Dünya yalan, dünya gelip geçici. Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallar gibi dünya hayatı. Dünyadaki zevkler, aşklar, tutkular ebediymiş gibi, hiç bitmeyecekmiş gibi gelir insana. Bir bakıma aynanın önündeki gerçeğin aynadaki yansımasıdır dünya hayatı. Aynadaki hayale yani yalan dünyaya bağlanmak, faniden medet ummak ne boş çaba. Havanda su dövmek gibi boşa çekilen kürek gibi. İşte yalan dünyaya bağlananlar aynadaki hayalin hasreti ile yanıp tutuşanlar zavallı âşıklar gibi bir ömrü boşa harcarlar. Lakin mecnun gibi, kerem gibi âşıkların aynadaki hayali sevgilileri adı Leyla veya aslı aslında temsili sembollerdir. Asıl sevgili Leyla’daki aslıdaki güzelliğin ardındaki yaratan asıl sevgilidir. Keremin aşkı fani dünyanın fanilerine duyduğu fani aşk değildir. Asıl baki güzele, aslıyı, Leyla’yı güzel yaratana karşı duyulan muhabbettir gerçek aşk. Gerçek aşk sonu olmayan, bitmeyen aşktır. Âşık çile çekerek sevgisini olgunlaştırır. Elma güneşte yandıkça kızarır. Âşık kerem de çile çekmekle pişer, dağları aşk ile deldikçe kızarır olgunlaşır. Heyhat vuslatı olan sevgi gerçek aşk olamaz. Vuslata hasret, kavuşmaya kavuşamadan hayalin peşinden koşmak aşığın kaderidir. Keremin çileli hayatı da, yanıp tutuşan gönlü de, hayali sevgili-yalan dünya-ardından koşarak bir ömrü harcamaktansa, hakiki vefakar, cömert sevgili-baki hayat, ukba- peşinde koşmaya eyvallah demeliyiz. Halimizle, gönlümüzle aynadaki hayalin değil, gerçek sevgilinin çilesine eyvallah diyebilmeliyiz.
Tutuşupta hasreti ile sudaki yangının,
Uğrunda bir ömrü tüketen aşık ferhatın,
Dağ üstüne dağları delse de,
Hasrete mahkûm sevgilinin,
Hasretine de, gönlüne de dedik eyvallah...
Gül vakti, Gülşen vakti hayatın baharı diyebileceğimiz ömrün baharıdır. Derdlerin üzüntülerin olmadığı, ölüm kaygısının duyulmadığı dönemdir. Kimine göre delikanlılık çağıdır, kimine göre çocukluk yıllarıdır. Gül derme vakti bahar mevsimi geçti mi, gelir yaz, yazdan sonra sonbahar, hazan mevsimi, sonra son mevsim kış- ölümün- vakti gelir. Her mevsim bir sonraki mevsimin haberini de verir. Cemreler, aslında baharın müjdesidir. Havada, suda, topraktaki sıcaklık değişikliğinin işaretleridir. Yeniden dirilme vaktinin habercisidir cemreler. Kış son mevsim ardından yeniden taze bahar. Ama bu bahar ebediyen sürecek asıl bahardır. Yaz bahar mevsimi bal toplama dönemidir arılar için. İnsan için de asıl bahar mevsimi, gençlik olgunluk dönemi, kanın delice aktığı delikanlılık çağı bal toplama vaktidir. Ukba’daki ebedi hayat için bal toplama vaktinde çiçek çiçekten koşan arıların petekleri balsız kalmaz. Arıların yazbaharı, bal mevsimi, çiçeklerin açtığı vakti gülşendir. İnsan için bal mevsimi çiçekleri, imandan sonra gelen salih amel fırsatlarıdır. Ancak nefsin heva-hevesi bal veren çiçekler değil, kaktüslerdir, çakır dikenleridir. Bal vermez ancak acı verir bu çiçekler. Asıl marifet bal v eren çiçeklerin peşinden koşmaktır. Allah rızasını, hoşnutluğunu kazandıracak ameller peşinde koşmak, yorulmak, ter dökmekle bal toplar insanoğlu. Kovanlar balsız kaldı mı söner, biter, son bulur. Salih amelsiz, aşksız, sevdasız geçen bir hayat balsız kovan misali, değersiz, faydasız, içi boştur. Arılar kovansız peteksiz kalsa da çiçeksiz yaşayamaz. İçindeki petekleri mühendis titizliği ile el birliği ile örerler. Kovan yoksa ağaç koğuklarını kovan yaparlar yine de balı depolarlar. Ancak çiçek yoksa bal olmaz. Petekler boş kalır. Arı çiçeğe mahkum, insan kulluk vazifesi ile, ebedi hayatın mahkumudur. Arıların balı ağzından karnından çıkarsa da, zehri de iğnesi de ardındadır. Zehir düşmanına karşı savunmasıdır arının. İnsanın zehri ise kendisine zararıdır. Haram lokmalar, işlenen günahlar zehir olur insana. İğnesini kullanan arı ölür. Harama günaha batan insan da ukbada ölüdür, kaybedendir. Arılar ibret alana örnek hayvanlardır. Vazifesine düşkünlüğü, çiçeklere olan aşkları, bal için çalışmaları işbirliği ile ahenkli, düzenli halleri ile insanoğlu için ibrettir. İşte arı gibi bal için çiçek-Salih amel- peşinde koşmaya, zehri ve iğnemizi insanın ezeli düşmanı nefsimize, ve vesveseci şeytana karşı kullanmaya her mevsimde hazır olmalıyız. Mevsimlerin habercisi cemreler gönüllere düşmeli. Sancısı acı verse de her mevsimi çiçeklerin, güllerin hasreti ile geçirmeliyiz. Bu hayatın balına-güzelliklerine-de, zehrine-sıkıntılarına-da dedik eyvallah. Cemrelerin sancısı müjdedir bize. Kışın ardı bahardır. Fani hayatın son mevsimi, son demi ölümle bitse de arkası baldır. Ebedi kurtuluştur. Asıl vakti gülşendir. Onun için arının balına da, zehrine de, iğnesine de dedik eyvallah.
Unutupta geçtiğini vakt-i gülşenin,
Sancısıyla kıvranıp yeni cemrenin,
Kovanda balsız, peteksiz, kalsa da,
Çiçeğe mahkum arının,
Aleme ibret balına de, zehrine de dedik eyvallah...
Her güzeli var eden, sanatıyla, canlı cansız her varlığın “varbir, tekbir diye haykırdığı baki güzelin cezbesi o kadar eşsiz benzersizdir ki, aşıkları canlar, o canan için her ziynetini-altın gümüş gibi değerli eşyasını- terk eder. Tırtıl kelebek olmadan önce yalnız yaprak yiyerek yaşayan bir hayvandır. İnsan da nefsin emrinde tırtıl misali yer içer zevk eder. Ancak arada benzerlik olsa da, maksatları bakımından farklıdır tırtıl ile nefsi emaredeki insanoğlu.. Neden kozasında kendisini de sararak ölüme hazırlanır. İntihar mıdır tırtılın kozada ölümü acaba? Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Koza da ve içinde ki tırtıl da Allah’ın ayetidir, delilidir, insan düşünmesi için ibretidir. Tırtıl değişime hazırlanmak için, kozadaki çile dönemi için güç toplar yiyerek. İnsan oğlu emreden nefsinin buyruğu ile zevk için yer içer. Aşağıların aşağısı insan, kutlu bir gayesi, davası, menzili olmayan insandır
İşte ölümü göze alan tırtıl, rengarenk kanatları ile özgürce uçabilecek kelebeğin var olabilmesi için ölümü göze alır. İnsanoğlu da ebedi özgürlüğe kavuşacağı, yaratıcısı Hakkın rızasına vasıl olabilmek için dünya hayatını kutlu hedefi menzili için feda edebilmelidir. Kozadaki çilehanesindeki tırtılın karşısında kabrindeki kıyameti bekleyen insan birbirinin aynasıdır. Ebedi güzelin, ebedi özgürlüğün bedeli sabırla çile ile ve ancak hem tırtılın, hem de nefsin ölümü ile olacaktır. Ölmeden ölünüz sözünün sırrı bu olsa gerek.
Kul Hakkı; ALATOO’da kelebeklerin, pervanelerin arasında o kadar huzurlu ve mutlu ki, dünyaları verseler değişmez buradaki hayatı. Bu hayat ki bir çoğuna göre aptallıktır. Rahat emeklilik hayatını, cennet gibi vatanı bırakıp da gurbet elde yoksul bir ülkede ne işi vardır Kul İsmail’in? Kozanın dilini, gönlünü, aşkını bilmeyenlere, ben aşkımı, davamı, sevdamı nasıl anlatabilirim ki! Nasıl anlatabilirim ki, zahmetsiz rahmet olmaz. Nasıl ikna edebilirim ki, başında zahmet çekilen “BELED” yokuşunun, sarp yolun sonunda selamet-kurtuluş- vardır. Dünyamız bizim kozamızdır. Koza içinde tırtıl nasıl kendini de kefen misali sarıp sarmalıyorsa, insan da nefsini böyle sarıp sarmalamalı ve tasmasını eline almalıdır. Zor olsa da bu çilenin sonunda kelebekler misali hürriyet saadet varsa, hele ki sabrın sonunda selamete çıkış varsa, kozadaki-dünyadaki çilenin, sıkıntının lafı mı olur ki! Böyle bir yahşi bahta eyvallah denir elbet.
Kapılıp da cezbesine Baki Güzelin,
Nice aşık terk eyledi fani dünya ziynetin,
Kundağı ak ipek, yurdu zindan olsa da,
Ölüme mahkum tırtıl kelebeğin,
Başı zahmet, sonu selamet ak kozadaki,
Sabrına da, bahtına da dedik eyvallah...
Stuttgart, 13 ağustos 2008
İsmail SoygenişKayıt Tarihi : 1.1.2013 21:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!