Delik başlık(2) Şiiri - Akın Akça

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Delik başlık(2)

Destan vartalardan karayip beşik;
yön verdiğidir neler neler uğruna,
nedir şu köşede sırıtan sırtta çıkın, DELİK KAŞIK(2)

Haznesini sırtlanan ama fırtınalar var gene,
potansiyel lavı taşırdı taşıracak mağma.
KÖşebaşında bir pervane,
dönüyor da dönüyor; sorulursa karmaşık, sendeleyecek
ve mağra o zaman belki bir açık verecek:
Bu kanalizasyon
ne kadar da tıka basa.
Pervane dönüyor alacanın ışığında, yolun sonunda…
Farzedelim ki bir ufo buraya indi
dönüp olası aklını, şehrin üstünde yekpare mafsallarından;
diyelim ‘hadi ben neyse…’,
kendilerini mi bulacaklar çıkanlar
bu kadar çok kumun arasından

Bir kaşıkla besliyorduk şehrin kanalizasyonunu…
Kim çıkacak, kim gelecek; kim geçer.
Sessiz bir uğultu
ile feveran etti ba bay Faust balmumu’ndan küçük askerler;
bir anda bir çok kişi, dizinler edildi ardı ardına.
Delik kaşık, buradasın sen! .
Söyle şunlara,
şu dönen pervanedeki metamorfozlara!
Döne döne yorulmadı mı,
Birazdan kırılabilir Camı atom saatinin de
tekrar birleşmek üzere,
delik de deşik(2)

Arzuhalcinin zamanda kayan parmakları,
milyonlarca denilesi bıçkı bileşenlerin
lahmacun tablası’ndaki
sabrı ‘teknik yarışacak buz patencisi’nin;
çölü derinden derine kavurmakta olan
ve bunla kendini yakarken
kumları da ötelere savuruveren Akrebi yazlık duvarların:
Ama işte, sonbaharın kışa son demlerinden geldi;
boynuz kulağı geçtiğinde
yelkovan akrebi seçmişti.

Bak şimdi üzerimize çöktü;
ve itiyoruz,
üzerimize gelsin.
Biraz kıpırtı olsa
bulutlarda belirti rahametler çakacak.
Şimşek çıkarta çıkarta kulaç atan bir salda
okyanus ortasında
bir kulübeyi inşa etmeye kalkıştılar
and “Life is what happens to you
while you're busy making other plans” (2)
kendi uğraşlarımızdan,
onlara odaklanamazdık.
Bir günah çıkartma kabini mi şu diktikleri,
nasıl bu kadar ağırlıklar taşınabiliyor,
Cehennemin dışarısındaki biri için
neden bu kadar uğraşılır ki.
Şu zıplayan pire gibi cinler.
Bu kabini, evrenin boyutlarına bağlı
bir zaman koridoru şekline sokarak,,
asansörlerle kilise arasındaki bağ da zayıflayacak yine…
Hoş, günah da çıkarılır, gerekirse;
hoş, özür de dilenir,
ama uzaktan edilgenimiz yıldızlar sorar, uğurböceği dillenir
biz değil, bilinmeyen ise.

Derken damlaların birleşmişliğini fark etti,
Sanal zamandaki kanalizasyondaki yükselen sular
onu bir sala çıkartıp, karaya oturtmuştu …
Demek bildiğimiz zamandayız,
demek kanalizasyondaki okyanustayız.
Demek şu an akan gözüken zamanda
e=mc2 işin geometrisini fokurdatanlarız

‘Sayılar sadeliğin mi
yoksa kend’in kendi odeğil de kendinin mi? ’
diye sorabilmesi en azından kuvvetle muhtemel
bir daktilo yazması öğretilen Maymun gibi ormanda
şu Shakespeare beklenen olasılıklar…
:Bu okyanusun göbeğinde,
huzurda ihtirasiyla karışık köpüren nicelik (1)
azlığı ya da bir yekneseklık yansısı;
Resif katsayısı
ise İnsani değerlerinde:
Hiç de boş durmuyorlar;
inen gözüken uzaylıların ölçüm aygıtları kendinde
-belki de dönen giden helezoni* hayat için,
bağrında sessiz sakin mercan kardaşların-
ama işte, insan olsaydı maymun (1)
ne yapardı acaba;
ortalarda mı bir süskün bengal kaplanı **
gibi dolaşırdı, kör olsa da bir derece daha vahim ileri
bir ahtapotta
kolları mı olurdu şeffaf planlanan bir saatte avına,
Yoksa insan mı olurdu
insan olacak hayvan…

İşte güçlü kadim rüzgar;
ilerliyoruz…
Bir kaşıkla mı besliyordu
Adazrai yaşlı adamını; ***
Onun,
Sanki bir meltem altınca,
kıpırdayan otlar biçen bileşik orak büstü
mü bitkiye dişlerini geçiren Yoksa yıldızların üstü
kara madde-yıldıztozları’ndan
bir boyut mu hayata yaşam, boyutlara da zaman
bahşeden şu vergisi olan bitenin,
bir orak mı o yoksa sade

-

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 17.9.2007 14:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


*%76 ‘türetmesel kıvam’ açıklamaları: “‘Helezon şeklinde’ olarak arkasından gelecek bir şeyi simgeleyerek, sanki ona referans çekerek ‘helezonik’(lik) şekline bürünen” ile “‘helezon’un kendi asıl ad hali” arasındaki bir şeyler burada kastettiğim ‘helezoni’, öyle oldu… Sanırım “’içimizde uzayıp giden ve ama hep içimizde (olan) ’ dna” ile “bizden uzaklaşıp gidenler”in farksızlığını böyle algılamak çok da saçma olmayacak. Ve gelinen noktada, “helezonun kendi ad hali”nden kasdedilen “isim” bir “eylemsizlik” olarak da zuhur etmemekte **’Süskün’ olarak “suskunluğa kafeslenmiş soyu tüketilememiş bir bengal kaplanının, her daim olası avcılığı’ndan ötürü üzerine bir yük (damgası) cinsinden görünen süslülüğü’nü” kastettim. *** Adazrai, çok da eski olmayan bir şiir serisi yazdığım (2) bi J. Lennon lafı Başlığa dair: kaşık besler, ama süzgeç işi de görüyor. Kaşık besler. Şiirin asıl adı delik kaşık

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Şemsettin Ağar
    Şemsettin Ağar

    Ya gardaş sen yine destan yazıyon maşallah.Seni okumak anlamak ben fakir için hayli uğraş gerektiriyor.tebrikler.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Akın Akça