Yani bu işsizlik denen toplumsal yara ve hatta illetle buluşup haşır neşir olmam pek erken gerçekleşmişti.
Öte yanda bir de büyük büyük konuşan insanlar vardı bu çevrede.Bu konuştukları büyük büyük lafları neye dayanarak söylediklerinin asla farkında olmayan bir sürü insan...
Bunlar hiçbir bedensel eziyet çekmemişlerdi hayatlarında karınlarını doyurabilmek için,çoluk çocuklarının geçimlerini sağlayabilmek için...Şayet biraz eziyet çekmiş olsalardı,örneğin sabahın altı'sında kalkıp yedi'de işbaşı yapmak için buz gibi yollara düşselerdi,bir dakika gecikmeyle kontrol saatini işaretlemeyip ustabaşından fırça yemiş olsalardı,hayatın ne kadar ciddi ve acımasız olduğunun farkına varırlardı.
Ufak bir sac levha 22 kilo geliyordu.Ve ters çevirip dört defa indirip bindiriyordum giyotine.Günde 8 ton mal yaptığım oluyordu tek başıma.Bu kadar da değil...Bir de akşamları,üç kişi birlikte yaptığımız malları yüklüyorduk kamyona.
Akşam yatağa uzandığımda yorgunluktan bütün kemiklerim sızlıyordu.Öylesine yorgunluktu ki bu bazen insana uyku bile uyutmazdı alışılanın,bilinenin tersine...
İşte o büyük lafları edenler acaba ömürlerinde böyle bir bedensel yorgunluğu tatmışlar mıydı hiç? .. bunun ne olduğunu bilmişler miydi acaba?
Hiç zannetmiyorum.Eğer öyle olsaydı asla o büyük büyük konuşmaları yapmazlardı.'
Benim düşüncelerim biraz evvelki gibi yine Nedim Usta'nın ağzından dökülmeye devam ediyordu.Benim düşündüklerim sanki onun sesiyle bana geri geliyordu.Ben o anda içimden neler geçiriyorsam o da aynı anda konuşuyordu:
'Hekimden sorma çekenden sor demişler,erenler.Boşuboşuna söylememişler.Günde on saat iki büklüm vaziyette prese ağır kalıpta mal yetiştirmenin ne olduğunu sizler de en az benim kadar biliyorsunuzdur.sizler de bilirsiniz en ufak dalgınlığın bir parmağın ve hatta kolun kopmasına sebep olacağını.Saatler boyu makine ile iç içe olup da insanın adeta o makinanın bir parçası olduğunu,bir tür ruhsuz robot haline geldiğini hepiniz biliyorsunuzdur.'
Kahveye varmıştık.İçeri girdik boş bir masaya oturduk.Nedim Usta çayları söyledi.Sonra devam etti yoldaki konuşmasına:'Arkadaşım,Herifçioğulları tezgahı öyle bir planlamışlar ki...İş istemek için kapılarını çaldığında hepsi ağız birliği etmişçesine 'İşte kardeşim...biz devletin biçtiği fiyat olan asgari ücreti veriyoruz.'. Soruyorsun,'yemeği var mı? ','yok' diye cevap alıyorsun.'Sigortası var mı? ','valla üç aylık bir denemeden sonra yapacağız' diyorlar.Peki bu üç ayda işçi kaza geçirirse ne olacak? Cevap:Tısss! ..
Aslında bizim de bu herifçioğullarına sormamız lazım tabii.'Peki muhterem biz sizleri deniyor muyuz? Sizin işçiyi denediğiniz gibi bizim de patronu deneme hakkımız var mı? Yetkimiz var mı? Ne bileyim ben,sen iyi patron musun? Değil mi ya? O halde bizim de sizi denememiz lazım gibilerinden insanın espri yapası geliyor.'
O böyle konuşurken aklıma gelmişti.Bir yerlerde okumuştum.Galiba bir Fransız,Andre Gide adlı bir yazarın sözüydü: 'Anı tutmak,ölümün elinden bir şeyler koparmaktır.'
İşte benim de aradığım böyle biri değil miydi? Neden böyle birinin yaşantısından kesitler yazmayayım ki? Üstelik hayali bir kahraman da değildi.Etiyle kemiğiyle,kanıyla canıyla,günahıyla sevabıyla yaşam denen çarkın dişleri arasında ezilmeme mücadelesini sürdüren biriydi şu karşımdaki Nedim Usta.
Bir işçiydi o.Ve bir işçinin de kağıt üzerine aktarılabilecek bir yaşantısı vardı kuşkusuz.
Sait Faik tekrar yazmaya başlamasını şöyle anlatmamış mıydı: 'Artık yazmamaya karar vermiştim.Fakat haksızlık karşısında daha fazla susamayacağımı anladım.Doğru bir tütüncüye koştum.Kağıt kalem aldım,kalemi öpüp alnıma koydum.Ne olursa olsun yazacaktım.Yazmalıydım.Yazmazsam çıldıracaktım.'
Evet böyle demişti koca öykücü...
Konu bir işçinin yaşamı ise bu yaşam da incelenmeli,yazılmalıydı.Bir işçi de nefes alıyordu,hayatı soluyordu.Düşünüyordu,üzülüyordu,seviliyordu...Evet diğer insanlar ne yapıyorsa O da bunları yapıyordu.Hayatı ünlü eserlere konu olmuş meşhur insanlar neler yapıyorsa sıradan işçi de şöhretsiz bir insan da aynı şeyleri yapıyordu.Bunu düşünmek için elbette filozof olmaya gerek yoktu.Ve elbette bir yaşamı yazmak için o yaşamın sahibinin çok meşhur olmasına da gerek yoktu.Nedim Usta'nın yaşamı da yazılabilirdi bence.Hatta yazılmalıydı.Mutlaka yazılmalıydı.
Kayıt Tarihi : 15.10.2006 11:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!