Vahit Çakar - Demir Leblebi 7 Şiiri - An ...

Vahit Çakar
12

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Daha çocukluğunu yaşayamadan kromaj banyosunda çalıştırıyorlar. Amonyak ve asit buharlarının içinde. Etkilenmemesi mümkün mü? Bizzat işveren söylüyor 'bu buhar insanda on beş gün fevkalade ters tepkiler yapar' diye. Parmak aralarında kaşıntılara sebep olurmuş. Bir nevi alerji yani. 'Ama sonra da alışılır' diye ilave ediyor. Yani bu şu demek ki; başlangıçta vücut zehire tepki gösterir. Fakat sonra göstermez. Çünkü direnç kırılmıştır. Alışmaya başlamıştır vücut bu zehire.
İşte bu çocuk bu zehiri niye alıyor dersin ha? .. İki kap yemek için... Çırak sayıldığından aldığı para da son derece cüz'i. Sigorta dersen olamaz. Yaşı tutmuyor çünkü. Yani düpedüz kaçak işçi senin anlayacağın ve beri yanda da bizleri çalıştıran patronlar ve onların da büyükleri mangalda kül bırakmazlar sağlıklı bir nesil yetiştirmeliyiz diye.
Tüm bunları kendi gözleriyle gören ben, sağlıklı bir nesil yetiştiğine katılabilir miyim?
Bir tarafta demeçler, nutuklar ve palavralar... Diğer tarafta da işte şu canlı, somut tablo. İşte bundan ötürü; 'hiç de değil evlat başkasına neyse bana da o. Ya da her koyun kendi bacağından asılır falan...' nemelazımcılığına kapılmadan sahip çıkmalıyız emeğimize ve genç nesile. Çünkü bu çocuklar hepimizin.'
Cevap veremedim söylediklerine. Öylesine haklıydı ki. Öylesine gerçekti ki dile getirdikleri... Ne söylemeliydim? Ya da ne söyleyebilirdim? Fırtınadan sonraki sessizlik gibi olmuştu şimdi aramızdaki hava.
Birkaç adım daha yürüdük. Durdu. Bu sefer deminkinden daha farklı, son derece sakin ve yumuşak bir sesle konuşuyordu. Anlaşılan ruhunda kopan fırtına dinmişti. 'Klasik şeyler konuşuyorsun be Nedim Usta diyeceksin. De. Peki. Olsun. Ama unutma delikanlı, gerçeğin ta kendisi bu dediklerim. Evet, tatsız ama gerçek olan bu. Buralarda da bir dünya var. Buralarda da zor da olsa sürüyor yaşam. Ve sürecek. Tamam. Yaşamın kendisi güç. Fakat böylesine şartlar, bir beden işçisi için daha başka bir zor.'
O, yaşamın zorluklarından söz etmeye devam ediyordu. Ben de onu güçlü bir çınara, ulu bir çınara benzetiyordum yavaş yavaş. Şiddetli rüzgarlara, fırtınalara karşı koyan...Hala da aynı şekilde karşı koyan, direnen...Yumuşak rüzgarlarda tatlı tatlı sallanıp hışırdamak hoşuna gitmiyordu da fırtınalarla, kasırgalarla pençeleşmek, fırtınalara, kasırgalara karşı koymak istiyordu. Sanki mücadele için bilenmişti...En sert rüzgarlar bile onu eğmeye, bükmeye kafi gelmeyecekti. Azıcık esner gibi olsa bile rüzgarın şiddetinden; biraz sonra yine dimdik ayakta olacaktı...Dimdik kalacaktı.

Tamamını Oku