Değmez Mi Şiiri - Yorumlar

Bahaettin Karakoç
126

ŞİİR


339

TAKİPÇİ

Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.

Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.

Kozasının içinde bunalan kelebeğim

Tamamını Oku
  • Ömer Çetinkaya Congeri
    Ömer Çetinkaya Congeri 11.08.2011 - 22:02

    tebrikler üstadım şahane bir şiir ben geç kalmışsım

    Cevap Yaz
  • Yusuf Bahçeci
    Yusuf Bahçeci 29.07.2011 - 10:43

    Şiirler yazıyor sanki asırlık çınar,
    Câna hayat veriyor duru bir pınar,
    Dünya yanarken kâlbi kan ağlar,
    Şiirler yazıyor sanki asırlık çınar...

    Cevap Yaz
  • Yüksel Nimet Apel
    Yüksel Nimet Apel 30.05.2011 - 11:23

    Antolojide tanıdığım, tanımakdan gurur duyduğum şiirlerini büyük bir beğeniyle okuduğum büyük usta üstad Bahattin Karakoç çağın idolüdür...

    Sadece tek bir şiiri ile 'Ihlamurlar çiçek açtığı zaman' ile hayran olduğum şair, edebiyatın yüz akıdır... Bizlere şiirin kapısını cömertçe açıp iyi ki şiir var dedirten bu ustaya ve günün şiirine konuk eden seçim kuruluna teşekkürler...

    Cevap Yaz
  • Mehmet Şükrü Baş
    Mehmet Şükrü Baş 06.05.2010 - 08:11

    HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
    [email protected]

    BAHAEDDİN KARAKOÇ
    (Doğum günün kutlu olsun)

    Bugün büyük bir sorumluluk altına girdim sevgili okurlarım. Bir koca çınarı konuk ettim sayfama. Onunla hasbihâl etmek istedim, dertleşmek istedim. Onu zaten dünya âlem tanıyor ama bir de ben tanıtayım dedim. Daha yakından, çok daha yakından tanımak istedim bu ulu çınarı.
    Kimdir bu ulu çınar? Bu ulu çınar ellerini öpmekle her zaman iftihar ettiğim, haz aldığım, sevdiğim ve gönlümden taşıracak kadar saygı duyduğum bir isim. Şiirin duayeni, şairler sultanı BAHAEDDİN KARAKOÇ.
    Bahaeddin Karakoç 1930 yılında Maraş-Elbistan’da doğar. Ama o kendisini sadece doğup büyüdüğü yere adamaz. O kendisini bütün Türkiye’ye adar.”Hamdolsun yüce Rabb’ına ki Bahaettin Karakoç’u Türkiye’de yaratmıştır. Hamdolsun ki Müslüman’dır, son peygamberin ümmetlerindendir. Bezm-i elest akdine sadık, Kaalübela’dan beri açlığı, susuzluğu hiç geçmeyen bir âşıktır. Yangını yüreğinden, dumanı başından, zikri yüreğinden hiç eksik olmaz. İşte bir ömrün özeti budur. Fazlası bir teferruattır. “ der. Ve bize söyleyecek söz bırakmaz.
    Zaten Bahaeddin Karakoç’u anlatmak mümkün değil. Öyleyse biz de teferruata girmeden üstadımızın gönül tellerimizi titreten şiir ve edebiyat dünyasına mal olmuş, biri birinden güzel şiirlerinden derlediğimiz bir demet şiirini hep birlikte teneffüs edelim.

    IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN

    Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
    Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
    Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
    Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
    Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
    Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
    Bebekler hayta hayta yürümeden
    Geleceğim diyorum, geleceğim sana
    Ne olur kesin bir takvim sorma bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Beklesen de olur, beklemesen de
    Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
    Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
    Hangi ses yürekten çağırır beni sana
    Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
    -Ihlamur çiçek açtığı zaman.

    Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
    Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
    Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
    Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
    Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
    Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
    Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
    Gemileri yaksalar da geleceğim sana
    On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
    -Ihlamur çiçek açtığı zaman.

    Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
    Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
    Ey benim alfabemdeki kadim Elif
    Ne güzellik, ne de tat var baharsız
    Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
    Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
    Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
    Kimseye uğramam ben sana uğramadan
    Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
    Takvim sorup hudut çizdirme bana
    Ben sana çiçeklerle geleceğim
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    AĞIR GELİYOR

    Yaralı kuşumun kanadı
    Dallara ağır geliyor.
    Yere bassa ayağını
    Yollara ağır geliyor.

    Uzaktan gider bulutlar,
    Çiçekken kurur umutlar,
    Suna beklemek her bahar
    Göllere ağır geliyor.

    Naçar, vurgun gönlüm naçar,
    Kurt kovalar, ceylan kaçar,
    Ufuklar bir konargöçer
    Çöllere ağır geliyor.

    Yolcu yeler yeler yetmez,
    Derdi olmayan kuş ötmez,
    Hayattan şikâyet bitmez
    Kullara ağır geliyor.

    Vakti tırnakla kaşımak,
    Kızıl alevde üşümek,
    Yorgunlukları taşımak
    Sallara ağır geliyor.

    Sevda bana vurdu geçti,
    Kıran geldi, kırdı geçti,
    Desem ki ısırdı geçti
    Yıllara ağır geliyor…

    AK ELLERİM

    Beş vakte yeşeren kutsal orman
    Yaprak yaprak ellerim
    Yapışmış aşk atının gök yelesine
    Pamuk sularında ak-pâk ellerim…

    Öylesine insan ve Müslüman ki
    Öylesine dost, öylesine can ki
    Ve öylesine yakın ki
    Allah’a, adak ellerim…

    Her sabah kaktığımda turfanda
    İki esrik ak kuğudur abdest sularında
    Kelle sökmeye başlar iman tarlamda
    Başak başak ellerim…

    Yalan yok, korku yok, kin yok
    Döküldü dünyanın ham cümbüşüne
    Sonsuza kol atmanın düşleri
    Bayrak bayrak ellerim…

    Anaç keklik gibi kızgın yatanda
    Yüreğimin üstüne üstüne
    Besmele göynüğüdür Kur’ân tutanda
    Sanki tutmaz öper, dudak ellerim…

    Beş vakte yeşeren kutsal orman
    Dal budak yaprak ellerim
    Vığıl vığıl ışıklarla konuşur
    Cümle kötülükten uzak ellerim…

    DEĞMEZ Mİ?

    Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
    Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.

    Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
    Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.

    Kozasının içinde bunalan kelebeğim
    Cananın dünyasında perçemler düzülüyor.

    Ülkemin toprağına yâr kadem bastığında
    Sular hep çıldırıyor, buzullar çözülüyor.

    Mavi bir gülücüğün on çeşit yorumu var
    Sanki her gün batımı kızıl nar eziliyor.

    Yârin hayali bana bir pençe vurup geçti,
    Hâlâ güneşe doğru kartalca süzülüyor.

    Ayrılık acısını bir ah’la içe çektim,
    Sandım ki haritası göklerde çiziliyor.

    KARAKOÇ bir maraldan vurgun yemiş, değmez mi?
    Nevbaharın gelişi son kıştan seziliyor.

    SOLO TÜRKÜLER -I-

    Yâr elinden aldığım bir çiçeği,
    Hâlâ bir albümde saklar dururum.
    Aylar, yıllar geçti yârden haber yok,
    Kuru bir çiçeği koklar dururum…

    Taşa yazdım ayrılığın adını
    Taş yitirdi hayatının tadını
    Katık yapar hoş günlerin yâdını
    Boş koyduğu yeri yoklar dururum…

    Bir seslensem dökülecek sırçalar
    Gönül kuşum ufukları fırçalar
    Bir araya gelsin diye parçalar
    Bir varı bir yoğa ekler dururum…

    Göçtü hayal dünyamızın çatısı
    Ne doğusu kaldı, ne de batısı
    Belki budur kaderin en kötüsü
    Yâr suç işler, bense aklar dururum…

    Öldü desem biliyorum, ölmedi,
    Kavilleştik ben geldim o gelmedi,
    Mühlet bitti, bende mecal kalmadı,
    Hâlâ gelir diye bekler dururum.

    SOLO TÜRKÜLER II

    Sevda ırmağına bir köprü kurdum
    Herkes geçti, benim yârim geçmedi.
    Kuru yere bağdaş kurup oturdum,
    Eller döşek açtı, yârim açmadı.

    Günlerimi hayal kurup öğüttüm
    Bildiğimi yârim için eyittim,
    Bakraç bakraç bal şerbeti dağıttım
    Herkes içti, ama bir o içmedi.

    Bir çift turna idik ırmak boyunda
    Beraberdik düğününde-toyunda
    İlkbaharın Nisan, Mayıs ayında
    Göçek dedim bir yaylaya, göçmedi

    Usta mühürcüde mühür kazdırdım
    Yâr adını besmeleyle yazdırdım
    Yüreğimde muska gibi gezdirdim
    Mesken için hâlâ mekân seçmedi.

    Yurtluk diye yüreğimi sunduğum
    Gece gündüz hasret ile andığım
    Çıkın çıkın dert doludur sandığım,
    Her kuş uçtu benim turnam uçmadı.

    BIRAKTIM İPİN UCUNU

    Yitirdiğim bir şey var, sende arıyorum,
    Yüreğim bir madenci feneri, yol uçurum…
    Yaklaşma diyorsan, peki umudum,
    Bir daha kimseden sormayacağım seni;
    --Söz olsun! …

    Akrep tutmuş gibi kirpiklerinin ucundan,
    Beni görünce üşüyorsun, tamam…
    Uğramam bir daha kamçılasa da kan,
    Sana kör bakacağım, görmeyeceğim seni;
    --Söz olsun! …

    Dağlara doğru uçan kuşlarla,
    Tüm sırları soyulmuş nemli düşlerle,
    Öfke çiçekleri getiren kışlarla,
    Korkma, yokuşlarda yormayacağım seni;
    --Söz olsun! …

    Kurtlar gibi ulusa da gönlüm ardından,
    Sormayacağım yüzünü, izini yollardan…
    Tüfeğimin namlusunun ucuna konan
    Kınalı keklik olsan da vurmayacağım seni;
    --Söz olsun! …

    Bir kuvvet iksiridir eski fotoğrafların,
    Bakışların konuşur, kilitlense de dudakların.
    Şimdi yol ayrımındayız, bakın
    Af çıkmazsa eğer sarmayacağım seni;
    --Söz olsun! …

    Elindedir, dönüştür bu ağıdı serenatlara,
    Düş atları uçursun bizi bulutlara…
    İki kılıç gibi dövüşürken akla kara,
    Adak olsan da kurban vermeyeceğim seni;
    --Söz olsun! …

    ZAMANIM YOK

    Sürdüm, ektim, yetirdim; ürün tarlada kaldı,
    Elimde bir avuççuk çöpüm yok, samanım yok.

    Fırtınalı bir ömrün kıyısına yaklaştım,
    Firardaki huzuru, bulmaya gümanım yok.

    Umutsuzluk mu, asla; umudum dağlar ardı,
    Uçurumlar yuvamdır, kimseye amanım yok.

    Nerde uçarı pembe, filiz yeşili, mavi?
    Tüm renkler grileşti, seçmeye dermanım yok.

    Dünya bir süslü otağ, göç zamanıysa selek;
    Neyliyeyim otağı, içinde mihmanım yok.

    Bir fasıl geç diyorlar, benimse sesim kırık,
    Ney'im yok-kavalım yok, tar'ım yok, kemanım yok.

    Aşk akkora cevirdi, yaktığı yüreğimi,
    Pişmekten esrik düştüm, külüm ve dumanım yok.

    Sevgilim, bütün varım adına ipotekli,
    KARAKOÇ der, gaflette geçecek zamanım yok! ...

    ***
    Sen öyle bir ürün ektin ki Sayın Karakoç. O ürün tarlada kalmadı. O ürün yeşerdi, şiir oldu, sevda oldu harman oldu gönüllerde...
    13–14 ve 15 Mayıs tarihlerinde Sandıklı’da bir şiir şöleni var. Bu şölene yurdun dört bir yanından şiirin duayenleri katılacaklar. Katılan bütün şairlerin iştiraki ile Bahaeddin Karakoç’un 80. Yaş gününü kutlayacağız inşallah. Elini öpeceğiz bu büyük ustaya nice hayırlı ve sağlıklı ömürler dileyeceğiz.
    “DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN EY ULU ÇINAR, DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN” Diyeceğiz.
    ***///***
    Mehmet Şükrü Baş 08 Mayıs 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi


    Cevap Yaz
  • Kemal Yıldırım
    Kemal Yıldırım 04.03.2010 - 00:11

    Üstadım şiirlerinizi beğeniyle okuyup istifade etmeye çalışıyorum.Mevlam uzun ve bereketli ömrünüzü daha da uzun ve bereketli eyler inşaallah.İsviçreden selamlar,saygılar...

    Cevap Yaz
  • Mevlüt Kurt
    Mevlüt Kurt 24.02.2010 - 17:39

    Sayın üstadım size methiye yazmak acizin haddi değil amma Saygılarımı sunmak isterim.Tıkırgil

    Cevap Yaz
  • Âşık Çağlari Muammer Çalar
    Âşık Çağlari Muammer Çalar 23.02.2010 - 17:50

    Muhterem üstadım bu harika şaheserinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekürler iyiki varsınız

    Amsterdam dan kucak dolusu selamlar

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 17 tane yorum bulunmakta