Deli İzmir Şiiri - Tuncay Kul

Tuncay Kul
48

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Deli İzmir

Çok şanslı bir yaz gülü, ne sevdasından vazgeçmiş, ne de töresinden.......

BU ONUN HİKAYESİ… ONUN ADI İZMİR…. “DELİ İZMİR” DEDİLER O’NA...

Öyle şanslıdır ki bu yaz gülü, sıcak güneşin altında kavrulurken tüm nebatı ve toprağı hep nemlidir onun. Hikmeti bilinmez, yaprakları hep buğuludur onun. Hiç balı tükenmez çiçeklerinden arıları hep boldur onun. Toprağı İzmir’ dir onun.
Sevda ile bakmış hayata, güneşe, toprağına yedi semasına. Kimse onu bu değerlerden vaz geçtiremez. O’nun töresidir kara toprak. Küstürürsün, yapraklarını döktürürsün, kurutursun köklerini... Sevmesini bilen gülü toprağı ile sever ki, o topraktan gelen en güzel hikmetler O’nunla paylaşılsın...
O ne sevdasından vaz geçer ne de töresinden, istemeyen çekip gider. Arzu eden, sevipte sevilmek bekleyen, sevilmenin has pınarından yudum yudum su içmek isteyen onu töresinden vazgeçirmesin.

Yüreği İzmir in sıcağıyla dolu, başında İzmir in deli rüzgarı.
Estikçe eser İzmirin çukuruna. Dağlarından gelir bazen esintinin selamı, bazen de denizlerin dalgalarından... Bazen ise, bir fırtına kopar ki İzmirin içinde, delirir her yönden gelen esintiyle. Çalkalanır denizler, savdulur ağaçlar, taşar denizi kendini aşar.
Deli İzmir bu ne zaman ne yapacağı belli olmaz ki.
Bir bakarsın fırtınanın ardından bir güneş doğar, tekrar gün ışıldar, kuşlar cıvıldamaya başlar. Bir bakarsın sanki hiç yaşanmamış gibi unutulmuş azgın fırtınanın yaşantısı.
Deli İzmir bu ne zaman ne yapacağı belli mi olur.
Keşif edilemez içinde esen rüzgarın sebebi. Özünü kimse anlayamaz, zatı tefekkür edilemez O’nun...
İçinde yaşayanların halini yansıtır fırtınası ile rüzgarı ile. Sonra bir anda içinde dinginliğe ulaşınca meltem eser fıldır fıldır Deli İzmir’in deli yüreğinde. Ne olduğunu anlayamazsın “boşver esti geçti” der Deli İzmir teselli eder senide...

Sevgiyi unutmuş yüreği....
O unutmamış aslında, unutturmuş içindekiler. Sevgi unutulurmu hiç. İzmirim bazen unutur ama esintisi gibi kısadır bu unutuş.
Kabullenemez hainliği, unutur sevgisini. Döker denize hainlerini sevgisi ile beraber. Bağrına bastıklarını beslediği sevgi ile teknelere doldurur kovalar İzmir’den. Ne yaşanmışsa yaşanmış olsun yine de yaşam hakkını verir haine de.
“Al! sana beslediğim sevgimide götür” dercesine döker düşmanlarını denize. Ki neleri içinde barındırdı Deli İzmir, seveni sevgisi ile, hata yapanı hoşgörüsü ile, tövbe edeni derin affetme erdemi ile kucakladı İzmir’im.

Alma İzmir’in özgürlüğünü, değiştirme töresini sevgisini de unutur yüreğini de. Hatta sevdiğini de....

Fakat hiç anlaşılamamış anlatsa da kendini...
Anlatmış kendini İzmirim durmadan anlatmış “ben buyum” demiş. “Bana saygı göster ki ne olursan ol saygıda gör, sevgi de gör benden” demiş.

Ruhunun derinliklerini akıtmış kendi çukurundan taşmış dağlarına eteklerine denizine ulaşmış. Anlatmış, anlatmış, anlatmış... Ağaçlarının yapraklarını anlatmış, denizinin köpüğünü, dağlarının sarplarını, yollarının çıkmazını, açıklığını, yüreğini anlatmış.
Yedi semasını anlatmış, ilim dökmüş yerlere. Gönlünü sermiş açık yürekle.
İster yanlış olsun ister doğru dinleyen Deli İzmir den her şeyi öğrenir. Ulaşmaz gözleri onun kendinden uzaklara. O kendisi ile tek başına mutlu. Anlamamışlar onu da, kendi hayallarine kurban etmeye kalkmışlar.
Deli İzmir anlattıkça ona ön yargı ile bakmışlar “gavur” demişler adına. İblis demişler.

Anlatamamış sevdalarını ve hiç usanmadan anlatmış. Ama anlaşılamamış ki Deli İzmir’im..
İki Mustafa’dan da vazgeçmediğini anlatmış.
Sancağına, vatanına, imanına olan aşkını anlatmış İzmir’im.
Atasına, Resulüne olan sevdasını, toprağına, denizine olan aşkını anlatmış Deli İzmir’im...
Bu nedenle mi gavur oldun be İzmir’im...
Hep anlatmış, durmadan anlatmış. Hali ile, tavrı ile, ilmi ve imanı ile, duruşu ile, medeniyeti ile anlatmış Deli İzmir’im..

Anlatmaktan usanmış sonunda İnsanları sevmez olmuş...
Kendinde barındırdıkları ile hayat bulmayı niyet eden İzmir’imin bunca hainliğe hoşgörüsü tükenmiş.
Sevmez olmuş kendini bir zaman.
Bakamaz olmuş toprağına utancından.
Utanmış üzerindeki yaşayanlardan da ver yansın etmiş toprağına.
Oysa “Ne suçu varki toprağın ey Deli İzmir topraktan utanılırmı” “Titre ve kendine gel” demiş ona “Bilge Kaan”...
Anlamış ki “toprağımı sevmeyenin yeri yok indimde” sevmez olmuş barındırdığı hayinlerini içinde.
Temizlemiş toprağını pisliklerden.
Arınmak istemiş köstebeklerden.
Denize döktüğünü zannederken hainlerini toprağına saklanmış gerçek hainleri. İçine barınmış gizlenmiş, adını değiştirmiş, dinini değiştirmiş, dönmüş değerlerinden.

Uyan eyy Deli İzmir’im...
Çok sonraları farketmiş gerçek hainlerini. Gidenin ardında kalmış gerçek haini özünden döneni. Deli izmir’im kendinde saklamış ve kendini bilmesi ile bilmiş herşeyi...

Ama hep içinde sakladığı değerli hazinesi merhametini hiç kaybetmemiş Deli İzmir.
O elaya çalan gözleri o kadar derin bakarmış ki, içini eritirmiş insanın..
Hep bilgelik gizliymiş o gözlerde. Hep bir sır saklanmış denizinin derinlikerinde.
Derin bakar, derin düşünür, derin tefekkürdedir İzmir’im. O hep susar hoşgörüsü ile de suskunluğudur onun konuşması. En son oradan çıkar isyan içinde sıkıştırdığının patlaması. Ama yine de Deli İzmir işte, ne zaman ne yapacağı belli olmaz ki. Yine merhamet besler içinde kendinden kovduklarına. İzmir bu anlayamazdın neyi neden ne için yaptığını, onun derin tefekkürüne dalmadan çözemezsin onu. Çözemezsin de ancak ön yargı ile yaklaşırsın İzmir’e. Deli İzmir’im senin ön yargını da unutup, affeder de engin denizinde çalkalayarak parlatır o düşünceyi yine iade eder sahibine.
Gözleri ile utandırır ön yargının sahibini, Onun gözlerine bakana aşk olsun. Elaya çalan parlak kırmızı toprak gibi, bazen yeşil bazen mavi ama genelde karadır Deli İzmir’in gözleri, aynı deniznin karanlık dibi gibi... Gözlerinden akar bilgeliği, örfü, töresi, medeniyeti, insafı, merhameti... Eladır onun gözleri. Bakmak değil, görmek istiyorsan İzmiri o ela gözlerinden akan manayı dinle... Güneş İzmir’e açtığında bak O’na. Al ondan güneşin ışığını da sokul yanına. Gir İzmir’in gönlüne, anladıysan eğer İzmir’i gir en derinlerine. O derinlikte seni cennet bekler... Cennet-ül Ala’ dır. And edmiş Hakk’ı ona...

“İçimdeki İZMİR” i yazıyorum sana Deli İzmir’im...
Nasılsın, ne haldesin,? Bilmediğim akşamlarda aklıma düşen ela gözlerindeki o bakışlarınla..
Sessizce açıp fotoğrafını incelediğimsin Deli İzmir’im. Kimi zaman duymadığını bile bile konuştuğumsun, neredesin eyy Deli İzmir’im...? ”
Dedi O’na sevdalılar, aşık olanlar, O’ndan uzak kalanlar. Eyy Deli izmir’im kim bilir nerelerdesin. Ne bilsinler ki İzmirinin çukurunda kazan kaynar, aç olana sofra sunar Deli İzmir. Ey izmir’im kim unutabilir ki derininde kaynayan kazanın cömertliğini. Evet sen Delisin İzmir’im ne bu merhamet ne bu cömertlik... Ki o sofraya aç olanda oturdu tok olanda. Talan eden de geldi bereket veren de... Bir kazan kaynar ki İzmir Çukurunda, Kara Kalpaklı şehidlerin kazanı. Ölmez o şehid, sönmez o şehidin yaktığı ateş, tükenmez kazanın nimeti. Haini de besler sevenide tükenmez İzmirin merhameti. “Kara kalpak”tır onun adı yaktı bir kere ateşi... Hangi sevda kurtulur ki, görünce senden doğan güneşi... Kim bilir nerelerdesin sen, ne hallerdesin be İzmir’im. Kim bilebilir ki senin yokluğunda çukurunun içinde yaşadıklarını.

Eyy sen! Kara Kalpaklı Deli İzmir! toprağındır aşıkların manzumesi. Dağların kadifesindendir Kara Kalpağının deseni...
Eyyy Deli İzmir, Olmuşsun “Bahr-i Harabe” de tükenmemişsin hala bahrından vermekle...
Sır verdin İzmir Çukuruna seni nerede arasınlar ki, adın binbir türlü olmuş, “Kara Kalpak” “Deli İzmir” “Bahr-i Barabe”. Şeklin her şekile bürünmüş bir köprü altında bir de lüks mekanda. Halin sekiz yerde bulunur semalardan, alemin Padişahından alırsın emrini, bürünürsün türlü hallere. Nerede bulayım ben seni be Deli İzmir’im. Nerede?
Eyyy içimdeki İZMİR……
Bir tanımlayabilsem seni sana..
Bir anlatabilsem ki, sana kim olduğunu…
Her şey çok daha kolay olacak belki, ama Deli İzmir dinlemezsin ki… Doğru tektir İzmir için. Hainleri barındırsada içinde onu sevdiği için değil hoş görüsündendir. Korkaklığından değil asaletindendir bu hoş görü...

Eyyy Deli İzmir’im, Kara Kalpaklım, Bahr-i Harabem dinle bir yol beni sesimi duy... Desem de dinlemez ki. Açılmış bir kere Furkan kapısı vijdanından. Sesini duyar olmuş Resul-ü Gönül den, dinlemez ki ona konuşan bir vicdan varken. Dinlemez kimseyi...
Anlatma O’na ne olduğunu, O biliyor kendini..
Övgülere ihtiyacı yok onun, O tanıyor kendini,
Biliyor kötü tarafını da iyiliğini de,
Dinlemez Deli İzmir kimseyi, duymuş bir kere Resul’ü vicdan sesini. Sarılmış O’nun fıtratına duymaz kimseyi.

Bilgeliğin tartışılmaz eyy Deli İzmir.. Amma...!
Ama eksikleri olan gelişmeye açık, öğrenmeye aç... Bir sır var içinde hisseder ama anlatamaz henüz. Hainleri ile yaşamaya alışmış susmayı öğrenmiş ve anlatılmayacak sırları ile nice şehidler vermiş toprağına.
Bir sır kapısı ki açılmış fakat anlatmamış, içinde yaşatmış ama yaşayamamış. Bu nedenledir içinde esen fırtınalar.
İçinde binlerce kişiliği barındırmaktan henüz yorulmamış...
Aslında yorulmuş, ama kabul edememiş...
Yorulmuş fakat gizlemiş yorgunluğunu Deli İzmir. Kabul edememiş ama merhamet deryasına atmış sorunlarını. Deli İzmir’in denizinde pislik barınır mı hiç. Esmesin deli deli temizler onun Bahrı her pisliği. Bir mehtap akşamında kordonun bir kenarında bir kadeh rakının içinde bırakır tüm dertlerini. Ne muhabbetir o, Karşıyaka bir yandan Kordon bir yandan derin derin konuşurlar. Göztepe bir yandan Çatalkaya bir yandan estirirler tamburayı dalarlar key-i sefaya... Oynarlar hep bir andan izmirin efesini.
Haydi diz çök efem dağların yamaçlarına, şehidlerin Hakkına. Haydi aç kollarını kartal gibi süzülürcesine tüm İzmiri yasla göğsüne. Göğsünde kalsın kartalın simgesi.
Alem senden yansır İzmir’im sen güldükçe coşar Anadolu, sen hüzünlüysen eğer ağlar bem batı hem doğu.
Tükenmez senin toprağınla sohbetin sen ki bir Türk oğlu...

Sen yeter ki gül. Senden gülen gözler bana Hakkı hatırlatır Deli İzmir’im. Sinmiş içine bir yorgunluk ama pek de sorun değil ki, ne sorunlar aştık bu topraktan yetişen has fidanlarla. Tatlı bir yorgunluk bu hoşgörü ile karışık. Tatlı bir huzur bu kendisi ile barışık.
Akşam güneşinde kanat açan yelkenleri izlemek kadar sükun ve huzur verici. İzmir imin harabe olmuş bahrı sanki deniz gibi. Yine de yorulmadın be İzmir, yine de sarıldın sana sarılana...

Bir deryasın içimde sen eyy Deli İzmir....
Kimi zaman İzmir in denizinde deli dalgalar gibi coşan, bir fırtına gibi esen yerli yersiz Kara Kalpaklım.
Kimi zaman yalnız Bahr-i Harabem.
Kimi zaman ne olduğu belirsiz, sır ve gizem dolu Deli İzmir im.
Kelimeleri bulunamayan anlatılmaya... Bir muammasın sen Deli izmir’ im karma karış, tıpkı adı gibi... bir DELİ İZMİR.

Bazen bir şahin, özgürlüğünün peşinde, en ufak bir selamı bile hoş görmeyen ve çatık kara kaşları ile...
Geniş kanatları ile en zirveden izleyerek dünyayı şahinin özgürlüğünde uçmak isteyen deli yüreği ile özgür...
O deli yürek ki, her an huzur bekler.. Her an dinginliği ister..
Ama rahat bırakmazlar yalan dünyanın yalan insanları, İçinde barındırdıkları...

İZMİR o, bırakın O’nu. O özgürlüğü yaşasın..
Açılsın denizinin göbeğine yedi göğü seyretsin, Hızır ile muhabbet etsin.
Derin hayallere dalsın deryalara dalsın, sevdaları ansın.
Manalar çıkartsın dalgaların şekillerinden...
Hiç zincir olmasın etrafında kafese konulmasın, asla soru sorulmasın..
Öldürülmesin…
O yüreği her zaman serbest kalsın.
İzmir O, bırakın onu. Onu böyle sevemeyen ondan münezzeh kalsın.

Puslu akşam karanlığı çökerken hafif hafif, yağan yağmurda bir kulübede olsun bırakın onu..
Yağmuru dinlesin, havayı koklasın...
Bırakın yaban kurdumu, o puslu akşamlarında cennetini yaşasın dursun, Puslara aşık bir kurt gibi.
Yüreği masal dinleyip uyuyan bebek gibi rahatlasın..

Huzurlu ol sen Bahr-i Harabem, müsteahaktır gönlüne bu huzur.
Huzurla uyu sen Kara Kalpaklım, çatılmasın kaşların, gülsün yüzün.
Uyu sen Deli İzmir im..
Uyu sen Efem, Efelerin Efesi yiğidim, hanif yürekli İzmir’im...

Öyle huzurlu ol ki, “Bu dünyada kimse sana ve sevdiklerine bir ziyan edemesin…”

Tuncay Kul
Kayıt Tarihi : 2.12.2011 13:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuncay Kul
    Tuncay Kul

    Sefaya daldığım gönüllersiniz izmirin denizi gibi.. sevgimde yüceliniz. her daim.. teşekkür ederrim..

    Cevap Yaz
  • Nilgün Öztürk
    Nilgün Öztürk

    Anlatamamış sevdalarını ve hiç usanmadan anlatmış. Ama anlaşılamamış ki Deli İzmir’im..
    İki Mustafa’dan da vazgeçmediğini anlatmış.
    Sancağına, vatanına, imanına olan aşkını anlatmış İzmir’im.
    Atasına, Resulüne olan sevdasını, toprağına, denizine olan aşkını anlatmış Deli İzmir’im...
    Bu nedenle mi gavur oldun be İzmir’im...
    Hep anlatmış, durmadan anlatmış. Hali ile, tavrı ile, ilmi ve imanı ile, duruşu ile, medeniyeti ile anlatmış Deli İzmir’im..

    Anlatmaktan usanmış sonunda İnsanları sevmez olmuş...


    Siz yine de anlatın...Elbet bir anlayan bulunur...

    ''Od'' olmak kolay değil..Hiç kolay değil.

    Selam ile..Esen kalın..

    Cevap Yaz
  • Tuncay Kul
    Tuncay Kul

    teşekkür ederim efendim :)

    Cevap Yaz
  • Tuncay Kul
    Tuncay Kul

    çok teşekkür ederim Nejla hanım.. sevgimle..

    Cevap Yaz
  • Necla Argüz
    Necla Argüz

    BİR İZMİRLİ OLARAK BEĞENİ İLE OKUDUM ÇALIŞMANIZI.
    KALEMİNİZ DAİM OLSUN..ANT.10

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Tuncay Kul