Henüz 25 yaşındaydı… Gözleri, hayat benim tüm güzelliğimi kirletti der gibi bakıyordu… Yollar yırmıştı sanki üzerinde ki elbiseyi… Adı koyulmamış o sokağın delisiydi. Kimse yanına uğramıyor, senin derdin nedir diye bir soranı dahi olmuyordu! İnsanlar ona alışmıştı. O ise yaşam dâhil kimseden bir anlayış beklemiyordu. Hayatta ki tüm serveti, akşamları üzerinde uyuduğu ıslak bir karton kâğıttı.
Neyi sığdırabilirdi ki bu kısa yaşanmışlığa! Ansızın gelen bir günün tüm ağırlığı mı çökertmişti o masum yüreği? Dudakları unutulmaya yüz tutmuş bir hüznün kırıntılarını seslendiriyordu. Duyabiliyordu herkes ama ne demek istediğini ondan başka kimse anlamıyordu. Bir ailesi yok muydu? Bir sevdiği! Gitmek istediği bir şehir! Olmak istediği bir yerde miydi? Eğer öyleyse… nasıl katlanabilirdi ki insan bu garip yalnızlığa! Hangi evin kapıları kapanmıştı üzerine acımasızca! Hangi varlık onu bu taşınması ağır yokluğa sürüklemişti?
… Baktıkça içim parçalanıyordu. İlk kez geçiyordum o sokaktan… İlk kez bir insanı bu kadar koyu ve derinlemesine değerlendiriyordum. İçimde engelleyemediğim bir istekle izliyordum onu… Kendimde biriktirdiğim tüm duygular ağlıyordu sanki… Gariptim… Onca sıkıntımı unutup, onu düşünmem bana şaşırtıcı geliyordu…
… Zaman sonra benim kendisini izlediğimi fark etti fakat bana aldırış bile etmeden eğildi. Kaldırımın kenarında duran ezilmiş sigara izmaritini aldı ve cebinde ki kibriti çıkardı…
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.