An meselesi zamanlarım olurdu
Üşürdüm çıplak gülüşlerle beraber
Saçlarım kar tanelerinin acemisiydi
Ayaklarım bu dünyanın yabancısı
Oturdun gözlerime ölüm ağırlığıyla
Sen sesime hasretsin
Ben kuştan gülüşlerine
Gittim,
Hep sana gittim
Hep seni buladım kendime
Bu kör yağmura inmeyeceğim artık
Sesli harflerin ihanetine geldim
Bir şehrin cesedine sarılıp uyumak yok
Hangi kızın gözyaşlarına tepelendim
Acıdım kendime bir tren yolculuğunda
Çiçek kesiği bir hüzündür
Şimdi ayrılık
Dilimin bozkırında acemi taylar debelenir
Kaç çocuk saldım şehre içimin aynasından
Bir tren yoculuğu geçti uykularımda beni
Ben ne zaman gözlerine bansam sesimi
Yufka ekmek kadar cömertti gülüşün
Çatlamış soba olurduk çinkolu bir evde
Karton tavanlardan okurdum alnımın yazısını
Bu şehir çocukluğumun hırçın aşkıydı
Hangi çiçeğe uydum da kaybettim çenemi
Koyboldum avuçlarımdaki keskin ırmakta
Çocuklarki bir sabah yağmur yağmur boşandı
Hiç görmedim kendimi gülüşümün aynasında
Cesur duvarları vardır ürkek cesetlerin de
Çevrilen bir sayfa kadar ürkek
Geçilen bir ağaç kadar üzgünüm
Yüzümden güneş,
Saçlarımdan gece akar
Neyleyim!
Olmadığım yerdeyim...
Kendimi saklayacağım çiçekler yok artık
Boy veremem şimdi hınçlı sayfalara
Cesetlerin ıslığıdır ölümüme tanık
Hangi denizi koysam eksiktir kalbime
Karanlıklar beni doğurmaktan hiç bıkmadı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!