Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.
Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.
Kozasının içinde bunalan kelebeğim
Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Devamını Oku
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
tebrikler üstadım şahane bir şiir ben geç kalmışsım
Şiirler yazıyor sanki asırlık çınar,
Câna hayat veriyor duru bir pınar,
Dünya yanarken kâlbi kan ağlar,
Şiirler yazıyor sanki asırlık çınar...
Antolojide tanıdığım, tanımakdan gurur duyduğum şiirlerini büyük bir beğeniyle okuduğum büyük usta üstad Bahattin Karakoç çağın idolüdür...
Sadece tek bir şiiri ile 'Ihlamurlar çiçek açtığı zaman' ile hayran olduğum şair, edebiyatın yüz akıdır... Bizlere şiirin kapısını cömertçe açıp iyi ki şiir var dedirten bu ustaya ve günün şiirine konuk eden seçim kuruluna teşekkürler...
HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
[email protected]
BAHAEDDİN KARAKOÇ
(Doğum günün kutlu olsun)
Bugün büyük bir sorumluluk altına girdim sevgili okurlarım. Bir koca çınarı konuk ettim sayfama. Onunla hasbihâl etmek istedim, dertleşmek istedim. Onu zaten dünya âlem tanıyor ama bir de ben tanıtayım dedim. Daha yakından, çok daha yakından tanımak istedim bu ulu çınarı.
Kimdir bu ulu çınar? Bu ulu çınar ellerini öpmekle her zaman iftihar ettiğim, haz aldığım, sevdiğim ve gönlümden taşıracak kadar saygı duyduğum bir isim. Şiirin duayeni, şairler sultanı BAHAEDDİN KARAKOÇ.
Bahaeddin Karakoç 1930 yılında Maraş-Elbistan’da doğar. Ama o kendisini sadece doğup büyüdüğü yere adamaz. O kendisini bütün Türkiye’ye adar.”Hamdolsun yüce Rabb’ına ki Bahaettin Karakoç’u Türkiye’de yaratmıştır. Hamdolsun ki Müslüman’dır, son peygamberin ümmetlerindendir. Bezm-i elest akdine sadık, Kaalübela’dan beri açlığı, susuzluğu hiç geçmeyen bir âşıktır. Yangını yüreğinden, dumanı başından, zikri yüreğinden hiç eksik olmaz. İşte bir ömrün özeti budur. Fazlası bir teferruattır. “ der. Ve bize söyleyecek söz bırakmaz.
Zaten Bahaeddin Karakoç’u anlatmak mümkün değil. Öyleyse biz de teferruata girmeden üstadımızın gönül tellerimizi titreten şiir ve edebiyat dünyasına mal olmuş, biri birinden güzel şiirlerinden derlediğimiz bir demet şiirini hep birlikte teneffüs edelim.
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadim Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
AĞIR GELİYOR
Yaralı kuşumun kanadı
Dallara ağır geliyor.
Yere bassa ayağını
Yollara ağır geliyor.
Uzaktan gider bulutlar,
Çiçekken kurur umutlar,
Suna beklemek her bahar
Göllere ağır geliyor.
Naçar, vurgun gönlüm naçar,
Kurt kovalar, ceylan kaçar,
Ufuklar bir konargöçer
Çöllere ağır geliyor.
Yolcu yeler yeler yetmez,
Derdi olmayan kuş ötmez,
Hayattan şikâyet bitmez
Kullara ağır geliyor.
Vakti tırnakla kaşımak,
Kızıl alevde üşümek,
Yorgunlukları taşımak
Sallara ağır geliyor.
Sevda bana vurdu geçti,
Kıran geldi, kırdı geçti,
Desem ki ısırdı geçti
Yıllara ağır geliyor…
AK ELLERİM
Beş vakte yeşeren kutsal orman
Yaprak yaprak ellerim
Yapışmış aşk atının gök yelesine
Pamuk sularında ak-pâk ellerim…
Öylesine insan ve Müslüman ki
Öylesine dost, öylesine can ki
Ve öylesine yakın ki
Allah’a, adak ellerim…
Her sabah kaktığımda turfanda
İki esrik ak kuğudur abdest sularında
Kelle sökmeye başlar iman tarlamda
Başak başak ellerim…
Yalan yok, korku yok, kin yok
Döküldü dünyanın ham cümbüşüne
Sonsuza kol atmanın düşleri
Bayrak bayrak ellerim…
Anaç keklik gibi kızgın yatanda
Yüreğimin üstüne üstüne
Besmele göynüğüdür Kur’ân tutanda
Sanki tutmaz öper, dudak ellerim…
Beş vakte yeşeren kutsal orman
Dal budak yaprak ellerim
Vığıl vığıl ışıklarla konuşur
Cümle kötülükten uzak ellerim…
DEĞMEZ Mİ?
Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.
Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.
Kozasının içinde bunalan kelebeğim
Cananın dünyasında perçemler düzülüyor.
Ülkemin toprağına yâr kadem bastığında
Sular hep çıldırıyor, buzullar çözülüyor.
Mavi bir gülücüğün on çeşit yorumu var
Sanki her gün batımı kızıl nar eziliyor.
Yârin hayali bana bir pençe vurup geçti,
Hâlâ güneşe doğru kartalca süzülüyor.
Ayrılık acısını bir ah’la içe çektim,
Sandım ki haritası göklerde çiziliyor.
KARAKOÇ bir maraldan vurgun yemiş, değmez mi?
Nevbaharın gelişi son kıştan seziliyor.
SOLO TÜRKÜLER -I-
Yâr elinden aldığım bir çiçeği,
Hâlâ bir albümde saklar dururum.
Aylar, yıllar geçti yârden haber yok,
Kuru bir çiçeği koklar dururum…
Taşa yazdım ayrılığın adını
Taş yitirdi hayatının tadını
Katık yapar hoş günlerin yâdını
Boş koyduğu yeri yoklar dururum…
Bir seslensem dökülecek sırçalar
Gönül kuşum ufukları fırçalar
Bir araya gelsin diye parçalar
Bir varı bir yoğa ekler dururum…
Göçtü hayal dünyamızın çatısı
Ne doğusu kaldı, ne de batısı
Belki budur kaderin en kötüsü
Yâr suç işler, bense aklar dururum…
Öldü desem biliyorum, ölmedi,
Kavilleştik ben geldim o gelmedi,
Mühlet bitti, bende mecal kalmadı,
Hâlâ gelir diye bekler dururum.
SOLO TÜRKÜLER II
Sevda ırmağına bir köprü kurdum
Herkes geçti, benim yârim geçmedi.
Kuru yere bağdaş kurup oturdum,
Eller döşek açtı, yârim açmadı.
Günlerimi hayal kurup öğüttüm
Bildiğimi yârim için eyittim,
Bakraç bakraç bal şerbeti dağıttım
Herkes içti, ama bir o içmedi.
Bir çift turna idik ırmak boyunda
Beraberdik düğününde-toyunda
İlkbaharın Nisan, Mayıs ayında
Göçek dedim bir yaylaya, göçmedi
Usta mühürcüde mühür kazdırdım
Yâr adını besmeleyle yazdırdım
Yüreğimde muska gibi gezdirdim
Mesken için hâlâ mekân seçmedi.
Yurtluk diye yüreğimi sunduğum
Gece gündüz hasret ile andığım
Çıkın çıkın dert doludur sandığım,
Her kuş uçtu benim turnam uçmadı.
BIRAKTIM İPİN UCUNU
Yitirdiğim bir şey var, sende arıyorum,
Yüreğim bir madenci feneri, yol uçurum…
Yaklaşma diyorsan, peki umudum,
Bir daha kimseden sormayacağım seni;
--Söz olsun! …
Akrep tutmuş gibi kirpiklerinin ucundan,
Beni görünce üşüyorsun, tamam…
Uğramam bir daha kamçılasa da kan,
Sana kör bakacağım, görmeyeceğim seni;
--Söz olsun! …
Dağlara doğru uçan kuşlarla,
Tüm sırları soyulmuş nemli düşlerle,
Öfke çiçekleri getiren kışlarla,
Korkma, yokuşlarda yormayacağım seni;
--Söz olsun! …
Kurtlar gibi ulusa da gönlüm ardından,
Sormayacağım yüzünü, izini yollardan…
Tüfeğimin namlusunun ucuna konan
Kınalı keklik olsan da vurmayacağım seni;
--Söz olsun! …
Bir kuvvet iksiridir eski fotoğrafların,
Bakışların konuşur, kilitlense de dudakların.
Şimdi yol ayrımındayız, bakın
Af çıkmazsa eğer sarmayacağım seni;
--Söz olsun! …
Elindedir, dönüştür bu ağıdı serenatlara,
Düş atları uçursun bizi bulutlara…
İki kılıç gibi dövüşürken akla kara,
Adak olsan da kurban vermeyeceğim seni;
--Söz olsun! …
ZAMANIM YOK
Sürdüm, ektim, yetirdim; ürün tarlada kaldı,
Elimde bir avuççuk çöpüm yok, samanım yok.
Fırtınalı bir ömrün kıyısına yaklaştım,
Firardaki huzuru, bulmaya gümanım yok.
Umutsuzluk mu, asla; umudum dağlar ardı,
Uçurumlar yuvamdır, kimseye amanım yok.
Nerde uçarı pembe, filiz yeşili, mavi?
Tüm renkler grileşti, seçmeye dermanım yok.
Dünya bir süslü otağ, göç zamanıysa selek;
Neyliyeyim otağı, içinde mihmanım yok.
Bir fasıl geç diyorlar, benimse sesim kırık,
Ney'im yok-kavalım yok, tar'ım yok, kemanım yok.
Aşk akkora cevirdi, yaktığı yüreğimi,
Pişmekten esrik düştüm, külüm ve dumanım yok.
Sevgilim, bütün varım adına ipotekli,
KARAKOÇ der, gaflette geçecek zamanım yok! ...
***
Sen öyle bir ürün ektin ki Sayın Karakoç. O ürün tarlada kalmadı. O ürün yeşerdi, şiir oldu, sevda oldu harman oldu gönüllerde...
13–14 ve 15 Mayıs tarihlerinde Sandıklı’da bir şiir şöleni var. Bu şölene yurdun dört bir yanından şiirin duayenleri katılacaklar. Katılan bütün şairlerin iştiraki ile Bahaeddin Karakoç’un 80. Yaş gününü kutlayacağız inşallah. Elini öpeceğiz bu büyük ustaya nice hayırlı ve sağlıklı ömürler dileyeceğiz.
“DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN EY ULU ÇINAR, DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN” Diyeceğiz.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 08 Mayıs 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi
Üstadım şiirlerinizi beğeniyle okuyup istifade etmeye çalışıyorum.Mevlam uzun ve bereketli ömrünüzü daha da uzun ve bereketli eyler inşaallah.İsviçreden selamlar,saygılar...
Sayın üstadım size methiye yazmak acizin haddi değil amma Saygılarımı sunmak isterim.Tıkırgil
Muhterem üstadım bu harika şaheserinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekürler iyiki varsınız
Amsterdam dan kucak dolusu selamlar
Bu şiir ile ilgili 17 tane yorum bulunmakta