Demir Leblebi 7 Şiiri - Vahit Çakar

Demir Leblebi 7

Daha çocukluğunu yaşayamadan kromaj banyosunda çalıştırıyorlar. Amonyak ve asit buharlarının içinde. Etkilenmemesi mümkün mü? Bizzat işveren söylüyor 'bu buhar insanda on beş gün fevkalade ters tepkiler yapar' diye. Parmak aralarında kaşıntılara sebep olurmuş. Bir nevi alerji yani. 'Ama sonra da alışılır' diye ilave ediyor. Yani bu şu demek ki; başlangıçta vücut zehire tepki gösterir. Fakat sonra göstermez. Çünkü direnç kırılmıştır. Alışmaya başlamıştır vücut bu zehire.
İşte bu çocuk bu zehiri niye alıyor dersin ha? .. İki kap yemek için... Çırak sayıldığından aldığı para da son derece cüz'i. Sigorta dersen olamaz. Yaşı tutmuyor çünkü. Yani düpedüz kaçak işçi senin anlayacağın ve beri yanda da bizleri çalıştıran patronlar ve onların da büyükleri mangalda kül bırakmazlar sağlıklı bir nesil yetiştirmeliyiz diye.
Tüm bunları kendi gözleriyle gören ben, sağlıklı bir nesil yetiştiğine katılabilir miyim?
Bir tarafta demeçler, nutuklar ve palavralar... Diğer tarafta da işte şu canlı, somut tablo. İşte bundan ötürü; 'hiç de değil evlat başkasına neyse bana da o. Ya da her koyun kendi bacağından asılır falan...' nemelazımcılığına kapılmadan sahip çıkmalıyız emeğimize ve genç nesile. Çünkü bu çocuklar hepimizin.'
Cevap veremedim söylediklerine. Öylesine haklıydı ki. Öylesine gerçekti ki dile getirdikleri... Ne söylemeliydim? Ya da ne söyleyebilirdim? Fırtınadan sonraki sessizlik gibi olmuştu şimdi aramızdaki hava.
Birkaç adım daha yürüdük. Durdu. Bu sefer deminkinden daha farklı, son derece sakin ve yumuşak bir sesle konuşuyordu. Anlaşılan ruhunda kopan fırtına dinmişti. 'Klasik şeyler konuşuyorsun be Nedim Usta diyeceksin. De. Peki. Olsun. Ama unutma delikanlı, gerçeğin ta kendisi bu dediklerim. Evet, tatsız ama gerçek olan bu. Buralarda da bir dünya var. Buralarda da zor da olsa sürüyor yaşam. Ve sürecek. Tamam. Yaşamın kendisi güç. Fakat böylesine şartlar, bir beden işçisi için daha başka bir zor.'
O, yaşamın zorluklarından söz etmeye devam ediyordu. Ben de onu güçlü bir çınara, ulu bir çınara benzetiyordum yavaş yavaş. Şiddetli rüzgarlara, fırtınalara karşı koyan...Hala da aynı şekilde karşı koyan, direnen...Yumuşak rüzgarlarda tatlı tatlı sallanıp hışırdamak hoşuna gitmiyordu da fırtınalarla, kasırgalarla pençeleşmek, fırtınalara, kasırgalara karşı koymak istiyordu. Sanki mücadele için bilenmişti...En sert rüzgarlar bile onu eğmeye, bükmeye kafi gelmeyecekti. Azıcık esner gibi olsa bile rüzgarın şiddetinden; biraz sonra yine dimdik ayakta olacaktı...Dimdik kalacaktı.
'Haaa! Sana biraz da fabrikanın durumundan bahsedeyim. Bu hafta dördü kız dördü erkek sekiz işçi çıkardılar. Görüyorsun hakkaniyetli davranıyorlar...
Cinsiyette eşitlik uyguluyorlar...' Gülüyordu bunları söylerken. 'Apar topar tazminatlarını verdiler. İşten uzaklaştırdılar. Bunların hepsi de genç arkadaşlardı. Gençliğin verdiği dinamizmlerini yaşama uygulamaya çalışan emekçilerdi. Genç insanın olaya tavır koyuşu da ani ve keskin oluyor. Bir fransız atasözündeki gibi 'Gençler düşünebilseydi, yaşlılar yapabilseydi.' der. Bizim arkadaşlarımızın da işçi olmak bilinçleri ve inançları tamamdı. Fakat eksik yanları, hiç düşünmeden olayı bir gemi isyanı gibi anlayıp, başkaldırmayı kendi aralarında başlatıp patlak verdirmeleriydi.
Hiç şüphem yok ki bu arkadaşların düşüncede atak ve fevri olmalarından başka en ufak bir kabahatleri yok. Fakat böylece hiç birbirimize söylemeden, danışmadan kılıçlarını çekip orta çağ şövalyeleri gibi dövüş meydanına daldıkları için kendilerine hiçbir yardımda bulunamadık.
Zaten işçilik hayatımdaki bir gözlemim de şu ki; bizim işçimizin içinden lider vasfında kimseler çıkamıyor. Kaza ile çıkan olursa da kendi sınıfı ile arasındaki köprüleri atıp bir üst sınıfa dahil olmayı en büyük marifet sayıyor. Şimdi bak. Sekiz işçi çıkarıldı. Bu sekiz kişinin işleri de bize yüklendi. Yani işçi sayısında azalma oldu sekiz kişilik. Bu arkadaşlar ne yapmış oldular? Hem kendilerini işsiz bıraktılar hem de geride kalanların işini yani meşakkatini arttırdılar. Şimdi söyle bakalım. Bu yapılan işçi sınıfına hizmet mi ha? ..Üretim yine aynı gidecek. Sekiz kişi çıktı diye üretim azalmayacak elbet...'
Konuyu biraz değiştirmek istedim:
- 'Ne gibi makinalarda çalıştın Nedim Usta?
- 'Yıllardan beri sanayi kesiminde çalışıyorum. Tüm bir ömür presler, frezeler, tel çekme, düzeltme, lehim, punto, montaj, kablo sarma makinları, giyotinler, matkaplar ve daha ismini hatırlayamadığım bir sürü makinanın içinde geçti. Bu kadar alet edevat ve makineyle tanışma olanağı ancak sanayi kesiminde insanın eline geçiyor olmalı.'
- 'Nedim Usta, seni tanıdığım andan beri işçi, emekçi, sınıf bilinci gibi laflar ediyorsun. İyi de bu dünya sırf işçiden ibaret bir dünya mı? Hep billur gibi insanlar, örnek tipler, model tipler ille de işçi kesiminin içinden çıkacak diye bir kaide mi var? '
- 'Hoop! Orada dur bakalım delikanlı...' diye sertçe konuştu bu kez Nedim Usta. 'İşçi kesimi dikensiz gül bahçesi olmadığı gibi sırf işçi sınıfı cennete gider diye de bir iddiamız yok bizim. İşçimizin dışındaki mesleklerde öyle insanlar var ki kısacık yaşamları bile örnek yaşam misalidir. Geçenlerde sözüne güvendiğim bir yakınım anlattıydı. Bir tanıdığının babası 1922 yılında Halıcıoğlu Askerî Lisesi'nde talebeymiş. Henüz on altı yaşındaymış. İstanbul'dan Anadolu'ya silah kaçırmış, Millî mücadeleye katılmış yani bilfiil o yaşında. Sonra da istiklal madalyasıyla taltif edilmiş. Savaş bitip de yaşam mücadelesine devama gelince öğretmenlik, müfettişlik yapmış. Bu arada iki yüksekokul bitirmiş. Ayrıca evlenip çoluk çocuğa da karışmış. Ve de 43 yaşında vefat etmiş. Sonuç: Kısacık bir ömre sığdırılan dolu dolu bir yaşam. Bunları gerçekleştiren bir zat. İşte biz sırf işçi sınıfından değil diye toplumun yetiştirdiği böyle billurlaşmış insanları es mi geçeceğiz? .. Bazılarının yaşaması nasıl yeryüzüne adeta bir yük ise böyle kişilerin de dünyaya gelmesi de toplum için bir kazanç değil mi?
Sence böyle değil mi, ha söyle delikanlı? '
Ne diyebilirdim ki...

Vahit Çakar
Kayıt Tarihi : 29.12.2006 23:50:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Kamber Bal
    Kamber Bal

    Sayın Vahit Çakar'ın kalemi; şiirsel, epik bir yaylalıktan dökülen billur şelaleleri andırıyor.

    Zaman zaman bizlerin istediği havada, zaman zaman ise cümleler kafamıza o şelalenin buz gibi
    hava da nasıl tepemize indiğini anımsatıyor.
    Adeta bir ders niteliği taşıyan havası ve edası kokuyor her daima.
    Şiiselliği akıcılığından,
    Billur gibi oluşu arı bir dille yazılmasından
    Şelale gibi akışı vurgularında mevcut.
    Bu kitap her daim dostlar sofrasında yerini alır.
    Kurtlar sofrasında Demir Leblebidir zaten
    Yüreğine sağlık Vahit Çakar
    Sanat yolun açık olsun her daim

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Vahit Çakar