Demir Leblebi10 Şiiri - Vahit Çakar

Vahit Çakar
12

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Demir Leblebi10

Birden geçmişte başka bir fabrikada yaşadığım küçük bir anı geçti gözlerimin önünden.
Bütün formaliteleri tamamlamış bir vaziyette bir kilit fabrikasında işe başlamıştım. O sabah, bu benim bir fabrikada ilk çalışmam oluyordu. Gerçekten insan hiç durmaksızın çalışıyordu orada, ya da ben öyle sanıyordum o sıra. Saat 12.30 olmuştu. Harplerdeki uçak saldırılarında herkesin sığınaklara girmesinin uyarı anlamı olan o lanet olası siren ötmeye başlamıştı. Televizyonda oynayan II. Dünya Savaşı'ndan Canlı Belgeler adlı belgesel filmden bu sese aşinalığımız vardı. Ne oluyor demeye kalmadı, millet başladı koşuşturmaya. Koşanlar arasında 18 yaşlarındaki gencecik kızlardan tut 50 - 55 yaşlarındaki kadınlara kadar... Meğerse hepsi bir an önce yemeğe yetişebilmek için acele ediyorlarmış.
Upuzun bir kuyruk oluşmuştu koridorda. Ve epey bekledikten sonra yemek sırası geliyordu ve o da ne? Aşçıbaşı salatayı tabaklara elleriyle koyuyor, işçiler de alıp yiyorlardı. Buna şaşırmıştım. Sabır oğlum diye dişlerimi sıktım bunları görünce. 'Ulan hödük kepçeyle koysan da insan ağız tadıyla, rahat yese olmaz mı? ' diye geçirdim içimden.
Bu işyerlerinde ustabaşıları çavuş, postabaşıları onbaşı pozisyonundaydılar. Gereksiz yere durup dururken, sırf kişisel egolarını tatmin için montajcı kadınlara 'İyi çalışın haaa' diye bağıran postabaşıları mı, yılışık yılışık şakalarla kadınlara asılan ustabaşıları mı hepsi vardı burada.
Hakkını yememek lazım! İspiyonculuk ve muhbirlik müessesesi de çok iyi çalışıyordu doğrusu! Herkes birbirini gammazlamak için yarışıyordu adeta. Ya sabır çekerek onyedi gündür çalışıyordum, hayır çalışmaya çalışıyordum burada.
Memnun muydum? Hayır, sadece mecbur olduğum için çalışmak zorundaydım.
İlginç olaylar yaşanmıyor değildi. Bundan 17 gün evvel aynı işyerine başvurduğumuzda orada çalışmak isteyen bir kızla tanışmıştım. Ben rovelverci olarak işe başlamıştım, o da montajcı olarak alınmıştı. O gün çalışırken o kızı gördüm. Yanıma yaklaştı ve 'Sizi birkaç gündür makina başında çalışırken görüyorum, acaba gidip konuşsam mı diye bir müddet tereddüt ettim. Sonra ne olursa olsun gidip bir kolay gelsin diyemeyecek miyim diye düşündüm.' dedi. 'Baksanıza kuzum şu an herkes, önündeki işe değil de bize bakıyor.' diye ekledi. Sahiden de çevremizde çalışan kadınlar pür dikkat kesilmişler, nefesimizi bile dinlemek ister gibi kulak kabartmışlardı. Ayaküstü biraz konuştuk. Akşama görüşmek üzere deyip ayrıldık. O an şunu hissettim. O da bu ortamdan memnun değildi, sanki diken üstünde duruyor gibi tedirgin bir hali vardı. Yaşlı kadınlardan biri sanki anlatmazsa patlayacakmış gibi: 'Güzel kız ama değil mi? İki yıllık fakülteyi bitirmiş. Onu muhasebe kadrosuna almak istemişler fakat, o işçi olarak çalışmak istediğini söylemiş ve tercihini işçilik yönünde kullanmıştı.' Hoşuma gitmişti bu olay, daha bir saygım artmıştı kıza.
Ertesi günün sabahı işte yine o kızla gözgöze gelmiştik. Onu başımla usulca selamlayarak günaydın dedim. O da hafifçe günaydın dedi. İsmini bile bilmiyordum henüz. Fabrikada laf olmasın diye daha fazla samimiyet göstermeye çekiniyordum. Gerçi o benden daha hoşgörülüydü. Fakat ben yine de mesafeyi uzak tutuyordum.
Sonraki gün saat 10.30 civarıydı. Kız yanımdan geçiyordu. Ben de ne olursa olsun konuşacağım dedim ve yanımdan geçerken 'Bakar mısın? ' diye seslendim. Duydu ama çalışma saatinde olduğumuz için herkesin görebileceğinden, laf olabileceğinden korkarak duymamazlığa geldi.
Bir sonraki gün kız işe gelmemişti. Takip eden diğer günlerde de kız yine işe gelmedi. Fakat benim içimde pişmanlık duyguları yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. Sanki benim yüzümden gelmiyordu. Ben sebep olmuştum işten ayrılmasına gibi bir his filizleniyordu içimde.

Bizim tezgahta, tam karşımda postabaşı ile yirmibeş yaşlarındaki kadın işçi başladılar şakalaşmaya. Fakat şakalaşmaların dozu zaman zaman el kol, zaman zaman ağız şakaları şeklinde artıyordu. Artık öyle bir duruma gelmişti ki, şakalaşmıyorlar iğrençleşiyorlardı. Her ikisi de evliydi. Kadının çocuğu vardı. Erkeğin karısı ise akşama sabah çocuk bekliyordu. Onların bu halini gördükçe sinirden ellerim titremeye başlamıştı. Bir taraftan da düşünüyordum. 'Ulan amma da ahlaksız yere düşmüşsün be oğlum. İnsanın burada tüm güzel duyguları ölür. Bak o kızcağız sırf laf gelmesin diye işi bıraktı. Bunların ki ise yenilir yutulur gibi değil...'
Bu sefer daha da pişmanlık sızısı kaplamıştı yüreğimi onların bu halini gördükçe. Kızın ekmeğine ben mani oldum, benim yüzümden kaçtı diye sabit bir fikir yerleşmişti beynime. O postabaşıyla işçi kadın tekrar başladılar pısır pısır konuşmaya ve gülüşmeye. Yanlarındaki yaşlı kadın da işkillendi onların bu aşırı samimiyetinden. Onlara doğru dönerek ellerini aşağıya doğru indirdi ve kaba bir tabirle 'Açayım da görün gülün bari' dedi. Fakat onların bu sırnaşıkça gülüşleri yine devam etti.
Bu söz bende bardağı taşıran son damla olmuştu, donup kalmıştım. Kız gelmişti o an aklıma. Madem o kız işini benim yüzümden bıraktı, ben de bırakmalıydım bu işi. En azından kendime bu cezayı vermeliyim diye düşündüm. Bu pislikten kurtulmaya çabalamak bile kurtuluşa atılmış bir adım sayılır diye geçirdim aklımdan. Şimdi kıza daha bir hak veriyordum. O da farkına varmıştı bu olan bitenin. Daha fazla devam etse kendine olan güveni sarsılacaktı, kimbilir.
Elimdeki aleti masaya bıraktım. Bu iş buraya kadar diye bağırdım. Şimdi şaşırma sırası onlardaydı. Gülmeleri bile havada asılı kalmıştı, sanki suratları bir granit heykelin yüzü gibi donmuştu.
Kendini ilk toparlayanlardan biri ustabaşı oldu 'Anlamadım' dedi. Ben de 'Anlamayacak bir şey yok; bu iş benim işime gelmiyor' dedim. Şurada 3 saat kalmış paydosa, çıkışta yevmiyeni tam gün alırsın dediğinde, 'bugünkü yevmiyemi de istemiyorum, burada kaybedecek bir dakika zamanımı da' dedim ve doğruca muhasebenin yolunu tuttum. Arkamdan şaşkın bir şekilde bakakalmışlardı. O fabrikanın defterini böylece kapatmıştım. Çünkü onlara benzemekten korkmuştum o sıra.

Nedim Usta 'Sabır acı, meyvası tatlıdır' demişti. Şimdi düşünüyorum da ustanın dediği gibi ben ve benim gibiler orada sabredebilmiş olabilselerdi, acaba o fabrikada bir şeyler yapılanamaz mıydı? Kaçmak en kolay şeydi. Zor olan kalmak ve mücadele vermekti. Ben kolay olanı seçmiştim. En azından bir başıma da olsam direnmeliydim. Onların beni ahlaken değiştirmelerine fırsat vermeyebilir, tam tersine onlara ben bir şeyler öğretemez miydim? Ne olmuştu? O işi ben güç bela bulduğum halde sabrımın az olması ve yılgınlığa düştüğümden işi bir kalemde silmiştim. Peki ben neden işi bıraktım diye anlamışlar mıydı acaba? Hiç zannetmiyorum. Benim payıma daha sonra işsizlik denen DEMİR LEBLEBİ düşmüştü.
Bu da yenip yutulacak bir şey değildi.

Vahit Çakar
Kayıt Tarihi : 20.5.2007 22:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Erdoğmuş
    Osman Erdoğmuş

    Doğum gününüz münasebeti ile uğradığım sayfanızda,
    Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
    Tebrik ederim

    Yaşayacaklarınız,
    Yaşadıklarınızdan

    daha renkli,
    Daha hareketli,
    daha bereketli
    Geçmesi temennisi ile

    Doğum gününüzü tebrik eder
    Sağlık
    Afiyet
    Başarı dolu bir ömür
    Yüce Rabbimden niyaz ederim

    Osman ERDOĞMUŞ
    SAKARYA

    Cevap Yaz
  • Necla Özkan
    Necla Özkan

    öylesine gerçeklerki paylaştıklarınız biz işçiyiz onurumuzla emegimizin peşindeyiz kutlarım kaleminiz daim olsun saygılarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Vahit Çakar