Değirmen misali Şiiri - Kpt Yılmaz Bektaş

Kpt Yılmaz Bektaş
204

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Değirmen misali

Hangi ara bembeyaz olduk
Güya daha dün doğmuştuk
Bir değirmen misali bu Dünya
Dönüyor öğütüyor, unun da ufağına
Siz bir, ben de bin bir diyeyim
Sabahlara değin süren o gecelerde
Her türlü dönüşümle dövüşüyorum
Gücüm yettiğince; yine dövünüyorum
Her seferinde zorla dönüşüyorum…
Ne eğlence değil mi bu bizlere!
Her adımın her metrekaresinin
Bir eşi bir benzeri yok bu şehrin
Ne gündüzünün ne de gecesinin.
Bir hafızamdaki yüzlere bakıyorum
Bir de günümüzde yaşanan yüzsüzlüğe:
Şu çatık kaşlı kara adamlar kim
Ya yüzü gözü olmayan kadınlar!
Hep İleriye doğru yürüyeceğine
Yeterki dokunmasın diye ona kimse
Razı: Rüzgar hep tersten essin eskiye
Özlem asıl eskimeyen Her şey eskise de
Bakınca üzülüyor insan geçmişe:
Barış’ın zamanlarından kalma
Çocuklar ne de çabuk büyümüş
Çiçekler hepten sararıp dökülmüş…
Daha çıkılamadan dik merdivenler
Yokuşlarda tükenmiş sığ nefesler
Kursakta kalmış hevesler ve daha neler …
Düz tümsek yokuş ve dik sokaklarda
Siyah nasıl da hakim olmuş ortama
Bana ne kadar anlatmışlarsa da
İnanmıyordum bu kadar olacağına..
Aşağılarda yokuşun başındayım
Bir bakmışım yokuşu başı, bakkaldayım
Gazoz da var, maden suyu muradım
Eski tanıdık bir türkü çalıyor derinden
Aşağıdan mis kokuyor Haliç maviden
Rüzgar çıktıkça, adamlar hız alıyor
Kızlar geride kalıyor tüm resimden
Erkekler içine kasılırken belli etmeden
Bahar uçuşuyor kısa uzun rengarenk eteklerden…
Siyah beyazdan kalma zamanlardan…
Pozlar veriliyor rüzgar daha durulmadan…
Sokaklarda hayalim canlanıveriyor:
Ardında kalan nice esrarlı hikayelerle
Açık, gizli kalmış sırlı bilmecelerle
Perdeler uçuşurken pencerelerde
Tahtalardan ayrı sallanan o evlerde
Altlı üstlü yan yana odalarda her gece
Üşürken bedenler yaşlıdan gence
Yorganın altında kalmak nefistense
Üşeniyorlardı belki odunu atmaya ateşe…
Nerden bilmiyorum,sanki hatırlıyorum
İnsanları benzetiyorum, sanıyorum
Anılarımla bu günü harmanlıyorum
Kendi kendimce de buna katılıyorum
Yabancılardan daha çok; meraklarına…
Bir çıkmazla çakışıyor yolum inişte
Yarım aklı yitik yaşlı bir nine
Pencereden küfrediyor yine;
Evin var mı diye soruyor bir de
Ağzıyla ve gözleriyle sövüyor
Oğlu bellemiş sözüyle dövüyor
Dert topuna dönmüş vaziyet
Yuvarlanıp gidiyoruz diyor…
Niyet herkeste farklı ilelebet
Laf geçirmek sanki marifet
Kime sorsan ondaki hakikat
Herkesin ağzındaki laf: Bereket!
Sanki Dünyanın başka ucundayım
Yalan değil her yerde bir yabancıyım
Mutlu değil mi yoksa tüm insanlar
Çok daha iyi olurdu sahi inansalar?..
Dört başı mamur kaç bin odada
Orda yaşamalıydım o eski zamanlarda
Asırları sindirmiş silik kaldırımlarla
Sıra sıra dizilmiş binlerce kare taşta
Yan yana sırt sırta koyun koyuna
İki ucu iki cihana değen iki yapıda
Mart kedilerince karşılanıyorum kapıda
Aylardan çoktan Hazirandı dün oysa…
Akşam çöküyordu yedi tepeli şehrime
Uzuyordum yavaştan gölgelerimle
Minarelerle çansız kiliselerde bir yerde
Yönelirken farklı zaman insanları aynı yöne
Cansız duvarların dili olsa da söylese
Yedi düvele karşı değiliz artık belli de
Yetmiş iki milletle karışsak da yine de
Birbirimizle barışamadık her niyeyse
Yarın olmazsa da başka günde. Belki de…

Yılmaz BEKTAŞ

Kpt Yılmaz Bektaş
Kayıt Tarihi : 14.5.2023 18:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Kpt Yılmaz Bektaş