DELİ
HASAN’ın
HİKAYESİ
/ İnsan bir mendille gezmeli hayatı,
ne zaman ağlayacağı bilinmez ki...!!!”
Şükrü Erbaş
...
Şimdi,
şu anda iri puntolarla
bir “SON DAKİKA” haberi geçiyor
Zile’de televizyon ve radyolarda;
“Aşkı yüzünden müebbet yemiş
genç mahkum Hasan firarda...!!!”
...
Dışarda delirmiş bir hava
yerden alıp göğe savuruyor
her yer kar,tipi,bora,
üzerinde incecik mahkum elbisesiyle,
zincirlerini kırmış bir mahkum koşuyor
gece karanlığında
Yunus Emre sokağında...
...
Acının en derininde
hüznün en doruğunda
ayakları kaldırımda,
ruhu arafta,
canlı bir ceset sanki
sokakta.
Ürkek ürkek ,
korka korka,
dilinde ki arabesk bir şarkıyı
sıkılmadan başa sara sara,
söylüyor dilinin ucuyla...
Şarkının tıkandığı nakaratında,
kendine gelip ara sıra,bakarak sağa sola
bir an önce ulaşmak istiyordu
O’na.
...
Hasan,
serseri bir mayın gibi patlamaya
bahane ararken kuytularda,
Şu röportaj yayılıyordu Zile’de
yerel bir kanalda;
“Severken de böyleydi,
kırıp dökerdi.
Çocukluğundan beri
hep arabesk dinlerdi,
bir gün duyduk ki;
“kız kaçırmak suçundan”
hapse girdi...
...
Başka bir kanal
koğuş arkadaşıyla konuşuyordu.
“Çok içine kapalı birisiydi,
Yatağının duvarına yapıştırdığı kızın resmine bakıp bakıp;
“Ya benimsin ya da kara toprağın”
derdi,
sonra da duvarları yumruklayıp
“Sana isyandır bu bilesin” der
ağlardı.
Firar ettiğine bakmayın
aslında yufka yürekli iyi bir
delikanlıydı.
...
Çukur mahallede,
baba evinde gece kapkara hüzün.
Gökte ay çekilmiş
yerde ne med kalmış
ne cezir.
Firarı duyan dul annenin
iki gözü iki çeşme
İki lafının biri,
döğüp dizlerini
“... deli oğlan bir delilik yapmasa bari...”
...
Kuytularda korka korka,
ürkek ürkek yürüyerek
Hasan vardı, “Erenler” apartmanının kapısına nefes nefese,
rastgele bir zile basıp açtırdı kapıyı.
Bir çırpıda çıktı altıncı kata.
Sonra durup derin bir nefes aldı.
Üstünü başını toparladı.
Önce zile bastı sonra,
dayanamayıp kapıyı yumrukla çaldı.
Daha kapı açılmadan
cebinden sıkılmaktan buruşmuş
kağıdı çıkardı.
Kapı açıldı,
açan da açtıranda dona kaldı.
...
Sessizliği bozan
kaçırmaya çalıştığı kız Zeynep oldu.
Heyacanlı bir yüz ifadesiyle
“babam görürse öldürür seni
“Niye geldin ?” diye sordu.
...
Uzun ayrılıktan sonra lafa nasıl başlayacağının bilememenin
heyacanıyla Hasan önce,
heykel gibi durdu.
Sonra dizleri üzerine çöküp
kızın ellerinden tuttu.
Hem ağlıyor hem söylüyordu.
...
SORMA NİYE GELDİN DİYE ?
“ Yol boyunca kurşun olup yağdın
yarama bereme,hayallerime.
Neyim varsa kaybettim uğruna
umudumu bile,
son kez elini vicdanına koy
ve dinle.
Bunca tavır, bunca sabır
ve sonsuz kahır.
Artık kaldırmıyor gönlüm
bu aşkın yükünü...
...
Yordun.
Yoruldum.
Özlemekten,
hayal etmekten,
kalbimi ikna etmekten
yok gibi görmenden
yok gibi görülmekten.
Dayanamıyorum artık,
senden esen çöl rüzgarlarına.
Ne Mecnun gibi sevebildim,
Ne Kerem gibi yanabildim.
Ne Yusuf gibi dik durabildim.
Ne kendim olup kalabildim.
...
Bir veba salgını gibi
kasıp kavuran bu aşkın izinde,
dikenli tellere takılıp düştü hayallerim.
Bakma öyle güçlü gibi göründüğüme
üflesen yıkılacak
kumdan kaleler gibiyim.
Anla ve artık sorma
“niye geldin?” diye,
ben cennetten sürgün yemiş
delinin biriyim.
Özgürlüğümü sattım
içimdeki şeytana,
Havva’sından incinmiş
Adem gibiyim.
...
Avunduğum yeter,
yeter yandığım.
Ben sana kırgınım,
ben sana kızgınım.
Bu şehri bu yağmuru
bu düşleri,
senden kalan gülüşleri,
bu aşkı bu kavgayı
bu kederi
elimde kalan üç beş ederi
İflas eden tüccar misali
sana iade edip,
gitmeye geldim.
...
Hoşçakal toyluğumdan
kalan eski sızım.
Gece karanlığımda
Zühre yıldızım.
Öyle,
ürkek ürkek bakma
gider ayak yüzüme,
girmesin kanıma gamzelerin.
Çek gözlerini gözlerimden,
ölümün menzilindeyim.
No’lur sorma “Niye geldin ki?” diye
Ben bu aşkın kötü karakteriyim.
...
Daha Hasan sözünü bitirmeden
polisin siren sesi sokakta yankılanıyordu.
Apartman ana-baba günü olmuş
sakinler birbirlerine bağırıyordu.
Hasan merdivenden çıkmakta olan polisi görür görmez dairenin açık kapısından
içeri hızlıca daldı,
salonun penceresini açıp bir çırpıda kendini boşluğa bıraktı...!!!
...
Komiser cesedi çevirip nabzına baktı.
Gözünden iki damla yaş aktı.
Üzerine gazeteyi örterken
şu beyit dökülüyordu
dilinden.
“Kim umar senden vefâyı?
Yalan dünya değil misin? “(Yunus Emre)
Sonra Komiser sağ elinde sımsıkı tuttuğu buruşmuş notu buldu;
“Zeynep’im yaşlı annem sana emanet
iyi bak O’na..” diyordu.
Öyüce
Ömer YüceKayıt Tarihi : 1.4.2025 19:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!