Daha neler.
Hayır bu doğru değil.
Delirmiyorum ben.
Sadece birazcık kötüyüm.
Tamam kabul ediyorum çok kötüyüm belki ama delirmedim daha ben.
Ama nedir bu çelişki.
Nedir bu acımasız savaş süren tam şuramda.
Bir tarafta senden nefret etmelerim.
Diğer taraftan kendimden nefretlerim.
Yok hayır hayır.
Anlam veremiyorum.
Bir taraftan sana olan inanılmaz sevgim bir taraftan kendime olan acıma duygusuyla bütünleşmiş bir bencilikle nefretlerim.
Korkunç bir bencilik ve nefret.
Bir taraftan sana acı vermemin bilinciyle kendime küfürler diğer taraftan bana acı verdiğin için sana küfür etmelerim.
Yok yok hayır.
İyi değilim ben.
Hiç iyi değilim.
Bir taraftan elinden özgürlüğünü aldığım bu bencilik mahpusundan seni salıverme düşüncesi diğer taraftan sensiz yaşayamam korkusuyla diz çöküp “ne olur beni bırakma” diye yalvarma dürtüsü.
Bir yanım tüketiyorsun onu diyor.
Diğer yanım asıl sen onsuz tükenirsin diyor.
Yaşamak ne kadar ağır geliyor bilemezsin.
Hem de hayat ne kadar güzelmiş deyişinin ardından gelen yıkım hayatın bu ağırlığını daha da katlanılmaz kılıyor.
Geçmiş…
En az sızıyla geçmişimde kalmanı istiyorum.
Para dağıtım buradaki fakirlere dün gece,
Belki yok edilen umutlarıma sadaka olur diye.
Bilmem kabul olacak mı?
Bilmem benim geçmişime dönmeme dair yapılacak dualar
Yerini bulacak mı?
Bilmem benim ahım tutacak mı????????????????
Hatırlarsın bu dizeleri.
Anlamalıydın o gün.
Anlamalıydın geçmişimde kalman gerektiğini.
Anlamalıydın geleceğime böyle kazılmaman gerektiğini.
Geçmişimde bırakırım seni ama geleceğimden nasıl söker atarım şimdi?
Geleceğime dair tüm hayallerimin merkezinde sen varsın.
Sen yoksan geleceğim yok.
...................................................................................................................................................
Kavuşma vakti az kaldı Can.
Yüzün, anlatabileceklerimin çok ötesinde güzel yüzüne yeniden bakabileceğim.
O yüzün ki her baktığımda Mozart'ın eşsiz konçertolarını dinleyeceğim.
Beethoven'in dokuzuncu Senfonisini dinleyeceğim gözlerine baktığımda.
Gözlerine baktığımda Picasso’nun resimlerine bakacağım.
Gözlerine baktığımda Nazım’ı okuyacağım.
Yılmaz Güney’in filmlerindeki isyanı göreceğim.
Anlatabileceklerimin çok ötesinde güzel yüzüne baktığımda bir militanın kavgaya olan inancını göreceğim.
Bir tutsağın özgürlüğe olan özlemini göreceğim.
Gurup yorumu dinleyeceğim gözlerinde.
Gözlerinde felsefeyi okuyacağım.
Feylesofları Aristo’yu Platun’u göreceğim.
Çok az vakit kaldı.
Kavuşacağız.
Gözlerine bakacağım.
Mitolojiyi göreceğim gözbebeklerinde.
Zeus’u, Venüs’ü Athena’yı Artemis’in aşkını göreceğim.
Dünya klasiklerini okuyacağım.
Victor Hugo’nun Sefillerini Tolstoy’un Anna Karenina’sını Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını ve daha nicelerini okuyacağım güzel yüzünde.
Mem kıskanacak beni.
Mecnun düştüğü çöllere, Ferhat devirdiği dağlara lanet getirecek.
Kavuşacağız.
Tüm kutsal kitaplar silinecek sevdamız yazılacak yapraklarına.
Tüm kullar aşkımıza kelime-i şahadet getirecek. Kavuşacağız can.
Tanrılar bile secdeye geçecek sevdamıza iman edecek... .
Belki sen unutun ama ben unutmadım.
Sana ilk yazdığım mektuptu bu.
Şimdi sana son mektubumu yazıyorum.
Can ben seninle geçirdiğim hiçbir anı unutmadım.
Çünkü hepsi ömrümün en güzel anlarıydı.
Ben yaşamaya seninle yeniden başladım.
Şimdi sensizlikle ölümle yeniden kucaklaşıyorum.
Ne oluyor sence bana.
Ölüyor muyum, yoksa gerçekten deliriyor muyum?
Ne olur beni dinle.
Deli zırvası deyip geçme.
Bir an için bırak sesim, her şeyi bir öpüş gibi fısıldasın kulağına.
Ne olur dinle beni.
Biliyorum ben bencil bir adamım.
Bencil olduğum için üzgünüm.
Seni üzdüğüm için üzgünüm.
Ama ne olur dinle beni.
Ben bencil bir adam değilim aslında.
Sadece seni düşünmeden edemiyorum.
Bir güzellik karşısında ilk aklıma gelen sen oluyorsun.
Güneşin batışında sen varsın.
Yağmurun her damlasında sen varsın.
Dinlediğim her güzel şarkı seni anlatıyor.
Her şiirin mısrasında sen varsın.
Gecenin karanlığında gök yüzünde parıldayan en güzel yıldız yine sensin.
İyi değilim biliyorum.
Hatta olabildiğince kötü olduğumu da kabul ediyorum ama delirmedim daha.
Ne olur deli zırvası deme söylediklerime.
Tamam kabul ediyorum.
Büyük laf ettim.
Herkes her konuda konuşsun ama aşk konusunda bırakın ben konuşayım diyerek büyük laf ettim.
Kadınları çok iyi tanıyorum demiştim.
Bununla aptalca övünmüştüm.
Ama kadınları tanıyamamışsın.
Kadın, insanın gölgesi gibidir; kovalarsanız kaçar , kaçarsanız kovalar , diyen Chamfort’u anlayamamışım.
Kadınlar sevmedikleri adama hiç acımazlar diyen Alexandre Dumas Filles’i anlayamamışım.
Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir diyen Tolstoy’u anlayamamışım.
Kadınlar kendilerini sevenler için değil, onlara hükmedenler için can verirler diyen H. Edip Adıvar’ı anlayamadım.
Kadın her şeyi affeder fakat asla unutmaz diyen Connficius anlayamamışım.
Erkeklere sevgilerini söyleyen kadınlar en az seven kadınlardır, diyen Shakespeare anlayamamışım.
Bilemedim kadınların kendilerini mahvedecek olanı sevmeye pek yatkın olduklarını.
Ve yine bilemedim bir kez olsun “seni sevdim” dedin mi, onları kaybedeceğini.
Dur ne olur kızma.
Kendi kendime söyleniyorum işte.
Deli zırvası diye bilirsin bunlara ama ne olur dur daha söyleyeceklerim bitmedi.
Ne olur anla beni.
Ben hiçbir zaman anlaşılmadım ve belki de hiçbir zaman anlaşılmayacağım.
Sen bile anlamadıktan sonra kim anlasın ki beni.
Kalabalıklar içinde yalnız kalmaya mahkûmum.
Tamam teslimiyet bayrağını çekiyorum.
Yalnızlık zindanında aslanlar gibi yatarım.
Ama idam mahkumuna bile son isteği sorulur.
Bırak akıtayım içimdeki bu zehri.
Artık kendime döneceğim.
Bir dost eli mi uzandı.
Tutmayacağım.
Bir gülücük mü gördüm.
Sırtımı çevireceğim.
Artık sevmeyeceğim.
Çünkü biliyorum ki yine sadece ben seveceğim ve karşılık görmeyeceğim.
Biliyorum benim yüreğim sevmek için çırpınıyor.
İnsanları sevmeden yaşayamam.
Ama zaten ben sensiz yaşamayacağım.
Ben bu toplumdan yok olacağım.
Biliyorum yokluğum beni özlenir kılmaz.
Varlığı sevilir kılmadıktan sonra insanın, yokluğu neden özlenir kılsın ki.
Bir yazı okumuştum uzun süre önce.
Yalanda olsa dudaklarından dökülecek bir “seni seviyorum” sözünü, dünyanın tüm gerçeklerine değişmeye hazırım, diyordu.
Ne biçim bir psikolojidir bu, demiştim.
Ne biçim bir duygu seli?
Ne biçim bir sevgiye açlıktır?
Gerçeğin verdiği acı mı yoksa yalanın verdiği mutluluk mu insan hayatında daha fazla öneme sahipti?
Ben hangisini tercih ederdim?
Gerçeklerden acı duymayı mı yoksa yalanlar üzerine kurulu bir mutluluğu mu?
Sanırım mutlulukla hiç tanışmamış ve acılardan haz almasını bilen biri olarak gerçeklerin verdiği acıyı tercih ederdim, demiştim o gün
Ben hiçbir zaman şaşı demesini bilmeyen hep kör deyip işin içinden çıkan ben,
Başkalarının kırılması umurunda olmayan, böyle bir kaygı taşımayan,
Her zaman inandığı gerçekleri savunan ben, sıra kendime geldiğinde yine acı bedelini göğüsleyip gerçekleri tercih ederim demiştim o gün. .
Ya bugün ne diyorum.
Daha fazla acı çekmeye gücüm, takatim var mı?
Hayır hayır.
Kesinlikle yok.
Küçücük de olsa mutluluğa muhtacım.
Yalandan da olsa “seni seviyorum” avuntusuna muhtacım.
Şefkate muhtacım.
Saçlarını okşayacak her kimse ona ömür boyu kul köle olmaya amadeyim.
Dün asiydim.
Dün kapıları kapatıp çıkacak kadar gemileri yakacak kadar güçlüydüm.
Dün kural tanımazdım.
Dün tanrı tanımazdım.
Dün kimseye kul köle olmazdım.
Ama bugün o kadar muhtacım ki sana, kul köle olmaya razıyım.
Benden yalanda olsa sevgini esirgeme.
Bana yalan da olsa seni seviyorum de.
Ne olur beni daha fazla üzme.
Benim artık gücüm yok.
Dur, “yine başa döndük” deme hemen.
Ne olur dinle.
Görüyorsun biraz acayibim.
Hatta kabul, çok acayibim.
Seni kıracak bir şeyler söylesem ne olur kızma.
Sadece dinle.
Yüreğimdeki yangını bir volkan patlaması gibi haykırayım kulaklarına.
Yoruldum can.
Çok yaralandım.
Ve ne yazık ki en öldürücü yarayı senden aldım.
Farkında değilsin belki ama yavaş yavaş ölüyorum.
Hayır delirmiyorum.
Ölüyorum, gerçekten ölüyorum.
Bu sefer bu savaşta gerçekten ölüyorum.
Yok seni suçlamıyorum celladım sen değilsin.
Celladım içimdeki ben.
elladım kendi hayal dünyamda yarattığım sen.
Bu hayalin seninle hiç ilgisi yok.
İçin rahat olsun.
Seni suçlamıyorum.
Bu kötü sonu ben hazırladım, bunu biliyorum.
Bir insanı sevmek bir gün sürermiş.
Ama unutmak bir ömür.
Ne yapayım can seni unutamıyorum.
Can bir karamsarlık sarmış yüreğimi.
Tüm ışıkları yutan bir karanlık gibiyim.
Ve ben bu kendi karanlığımda boğulmaya mahkum olmuş gibiyim.
Yalnızlığın diğer bir adı sevdana karşılık bulamamaktır derler.
Sevdasız gide yazmış tanrılar kaderime.
Yalnızlığa mahkum kılmışlar allahsız tanrılar beni.
Teker teker sönüyor evlerin ışıkları.
Sessizlik kaplıyor bu şehrin sokaklarını.
Rafta duran kitaplarıma sarılıyorum.
Aradığımı bulmaya çalışıyorum sayfalarında.
Bulamıyorum.
Gerçeğin acımasızlığından kaçarak sığındığım kitaplarım bile beni kucaklamıyor artık.
Kitaplarımdaki saf aşklar “yakışmıyorsun sayfalarıma” diyor.
Çünkü vazgeçtin diyor.
Kitaplarımdaki kahramanlar “bana benzemiyorsun” diyor.
Çünkü vazgeçtin diyor.
Türküler dilimde tutuklu kalıyor.
Hiç biri dilimden duyulmak istenmiyor.
Çünkü vazgeçtin diyor.
Ya şiirlerim...
Hepsi terk ediyor beni.
Başarısızlıklar, hayal kırıklıkları, yenilgiler, vazgeçişler ve en kötüsü teslimiyet şiire göre değil diyor.
Tüm şiirlerim harf harf, kelime kelime karaladığım kâğıtlardan uçuyor.
Hatalarım, pişmanlıklarım ne zaman son bulacak.
Keşkeler ne zaman ebediyen beni terk edecek.
Ya özlemlerim.
Yüreğimi burkan özlemelerim.
Annemi özlemelerim.
Aşkı özlemelerim.
Dostluğu özlemelerim.
Ya özlemlerim ne zaman bitecek.
Tüm kelimeler yetersiz kalıyor.
Hani bazı sözler vardır.
Gözleri ağlatan bazı sözler vardır.
Öyle bir söz söylemek isterdim ki seni ağlatmak isterdim.
Seni ve kaderime sevdasız gide yazan tanrıları, allahsız tanrıları ağlatmak isterdim.
Kızma hemen can.
Ne olur kızma.
Tanrılardan ne istiyorsun diye kızma.
Tüm suç onların aslında.
Secdeye geçselerdi bu aşkın önünde.
Kelime-i şahadet getirselerdi aşkıma, iman etselerdi sevdama, diline mühür vurulurdu o zaman.
Hayır diyemezdin tanrılardan bile kutsal bu sevdaya.
Ne olur gitme.
Dur bekle.
İsyan ediyor yüreğim ne yapayım.
Tamam delirmiş de olabilirim belki.
Ama yine de dinle.
Yine de dinle, ne olur dinle.
Aslında benden çok sen kızmalısın tanrılara.
Çünkü onlar seni çıldırasıya kıskandılar.
Çünkü hiçbir zaman senin kadar sevilmediler.
Hiç kimse onlara benim sana olduğum gibi kul köle olmadı.
Cennetle ödüllendirdiler.
Cehennemle korkuttular.
İnsanları kendilerine kul yaptılar.
Oysa ben seni çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız sevdim.
Karşılıksız sevdim.
İşte o koruduğun tanrılar sana olan bu sevgimi kıskandılar.
Tamam can susuyorum.
Ama ne olur gitme.
Ne olur dinle.
Son sözlerim bunlar çünkü.
Onların cehennemine, tanrıların cehennemine aşkın için yanmaya gidiyorum.
Dur dinle son sözlerim bunlar.
Ah be can.
Ben kaç savaş yaşadım bir bilsen.
Kaç savaşta yenildim.
Kaç savaşta sırtım yere geldi.
Nietzsche'nin dediği gibi, hepsi benim kendi savaşlarımdı ve yenildikçe dürüstlüğüm zafer naraları atıyordu.
Biliyorsun dürüstlüğümün sırtı hiçbir zaman yere gelmedi.
Bugünden sonra da yere gelmez.
Hep zafer naraları atmaya devam edecek.
Çünkü benim savaşım ve ben bu savaşımı düşüncelerim uğruna, hayat felsefem uğruna yapıyorum.
Can hayatta her zaman mutluluğun doruğunda gülünmez.
Bazen sırf sana mutluluğu çok gören hayata gıcıklık olsun diye uçurumun kenarında olsan bile sırıtacaksın.
Sırıtmayı bileceksin.
Sırf gıcıklık olsun diye sırıtacaksın.
Can bilirsin ben hiçbir zaman şaşı demesini bilmedim.
Hep kör dedim.
Şimdi yine kör diyeceğim.
Can bu gemi bu limanda çok bekledi.
Denize attığım demir yosun tutu.
Zincirler paslandı, ha koptu ha kopacak.
Bilirsin gemiler ancak denizde mutlu olurlar.
Denizsiz yapamazlar.
Vira deme zamanı geldi çattı.
Gemi kalkıyor.
Sakın sanma bir daha başka limana yanaşır.
Bu gemi okyanusun karanlık sularına gömülmek üzere demir alıyor.
Uçsuz bucaksız okyanusta rüzgara sevdalanmışçasına sürüklenecek.
Ve bir gün okyanusun hırçın dalgalarına yenilecek.
Can senin kamerama gelmeni bu yolculuğa benimle birlikte çıkmanı ne kadar çok isterdim.
Bu umudum hep vardı.
Ama artık başka bir gemide yerini ayırdığını yüreğime bir kurşun sıkarcasına öğrendim.
Gemi kalkıyor can.
Zincirler paslı ha koptu ha kopacak.
Seni uğurlamaya davet ediyorum.
Bu limanda gördüğüm son yüzün, anlatabileceklerimin çok ötesinde güzel yüzün olmasını istiyorum.
Ne olur bunu bana çok görme.
Okyanusun tuzlu sularında kuruyacak dudaklarıma ab-ı hayat verecek bir yudum su istiyorum.
Bir yudum su istiyorum.
Nar çatlağı dudaklarından bağrıma kevser gibi sükun edecek bir yudum su istiyorum.
Hiç yenilmemiş dürüstlüğüm bu limanda son kez zafer naraları atarken, mitralyöz sesinle eşlik etmeni istiyorum.
Benimle son kez şu hayata karşı gıcıklık olsun diye sırıtmanı istiyorum.
Dudaklarımda son bir nağme. “Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk”.
Haydi can, beni yakmaya çağırıyorum seni.
Küllerimi rüzgara vermeni istiyorum.
Özgürlüğe savurmanı.
Bilirsin can ben özgürlüğü çok seviyorum.
Seni de çok seviyorum. Hem de senin için özgürlükten vazgeçecek kadar
Ah be can.
Saçmalamıyorum.
Sadece beni uğurlamaya çağırıyorum.
Bunu ne olur bu sevdanın hatırına bana çok görme.
Alev bedenli Kürt delikanlısına bunu çok görme.
Çığlığımı duy.
İlahların haykırışı bu çığlık.
Bağır bağır bağırıyorum.
Koş ne olur.
Seni, beni uğurlamaya çağırıyorum.
Ah be can umut nasıl koptu canımdan bir bilsen.
Bir bilsen nasıl ağır geldi sensizliği kabullenmem.
Bir bilsen kör kuyulara bakar gibi geleceğe bakmanın ne olduğunu.
Yok can vazgeçiremezsin artık beni.
Nafile.
Gidiyorum.
Ah be can.
Garip bir ürperti içimi sarmaladı.
Üşüyorum.
Zaman yok.
Zincirler paslı ha koptu ha kopacak.
Gemi kalkıyor.
Tanrıların haykırışı çığlığım.
Bağır bağır bağırıyorum.
Ne olur koş can.
Ne olur çabuk ol.
Seni, beni uğurlamaya çağırıyorum.
Kayıt Tarihi : 4.12.2020 15:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!