her an firara hazır gözlerimde tüneyen uyku,
Kırgınım sana,
Kırgınım rüyalarımı derbeder eden perçemli gecelere,
ağır yaralı, gördüğün gibi
ben ve sol göhsümde açan kızıl gül,
Güldürmeyeceksen, Soraya!
Ne duruyorsun, vur öldür.
Zaten Aşkın, açlığına terk etmedin mi beni,
Bir deri bir kemik yüreğim,
Çürüyor mahzenlerde, yeşil kalan neyim varsa
Anlamını yitirmiş devrik bir cümle gibiyim,
Kum saatinin en dar yerinde takılı kalmış kum tanesi,
Ya da boğazda düğümlenen o son söz,
Yutkunulamayan bir anlık nefes,
Ben, seni nasıl sevebildim, böyle ölesiye
Soraya,
Soluyoruz ölüyoruz aşksız
ben ve sol göhsümde açan kızıl gül,
Güldürmeyeceksen,
Vur öldür.
Ben vurgun yiyorum zaten, sevdalara daldıkça
Soluyorum ölüyorum
Aşkım bir deri bir kemik kaldı,Soraya !
FATMA DOĞAN 13.06.2025/TURHAL
Kayıt Tarihi : 13.6.2025 07:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!